Üniversite kelimesi Latincede “camia”, “bütün”, “toplam” anlamlarını çağrıştıran “universitas”dan neşet eder. “Evrensel” manasına gelen “universalis”ten türemiştir. (1)
Liseden sonra gelen yükseköğretim kurumlarına üniversite denir. Dünyadaki ilk üniversite, Abbasiler tarafından Mısır’da kurulmuştur. Bologna Üniversitesi ise Avrupa’da kurulan ilk üniversitedir. (2)
Birkaç yıl önce ülkemizdeki devlet üniversitelerine verilen isimlerden hareketle bir yazı hazırlayıp üniversite konusuna bir giriş yapmayı düşünmüş, epey de bir mesafe kat etmiştim. Ama daha sonra konunun ağırlığı, zorluğu ve çok yönlü olması nedeniyle gözüm kesmemiş, öylece bırakmıştım. Bilahare daha dar kapsamlı ve bildiğim, içinde olduğum bir alan olan tıp fakültesi konulu yazılar kaleme almıştım. (3)
Akim kalan o çalışmamla ilgili birkaç not düşüp yazıma devam etmek istiyorum. Devlet üniversitelerinin isimleri büyük çoğunlukla kuruldukları şehir veya ilçelerin isimleri, kurtuluş günleri, o şehirde doğan siyasi, tarihi ve dini kişiliklerin isimleri, o üniversitenin kurulmasında maddi katkı sağlayan hayırseverlerin isimleri, o şehrin coğrafi ya da kültürel özelliklerinden hareketle verilmiştir. Bu konuda ilginç ve düşün-dürtücü olan bir husus da 15 Temmuz’da tümgeneral olan komutanının verdiği emir üzerine bir başka tuğgeneral olan komutanını öldürdükten sonra öldürülen bir astsubayın adının bir kışlaya (özel kuvvetler komutanlığı örneğin) veya bir askeri tesise, kuruluşa (milli savunma üniversitesi mesela) değil de o askerin doğduğu şehirdeki üniversiteye verilmiş olmasıdır. Bu ülkede bugüne kadar iki üniversite hariç (Mimar Sinan Güzel Sanatlar ve Kâtip Çelebi Üniversitesi) bir başka devlet üniversitesine uzak ve yakın (özellikle cumhuriyet dönemi) geçmişimizdeki bir başka bilim ve sanat insanının ismi verilmemiştir. Çok ilginçtir bu isimlerden biri olan İbn-i Sina bile bu ülkede bugüne kadar hak ettiği değeri bulmamıştır. İsmi sadece 12 Eylül sonrası darbeci orgeneral kenan evren’in talimatıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Sıhhiye’de yapılan yeni hastanesine verilmiştir. Filozof diyoruz, tıbbın dehası diyoruz, hekimlerin sultanı diyoruz ama bir üniversiteye bile ismini vermemişiz. Ona ait bir sözle bu bahsi kapatayım. “İlim ve Sanat takdir edilmediği yerden göçer”.
Ülkemizde halihazırda toplam 209 üniversite vardır. 131 devlet üniversitesi (11 teknik üniversite, 2 güzel sanatlar üniversitesi ve 1 yüksek teknoloji enstitüsünün yanı sıra jandarma ve sahil güvenlik akademisi, polis akademisi ve milli savunma üniversitesi) ve 75 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. (4)
Yıllar önce bir dergide “büyük adamları yetiştiren, yalnız üniversiteler değildir” başlıklı bir yazı okumuştum. Biraz arabesk olacak ama esas itibariyle türkü söyleyip arabesk eserler de seslendiren sanatçı İbrahim Tatlıses yıllar önce bir TV kanalında katıldığı programda “Urfa’da Oxford mudur neydir işte, okul yoktu ki biz okuyalım” demiş, nasıl okuma yazma öğrendiğini anlatmıştı. Bu ülkenin en büyük sanatçılarından merhum Neşet Ertaş usta da mektepli olmayıp alaylı idi. Değil ülke dünya çapında bir sanatçı olan “Bozkırın Tezenesi”, devlet sanatçısı unvanı verilmesini bile kabul etmeyip “ben halkın sanatçısıyım” diyebilen ender sanatçılardan biriydi.
