Bu yazıyı yazarken, hiçbir kişiyi tenkit etmek, incitmek, küçümsemek veya hakarete maruz bırakmak gibi herhangi bir düşüncemin olmadığını peşinen belirtmek istiyorum. Sadece günümüzdeki eğitimin çeşitli aksaklıklarından bazılarını dile getirmek ve bunların düzeltilmesinin gerektiğini ifade etmek istiyorum. Ben, İlkokula gitmeden önce bir miktar medrese kültürünü aldım. Ardından İlkokul, İmam Hatip okulu ve Yüksek İslam Enstitüsünde okudum. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatında 14 sene çalıştım. Diyanette çalışırken, ilk dönem Haseki Eğitim Merkezinden ve ilk dönem Yabancı Dil Eğitim Merkezinden/İngilizceden mezun oldum. Diyanetten sonra 1987 yılından itibaren 30 küsur sene İzmir ve Diyarbakır İlahiyat Fakültelerinde ders verdim. Bu süreçlerde çeşitli şeylere şahit oldum. Eğitim alanındaki sıkıntılarından bir-iki örnek vermek istiyorum.
Tarihin çeşitli dönemlerinde ve çeşitli yerlerde eğitim alanlarında pek çok aksaklıklar yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Örneğin günümüzde Türkiye’nin saygın Felsefe Profesörlerinden Sayın Ahmet Arslan hocamız, Osmanlı döneminde insanlar medreselerde ilimle uğraşınca, askere gönderilmediklerini anlatmıştır. Bir ara çok sayıda askere ihtiyaç hissedilmiş. Bunun üzerine Harbiye Nazırı/Milli Savunma Bakanıyla Şeyhülislam bir araya gelerek ilimle uğraşmadığı halde askere gitmemek için medreselere sığınanları askere göndermek için bir araya gelmişler. Bu insanları imtihana tabi tutmuşlar. Matematik dersinden toplama işlemin bilenleri üniversite birinci sınıf, hem toplama hem çıkarma işlemlerini bilenleri ikinci sınıf, bunlarla beraber çarpma işlemin de bilenleri üçüncü sınıf ve bunlara ilaveten bölme işlemin de bilenleri dördüncü sınıf öğrencileri olarak kabul etmişlerdir. Sayın Aydın Hocamız bu bilgilerle beraber düşündürücü başka örneklere de yer vermiştir.[1]
Günümüzde de hem medrese hem de üniversitelerdeki eğitimde çeşitli aksaklıkların yaşandığına şahit olmaktayız. Yaşadığım iki örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 22 yıl öğretim üyesi ve bu sürenin yarısından fazlasında da idareci olarak görev yaptım. İLİTAM üzerinden Tefsir dersine giriyordum. Çok sayıda öğrencilerimiz vardı ve sene sonunda sınava girmek üzere fakülteye geliyorlardı. Sınav sıralarında bir gün 5-10 öğrenci odama gelerek beni ziyaret etmek istedi. Onları kabul ettim ve bayağı sohbet ettik. Şırnak tarafında medresede ders verdiğini söyleyen bir arkadaş, Arapçayı çok iyi bildiğini ve pek çok talebeye ders verdiğini söyledi. Kendisine bazı kelimelerin hangi baplardan geldiğini sordum ve bu kelimeleri sözlükten bulması için eline sözlüğü verdim. “Biz bunu öğrenmedik” deyip mazeret göstermeye çalıştı. Arkadaşları gülmeye başladılar. Maalesef bazen doktora öğrencilerine de bazı kelimeleri bulmaları için, sözlük kitabını veriyordum, bulamıyorlardı. Çok acıdır o tür bazı öğrenciler, çeşitli karanlık cemaatler kanalıyla üniversitelere hoca oldular ve şimdi öğretim üyesi kadrosundadırlar.
İkinci olarak şu örneği vermek istiyorum: Geçenlerde bir Ortaokulda Din Kültürü öğretmeni olarak görev yapan bir kızımız yanıma gelerek Din Eğitimi alanında Yüksek Lisans yaptığını ve kendisine yardımcı olmamı söyledi. Kendisine yardımcı oldum. “Eğitim” ve “Öğretim” kavramlarını tanıtmaya çalıştık. “Eğitim” kelimesinin Arapça karşılığının “Terbiye” olduğunu yazık. “Terbiye” kelimesinin, “rabbe” fiilinden türemiş olduğu “rab’’ kökünden gelen Arapça bir kavram olduğunu söyledi. “Bunu nereden aldın? Bunun kaynağı nedir?” diye sordum. Günümüzde çeşitli İlahiyat Fakültelerinde Din Eğitimi derslerini okutan birkaç Profesörün kitaplarını kaynak olarak gösterdi. Bu bilginin yanlış olduğunu söyledim. Kızımız tepki gösterdi. “Hocam! Bu hocalarımız hep onların duayeni olan Beyza Bilgin hocamızın kitabını kaynak olarak gösteriyorlar” dedi.[2] Sözlükleri elime alarak kızımıza izah ettim. “Rabbe” fiilinden türemiş olan “Rab” kelimesi, efendi, sahip, baba anlamlarında kullanılmıştır. Rab aynı zamanda Allah’ın en çok kullanılan isimlerinden biridir. Kelime Allah için kullanıldığında Allah’ın varlıkları var etmesi, büyütüp geliştirmesi, halden hale geçirerek mükemmelleştirmesi demek olmaktadır. “Terbiye” kelimesi ise, “Reba” fiilinin “fa’ale-yufa’ilu-tefilun” babından “Rabba-yurabbi-terbiyetün” fiilinin masdarı olduğunu anlattım. Kızımıza sözlüklerden kaynak göstererek izah ettiğim zaman, şaşırıp kaldı ve “Bizim hocalarımız bu kaynaklara bakmıyorlar!?” diye tepki gösterdi.
Gayem, Beyza hocamızı veya başka herhangi bir arkadaşımızı incitmek değildir. Hepsine saygılarım vardır. Gayem, gerçek anlamda bilimsel çalışma yapmamızın ve sahalarımızda derinleşmemizin gerektiğini anlatmaktır. Hak etmediği halde karanlık yollarla çeşitli kariyerleri elde eden ve o kadrolara atananların, üniversitelerde yararlarından çok zararları olmaktadır. Akademik çalışmalarımda bana çok engel olanlar oldu, yılmadım, yıkılmadım, daha çok çalıştım. Her şeyden önce Allah’ın yardımıyla hepsini aştım. Haksız yere bana engel olmak isteyenler, hep Allah’tan tokat yediler. Kimi acı bir şekilde öldü, kimi acı bir şekilde sürünmeye devam etmektedir. Unutmayı! Allah var!
Herkese selam, saygı ve hürmetler!
[1] Bkz. Ahmet Aydın, “XIV. ve XV. Yüzyıllarda Doğu ve İslam Dünyasının Bilim, Felsefe Alanında İçinde Bulunduğu Durum”, Uluslararası Börklüce Mustafa Sempozyumu, Egeus Matbaacılık, İzmir 2017, s. 43.
[2] Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yayınları, Ankara 2007, s. 18.