Toplumda kabalığa övgünün ve görgüsüzlüğün gittikçe güç kazandığını ve normalleşmekte olduğunu gösteren en önemli emarelerden birini 11 Aralık akşamı canlı yayında izledik. Hakem Halil Umut Meler’e Ankaragücü Başkanı’nın saldırısı ve sonrasında yere düşen Meler’in tekmelenmesi, toplumun şiddet sarmalında olduğuna dair çok güçlü bir gösterge olarak okunmalıdır. Demek ki bu saldırının münferit olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Topluma yerleşmekte olan “yıkıcı” bir eğilimin ve eylemliğin son derece önemli bir emaresi olan bu saldırıyı bir gerileme sürecinin yaşandığına atıfla açıklayabileceğimizi düşünüyorum. Her ne kadar tüm dünyanın (belirgin olarak Batı’nın) bir gerileme çağına giriş aşamasında bulunduğu gözlemlense de bizim deneyimimizde bu gerilemenin tüm yaşam alanlarımızı nüfuzu altına alan bir gerileme olduğu tartışması yapılabilir.
Gerileme
Gerilemenin 1980’lerden buyana yaşandığı gün geçtikçe aşikâr hale gelmektedir. Özellikle Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte yaşanan yeni küreselleşme sayesinde ulusal kurumlara bağlı olma durumundan kurtulan kapitalizm, deyim yerindeyse, meydanı boş bulmuş ve demokrasi karşısında asimetrik bir savaşı devreye sokmuştur. Sosyal eşitsizliğin arttığı ve piyasa karşısında toplumun ikincilleştiği bu süreçte demokrasi gerilerken kapitalizm güçlü bir dirençle karşılaşmadan küresel düzeyde genişlemiştir. Burada ifade edilen gerileme, yani kapitalizmin demokrasiyi geriletmesi, Batı’da başlayan ve tüm dünyada yaşanan bir gerilemedir, ama bizim deneyimimizde bu gerileme çok daha derinden bütün hayat alanlarına nüfuz eden gerilemedir.
Bu durumun en temel nedeni ise şöyle ifade edilebilir: Ekonomik modernliğin siyasal modernlik üzerinde kurduğu egemenlik sadece demokrasiyi değil ama aynı zamanda kültürel modernliği de aşındırmaktadır ve bu aşınma Türkiye gibi geç modernliklerde çok daha yoğun yaşanmaktadır. Kültürel modernliğin temellerini oluşturan Aydınlanmanın, bilimin ve sekülerliğin henüz yerleşiklik kazanmadığı yani tamamlanmamış bir modernleşme deneyiminde, kapitalizmin siyasal ve kültürel modernliklere öncelenmesi sadece demokraside değil ama aynı zamanda bilgi-kültür sahasında da gerilemeyi kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenlerle Türkiye’de bazı toplumsal emareler modernleşme sürecinin ana hatlarında kesintilerin yaşandığına işaret ediyor görünmektedir.
Ortalamanın Zaferi
Bu emareler içinde ayrıcalıklı bir pozisyona sahip olan emare; “ortalamanın zaferi” olarak tanımlanması gereken meseledir.1 Bu mesele, “modernliği olmayan kapitalizm” türünde bilgi-kültür sorunsalına toplumsal dengeyi sağlayacak bir çözümün bulun(a)madığına işaret etmektedir.2 Gündelik yaşamımızı eylemlerde bulunarak ve bu eylemlerimiz üzerinde düşünsel faaliyetler geliştirerek sürdürürüz. Hangi eylemleri, nasıl, nerede, ne zaman gerçekleştirebiliriz ve gerçekleştirdiğimizde bunlara dair hangi izahatları verebiliriz türü sorular önem taşır. İşte bu anlamda toplumsal hayatımızı organize etmek için belirli standartları olan bir kültür-bilgi anlayışına ihtiyaç duyarız. Ortalamanın zaferi tam da böylesi bir standardın yokluğundan dolayı yaşanan gerilemeyi açıklayabilecek bir değerlendirmedir, yani, “niteliğin” değil ama “niceliğin” toplumda geçerli söze sahip olması durumu gerileme sürecinde olduğumuzun en güçlü emaresidir.