Maksim Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” kitabında anlattığı Rus halkı ise, “ona kendi hayatlarının acımasız gerçekliğini öğreten gerçek insanlardır. Toplum dışına itilmiş yersiz yurtsuz aylaklar ve serserilerdir. Açlığı, zulmü ve baskıyı; devlet ve kiliseyle ilişkilerini sorgulayan devrimcilerdir. Kürek mahkûmları gibi sürekli çalışan, hayatlarını aklın rehberliğinde yaşamak isteyenlere düşman olan mujiklerdir”. (5)
Yine Türkiye ve Ortadoğu Forumu Vakfı tarafından kurulan Özgür Üniversite de 30 yıldır bilimsel ve estetik faaliyetin yozlaşmasına ve yozlaşmanın ortaya çıkardığı olumsuzluğa ısrarla dikkat çekmek için, yayınlar çıkaran, sempozyumlar- seminerler düzenleyen bir sivil üniversite olarak varlığını sürdürüyor. (6) Yeri gelmişken bir üniversite olmasa bile “İlim Dallarının Temellerini Araştırma Enstitüsü” adlı sivil ilmi bir yapının da ismini zikretmiş olayım. (7)
Bütün bu bilgilerden sonra gelelim Halk Üniversitesi’ne. Elbette kâğıt üzerinde, hayali ve kurgu bir üniversite filan ama bir o kadar da gerçek. Espri falan ama bir o kadar da hakikat.
Birkaç yıl önce yazılarını paylaştığım üniversite dışındaki bazı arkadaşlardan alıntıladığım notların altına, yazılarının halk nezdinde etkisini arttırmak ve onore etmek maksadıyla bir espri olarak ‘prof. dr.’ yazmaya başlamıştım. Bilahare bu proflara bir üniversite bulmak gerekiyordu, bunun için de ‘halk üniversitesi’ kavramını icat ettim. Tabiri caizse icat çıkardım, eski köye yeni adet getirdim. Her şey böyle başladı ve bugünlere geldi.
Halk Üniversitesi (Akademisi), devlet veya özel (vakıf) üniversiteleri dışında, gerçek anlamıyla sivil ve özgür bir üniversitedir. Bir yerde eskilerin deyimiyle ‘hayat üniversitesi’ de denilebilir.
Yeri, binaları, yerleşkeleri yoktur. YÖK bünyesinde olmayıp rektörü, dekanları, anabilim dalı başkanları filan yoktur.
Eğitim öğretimde mekân kısıtlaması yoktur. Yer, bütün yurt sathı hatta -internet sayesinde- bütün dünyadır. Eğitim öğretimde zaman kısıtlaması da yoktur, 7/24’tür. Akademik tatil filan yoktur. Bu üniversiteyi bitirmek, diploma, iş garantisi filan yoktur.
Öğrencileri, ilgi göstermek ve talep etmek koşuluyla 7’den 70’e bütün halktır. Öğrenci olmak için sınav, maddi imkân veya herhangi bir şeye gerek yoktur. Talep etmek yeterlidir.
Öğretim üyeleri meccanen çalışır, bir ücret talep etmez (Belki bir teşekkür, takdir ve Allah rızası dışında). Bir nevi devlet üniversitelerindeki fahri (onursal) öğretim üyesidirler.
