Nas ile akıl, biri genel diğeri de özel iki vahiy, asla birbirine tearuz etmezler. Biri diğerinin mütemmim cüzüdür. Gençler, akıl ile vahiy arasında (H₂O)diye ifade edilen bileşik gibi bir birliktelik söz konusudur. Öyle ki iki hidrojen Kur’ân ve Sünneti, bir oksijen ise bireysel ve ortak aklı ifade eder. Nasıl ki suyun oluşumu iki hidrojen ve bir oksijenden meydana geliyorsa; İslâm’da Kur’an, Sünnet ve aklın birlikteliği ile meydana gelmiştir. Âdeta kâinatın ve insanlığın âbı hayatı bu esasa dayanmaktadır. Biri maddi diğeri manevi dünyamızın ana esaslarıdır. Keza İslâm dinînin yürürlüğü de vahiy (nas) ve içtihat gibi iki ana esasa dayanmaktadır. Tarihten günümüze akıl ve nakil çatışması önümüze bilinçli atılan bir fitnedir. Ne yazık ki kitaplarımız ve insanlarımız hala bu sakızı çiğner dururlar. Desene sakız çiğnemek orucu bozmaz.
Dinin bir nas alanı, bir de nassın içtihat alanı vardır. Yani sübut ve delaleti kat’i olan alanlarda kimsenin söz sahibi olma hakkı yoktur. Bunlar evrensel, genel geçer ve insanlığın değerleridir. Nasların içtihat alanında ise (yani farz ve haram, emir ve yasaklarının dışında kalan alan ise) bütün bilginlerin, her çağda şartların, örf ve adetlerin değişmesiyle yeni içtihatlar yapması kadar doğal bir durum yoktur. Bugün nassın içtihat alanında, bu nasları yorumlayan değerli bilim öncülerinin üretmiş oldukları fikirler kıymetli ve saygıya değerdir. Yeter ki ürettiklerinin bir gerekçesi ve hukuki dayanağı bulunsun. Bu üretim insanlık adına yapılmıştır. Bu alanda akıl ve vahyi vuruşturmayalım.
Bu üretim, ortak akılla test edilebilir bir ölçüde denetime tabi tutularak yürürlüğe sokulabilir. Bunu diyanetimiz Afyon’da, sigorta hakkında düzenlediği konferansta yapmıştır. Ciddi tartışmalardan sonra ortak akılla, bir orta yol kanaatine varılmıştır. İşte ehlisünnet yolu da bu yoldur. Bilginlerin ortak akılla vermiş oldukları karar hepimizi bağlamaktadır. Ehlisünnet algısı ve terbiyesi bunu gerekli kılmaktadır. Hiç kimse yumruklar sıkılıyken doğru düşünemez. Yüzünü güneşe çeviren insan gölge görmez. Bunun için bugün İslam dünyasının yetiştirdiği çiçekleri kırmayalım. Bu güzel insanları düşüncesinden dolayı mahkûm etmeyelim. Her biri bir değer olan bu insanlara oklarınızı çevirmeyelim. Memleketin hemen her şehrinde açan bu gülleri soldurmayalım. Türkiye’nin her tarafından bin bir değer olan bu bahçemizin güzel yemişlerinden istifade ettikçe edelim. Ama ne olur onları kesip budamayalım.
Sizin gibi düşünmeyen, farklı kanaatte olan insanları din dışılıkla suçlamayalım. İnsan bilmediğine genelde düşman kesilir. Ebu Cehil gibi cehaletin babası görevini üstlenmeyelim. Pek çok Profesörümüz, pek çok kıymetli hocalarımızın, bir çırpıda dışlandığı ve budandığı bir Türkiye’de her biri bir değer olan Hayrettin Karaman, Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez, Kemal Gözler, Ferhat Koca, İbrahim Kâfi Dönmez, Hamza Aktan, İbrahim Çalışkan, Mehmet Erdoğan, Sabri Erturhan, Şamil Dağcı, Saffet Köse, Orhan Çeker, Yunus Apaydın, Mehmet Okuyan gibi adlarını sayamadığım fakat çok değerli bilim insanlarını, ne yazık ki bugün belli kesimin dilinde tan edip yaralıyoruz. Bu insanlar ve adlarını sayamadığım binler, Türkiye’mizin yetiştirdiği değerlerdir. Bunlar ve isimlerini zikredemediğim yüzlerce güzel insanların her biri bir değerdir. Bunlar insanlık bahçemizin gülleridir. Bu Türkiye’mizin değerlerine bize yakışan saygı duymaktır.
Bizim gibi düşünsün veya düşünmesin, içtihat alanında farklı düşünceleri bizim için bir değerdir. Çorum’un, Kayseri’nin, Konya’nın, İstanbul’un, Ankara’nın ve bütün memleketimin güllerini, bilim insanlarını, bir çırpıda yok sayan bir zihniyetin varlığı karşısında ürpermemek elde değildir. Maksat Allah için insana ve insanlığa faydalı olmaktır. Dünya makamları geçicidir. Sapık, ilerici, gerici, modernist, çağdaş gibi insanlık dışı yaftalamalarla hizmet safından diskalifiye etmek bizlere yakışmaz. Bilime, bilimle karşılık vermek en güzelidir. Hepimiz bir insanız. Her insanın bir hatası da olabilir. Naslardaki içtihat alanında bizim yorumumuzdan farklı yorum da yapabilirler. Geçmişteki yorumları tekrarlayanlar veya yeni yorum yapanların her biri bir problemin aşılması için gayret etmektedirler.
Bazıları, Allah, “dinin koruyucusu benim” dediği halde adeta “sen bu işi bırak biz yaparız” der, gibi hareket etmektedirler. Aman Allah’ım bu ne cehalettir. Biz ehlisünnet yolcularının ortak aklı, bizim orta yolumuzdur. Hiç kimse Allah ve Resulü adına konuşamaz. Kendi içtihadını ve yorumunu da Allah ve Resulüne dayayamaz. Kendi yorumunun mutlak doğru olduğuna inanmak, diğerlerini sapıklık ve din dışı görmek ona günah olarak yeter. Âlimlerin ilmi, şehidinin kanından daha üstün tutulduğu bir dinin mensuplarıyız. Kendi algılarımızı, kültürümüzü ve yorumlarımızı din sanmayalım. Bizim gibi düşünmeyenlerin kazma ve kürekle kabirlerini açmayalım. Farkında olmadan dinin önünde kütük olmayalım. Ümmet için bir yerde bir ışık görünce çullanıp söndürmeyelim. Babalarımızın biz bu yolda bulduk diyenler gibi olmayalım. Bu yüzden İslam dünyasının geldiği durum ortadadır. Kendinizi düşünmüyorsanız, çocuklarınızın geleceğini düşününüz. Düşmanlarınızı kötülemeyin onlar sizin eserinizdir. William Hazlit. Saygılarımla.
716
önceki yazı