Ortalamanın zaferi; kabalığa övgünün ve görgüsüzlüğün içselleştirilmesini içeren gerileme sürecinin getirdiği sonuçtur. Kabalığın ve görgüsüzlüğün zaferi, kültürel sahanın ekonomik saha tarafından kolonize edilmesi sayesinde mümkün olduğundan, “görgüsüz harcama tavrı”, “görgüsüz savurganlık”, “kaba kuvvet”, zorbalık” gibi “sıradanlıklar” ve “bayağılıklar” kutsanmakta ve bunun için en kısa ve zahmetsiz yoldan servet elde etme ya da serveti büyütme yolu ve kaba kuvvete pirim veren hayat anlayışı normalleştirilmektedir. Modernliği olmayan kapitalizm, görgüsüz savurganlık ve kaba kuvvet gibi kabalıklara ve zorbalıklara muhtaçtır. Kuralsız işleyen ekonomik sahada “kolay” yoldan “zahmetsiz” servet sahibi olmak ya da var olan serveti büyütmek ve zorbalığın devrede olduğu bir kanaldan toplumsal-siyasal güç sahibi olmak, modernliği olmayan kapitalizmin merkezi özelliğidir. Kurala uymadan güç sahibi olmak ve/veya önemli pozisyonları ele geçirmek, ortalamanın iyi olduğuna ilişkin bir algının toplumda geniş bir karşılık bulmasıyla ancak “meşruiyet” kazanmaktadır.
Demek ki modern değerleri reddeden bir kapitalizm türü, görgüsüzlüğü, savurganlığı, kaba kuvveti, zorbalığı olağan pratikler olarak gündelik yaşamın merkezine yerleştirmek için kuralsız, hukuksuz kazanmanın ve güç elde etmenin toplumun geniş kesimlerince kabulüne ihtiyaç duymaktadır. Emeğin, çabanın, zahmete katlanmanın, eğitimli olmanın reddedilişi aynı zamanda niteliğe, akla, bilgiye karşı bir tür savaşı devreye sokmaktadır. Toplumun geniş kitlelerinin ortalamada uzlaşısı, daha iyiye olan inancı yıktığı gibi, entelektüelliğe, akla, Aydınlanmaya kısacası kültürel modernliğe karşıtlığı kışkırtmaktadır. Bu gelişmelerin sonucu olarak, toplumun ekseriyetinde nitelik ve liyakat değer kaybederken, ortalama olana sadakat yaygınlaşmaktadır. Son zamanlarda kamuoyunun gündemine oturan “fon skandalı” ve diğer bütün “dolandırıcılık”, “kara para aklama” ve “sokak şiddeti” hikâyeleri modernliği olmayan kapitalizmin güçlü emareleridir ve ortalamanın kazandığı zaferden bağımsız olarak anlaşılmaları mümkün görünmemektedir. Halil Umut Meler’in uğradığı saldırı ise toplumda yıkıcı bir eğilimin ve eylemliğin gittikçe yerleşmekte olduğunu gösteren gerilemenin çok güçlü bir emaresidir.
Kaynaklar
- Ortalamanın Zaferi nitelemesini yıllar önce yapmıştım. Örn. bkz. Modern-dışılaşan Türkiye, 2013. ↩︎
- Modernliği olmayan kapitalizm kavramıyla ilgili olarak şu kitabıma bkz. Yeni Türkiye-Modernliği Olmayan Kapitalizm, İmge Kitabevi Yayınları, 2014, genişletilmiş ikinci baskı, 2018. ↩︎
1 yorum
Hocam elinize sağlık tam da benim de aklımdan geçenler böyleydi. Yurdumda son 20 yılda etrafımızda gördüğüm hızla yapılan artan tarım alanlarını doğayı katleden betonlaşma zihniyetinin de kaynağı sizin belirttiğiniz temeller üzerinedir. Hatta küresel sermayenin ve tabiiki yeni emperyalist sistemin de istediği zaten budur. Dediğiniz tarif gerçekten çok doğru küresel güçler sömürmek istedikleri ülkeleri işte böyle yavaş yavaş istedikleri kıvama getirmektedirler. Toplumumuzun düştüğü tuzaklardan kurtulabilmesi dileğiyle, saygılarımla.