Onlar aslında halktan, içimizden birileri olup belki de bir kısmını tanıyorsunuzdur. Kimi lise, kimi üniversite mezunu olup aralarında ortak noktalar olsa da her birinin hayata bakışı, yolu yordamı yöntemi, mesleği, meşgalesi, ilgi duyduğu alanlar farklı farklıdır. Herhangi bir kamu ya da özel üniversitede, akademik pozisyonda bulunmamış, görev yapmamışlardır. Aslında onlardan biri (doktorası olan Atalar) hariç hiçbirinin resmi anlamda akademik bir titri filan da yoktur. Belki de bu durum onlara özgürlük, özgünlük ve samimiyet sağlamıştır; aksi takdirde ikbal&istikbal beklentileri, endişeleri ve korkuları olabilecekti. Yaptıkları işi bir mesai, vazife ve zorunluluk telakki edebileceklerdi; belki de çalışmalarını ortaya koyamayacaklardı. Fakat her biri kendi alanlarında kendi istekleriyle vakit sarf edip emeklerini ortaya dökerek bu halka katkıda bulunan nice çalışmalara imza atmışlar ve birçok değerli eserler vermişler, vermeye de devam etmektedirler. Emekleri karşılığında ne makam mevki ne mal mülk ne şan şöhret ne unvan ve ne de başka bir karşılık beklememişler; kürsü, pâye, titr, unvan gibi talep ve beklentileri de olmamıştır. Halbuki bugün üniversitelerde akademisyenlerin bir kısmı bile “ne öğrencilere bir ders verdiler ne bir asistan yetiştirdiler ne bir laboratuvara, kliniğe, ameliyathaneye girip hasta bakıp ameliyat yaptılar ne de bilime kayda değer bir katkıları oldu. Ama birilerinin himmeti ve desteği ile bir yerlerde bir şekilde tez, yayın, bildiri vs. halledip dosya oluşturup yüz puanı topladılar. Bir kişinin mağduriyeti giderilsin diye ya da özellikle âdeta kadrolu yönetici pozisyonundaki bazı kişiler bir de akademik unvana sahip olabilsinler diye bazı kişiler bu yolla doçent oldu. Zaten doçent olan da beş yıl sonra otomatik profesör oluyor. Doçent ve profesör kelime kavramlarının içi ancak bu kadar boşaltılıp sıradanlaştırılıp değersizleştirilebilirdi.” (8) Yardımcı doçent (Doktor öğretim üyesi) olmak bile evvelce bulunup belirlenen/alınması istenilen kişinin nerede ise gözünü kaşını işaret eden bir kadro ilanına bakabilmektedir.
Halk Üniversitesi’nin öğretim üyelerini halkın bir kısmı takdir etse de çoğu zaman halkın bir diğer kısmı ve hatta sistem tarafından bile ne yazık ki birçoğu bırakın güzel bir mukabeleyi, tam aksine tekdir görmüşler, türlü ithamlara maruz kalmış ya da görmemezlikten gelinip yalnız bırakılmış hatta çeşitli cezalandırmalara bile maruz kalmışlardır.
Halk Üniversitesi’nin öğretim üyelerinden bir kısmını kısaca tanıtmak, çalışmalarından örnekler sunmak, bizatihi değerli olan bu insanların önemine ve çalışmalarına dikkat çekmek, bugüne kadar bana (ve sayısız kişiye) emek ve katkı veren bu insanlara teşekkür etmek, kendi cirmimce zikredip vefa göstermek istedim. Bu gaye ile slayt sunusundan bir video çalışması hazırladım. (9)
Bu çalışmadaki kişiler, benim bildiğim, bu yaşıma kadar az çok yakından tanıdığım, acı tatlı anılarımın olduğu kişiler olup bir kısmı ile iletişimim hâlâ devam etmektedir. Bilim, din, sanat, edebiyat ve diğer alanlarda çalışmalar yapmış, eserler vermiş, normal şartlarda fiziki ve diğer birtakım nedenlerle bir araya gel-e-meyecek bu değerli zatların hepsini en azından bu çalışmada bir kere bir araya getirmiş oldum. Elbette bu çalışmada yer alan kişiler ve eserleri, bilimsel ve akademik yönden tartışılabilir. Kimini beğenebilir, beğenmeyebilir ya da yeterli bulabilir bulmayabilirsiniz. Liste “armudun sapı, üzümün çöpü” denilmeden olabildiğince geniş tutuldu, zira çok katı kriterler konulursa bir elin parmakları bile olabilirdi. Bu konudaki takdir, elbette size ve bilenlere aittir. İsterseniz bu listeye siz de bu özelliklere sahip bildiğiniz, tanıdığınız ve istediğiniz isimleri ekleyebilirsiniz.
Halk Üniversitesi’nin birer mensubu olarak gördüğüm bu kişiler, gönül isterdi ki bir araya gelip birlikte faaliyetler yapıp çok sesli, çok renkli bir kadro ile toplumda bir sinerji oluşturabilseler(di). Ayrıca isterdim ki bilimsel ve akademik altyapı, birikim, yöntem bir yana kendileri için istedikleri fikir üretme ve ifade özgürlüğünü “ama, fakat demeden ve istisna etmeden” başkaları için de isteyebilseler(di). (10,11)
Ve son olarak bu çalışma ile istedim ki, içlerinden üçü Hakk’a yürüse de diğerlerini “yaşarken anlayıp”, “kadir kıymetlerini ‘seng-i musalla’dan önce bilelim”.
Ne mutlu son nefese kadar bu üniversitenin öğretim üyesi ve/veya öğrencisi olabilenlere.
Kaynaklar:
- https://www.hurriyet.com.tr/kelimelerin-sirri-8228343
- https://www.milliyet.com.tr/egitim/sozluk/universite-ne-demek-tdk-sozluk-anlami-nedir-universitelerin-amaclari-nelerdir-6739937
- https://www.akademikakil.com/author/irfanyalcinkaya/
- https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki_%C3%BCniversiteler_listesi
- https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-universitelerim/385449.html
- https://ozguruniversite.org/
- https://www.ilimler.org/
- https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html
- https://www.youtube.com/watch?v=MdxMs4sYAk4&t=298s
- http://arifkaya06.blogspot.com/2020/12/ic-muhalefet-tartsmas-muslumanlar.html
- https://www.akademikakil.com/fikrimin-ince-gulu-kalbimin-sen-bulbulu/irfanyalcinkaya/
15 yorum
İrfan hocamız “halk üniversitesi” tabirini daha önceki bir YouTube sunumunda da kullanmıştı! Bence orijinal bir kavramsallaştırma. Şu bakımdan: aslında bilinen anlamıyla “üniversite”nin asli amacı bilginin üretimi ve yayımı. Ünvanlar, laboratuvarlar, enstitüler vs bu amaca ulaşmanın araçları. Tabii ki daha profesyonelce yapılıyor işler bu amaca ulaşmak için üniversitede. Ama bu, bilgiye başka hiçbir yolla ulaşılamaz demek de değil. Hatta “kurulu düzen”e veya “cari paradigma”ya aykırı bilgiyi halihazırdaki üniversitede bulamazsınız. Bu tanım gereği böyledir. Örneğin modern bir akademi olan ilahiyat/teoloji fakülteleri, yine örneğin “radikal islamcı” veya “anarşist dinci” bir bilgi üretimi yapamaz; araştırma, hatta atıf ve kaynak gösterme yöntemi benimseyemez. Bu, onun “varlık nedeni”ne (raison d’etre) aykırıdır. Sadece sosyal bilimler alanında değil, “teknik” olarak bilinen bir çok alanda da bu söylediğimiz geçerlidir. İnanmayan Kuhn’a, Foucault’a vs bakabilir. Peki, “paradigma-dışı” bilgi üretimi niçin gereksin? Bu basitçe bir “ihtiyaç” meselesi. Toplum verili paradigma ile sorunlarını çözemiyorsa ne yapacak? İster istemez başka kanallar arayacak! Bu kaçınılmazdır. Çağdaş dönemde postmoderniteden sonra küresel bir “paradigmal bunalım” yaşandığına dair genel bir kanı vardır. İnsanlık buradan nasıl çıkacak sorusuna da henüz bir cevap bulunamadığı başka bir genel kabuldür. “Halk üniversitesi” tabiri bu noktada alternatif bir öneri olarak görülebilir mi? Resmî paradigmal çerçevenin dışında olması bakımından evet, ama “yetkinlik” açısından olumlu cevap veremiyorum. Çünkü Batı damgası taşıyan cari paradigmal çerçeveyi aşabilmek için bilginin bir çok alanında yetkin ürünler vermek gerekir. Zannımca Çağdaş Müslüman Düşünce’de bu “potansiyel” var, ama yetmez. Özellikle de şu dönemde “ideolojik” açıdan cazip, epistemolojik açıdan da yetkin bir bilgi üretimine ihtiyaç var. Bunun için ise Müslüman Dünyası’nın topyekün ciddi bir performans göstermesi gerekiyor.
Ph.Dr. M. Kürşad Atalar (Facebook paylaşımı)
Gındırcı Üniversitesi Açıldı
Plansız programsız amaçsız butik universitemiz puansız devamsız ve sınavsız bir eğitim sunmaktadır. Çok acil olarak açılan bölümlerimiz
1. Herşeyin Hayırlısı Bölümü
2. İnşallah ve Maşallah Bölümü
3. Gün Doğmadan Neler Doğar Bölümü
4. Nasipse Olur Bölümü
5. Ölümlü ve Boş Dünya Bölümü
6. Denk Yolda Dizilir Bölümü
7. İnşallah Avrupa Yıkılacak Bölümü
8. Bunalımlarımı Seviyorum Bölümü
9. Allah de Gerisini Merak Etme Bölümü
10. Maksat Muhabbet Bölümü
Üniversitemizin ilk Kongresi
Gındırcı Üniversitesi ülkemizin ve dünyanın yaşadığı sorunları göz önüne alarak Uluslararası Kürdan Kongresi düzenleyecektir.
Konu başlıkları
1. Kürdanın etimolojisi.
2. Kültürümüzde kürdan
3. Kürdanın tarihçesi
4. Siyasette ve ekonomide kürdan
5. Tarihte kürdan savaşları. II.Kürdan savaşının sosyo-ekonomik sonuçları
6. Türkü ve şarkılarımızda kürdan
7. Islam ve kürdan
Prof. Dr. Hasan Boynukara (Facebook sayfasından / 2021)
Üniversiteler, bilim için harcaması gereken paraları ‘usulsüzce’ savurdu
O yüzden “Halk Üniversitesi” kavramını geliştirdim. Zira devlet üniversitelerinde bilim devletin kontrolünde, vakıf yani özel üniversitelerde de sermayenin kontrolündedir. Halk Üniversitesi’nde böyle bir sorun yoktur.
https://medimagazin.com.tr/guncel/universiteler-bilim-icin-harcamasi-gereken-paralari-usulsuzce-savurdu-102427
Dün (15 Ekim 2022 cumartesi akşamı) İstanbul Fatih’teki Özgür Yazarlar Birliği’nde Halk Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ali Bulaç’tan “Demokrasi’den Medine Vesikası’na Yeni Bir Yönetim Modeli Arayışı” konulu bir konferans dinledim. Değme devlet ve vakıf üniversitelerine taş çıkartırdı.
Akademik yalnızlığa çözüm: “Benimle Çalış” topluluğunun öğrencileri internette bir araya gelerek ders çalışıyor
https://medyascope.tv/2022/10/17/akademik-yalnizliga-cozum-benimle-calis-toplulugunun-ogrencileri-internette-bir-araya-gelerek-ders-calisiyor/
Halk Üniversitesi’nin bu değerli öğretim üyesine verdiği bilgiler ve aktardığı tecrübeler nedeniyle teşekkür ediyorum. Ufuk açıcı ve düşün-dürtücü bir konferans olmuş. Ben kendi hesabıma çok faydalandım. Yazara ve bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürler. Konuya ilgisi ve vakti müsait olan herkese izlemelerini öneriyorum.
Siyasal Arayışlar: Nasıl Yapmalı? – Ümit Aktaş – Yeni Pencere
https://yenipencere.com/haberler/siyasal-arayislar-nasil-yapmali-umit-aktas/
Halk Üniversitesi ile ilgili olabilecek, “Anadolu İrfanı” söylemiyle ilgili güzel ve faideli bir söyleşi, izlemenizi öneririm.
Hani, Nerede Bu Anadolu İrfanı? / Hasan Boynukara – Mustafa Everdi
https://www.youtube.com/watch?v=hMJAV2hNZg8
“Adı Var, Kendi Yok” Üniversitesi
https://www.gazetedurum.com.tr/yazar/Hasan-Aydin/adi-var-kendisi-yok-universitesi-17879
Devlet ve Vakıf (Özel) üniversiteleriyle ilgili Güldür Güldür Show programında güldürürken düşün-dürten skeçler yayınlandı. Özellikle şu skeçleri izlemenizi öneririm. Torpil – https://www.youtube.com/watch?v=8RyV01EPtVo ; İbrahim Üniversitesi – https://www.youtube.com/watch?v=jUiTXkQJ3Ls ; Üniversite Kaydı – https://www.youtube.com/watch?v=njtaG8Fxnz4 ; Fenomen Akademisyenler – https://www.youtube.com/watch?v=oorVGZGjauI
Dünyada eşi benzeri olmayan bir akademik terfi sistemimiz var; topla puanı, başvur, hoooop doçentsin. O zaman puanı tutan bir adayın dosyalarını jüri üyelerine niye gönderiyorsunuz ki?
Hele profesörlük kadrosuna atanma tam bir komedi. Doçentlikten sonra beş yılı doldurmadan kadroya başvuramıyorsun. Niye beş yıl? Kimse bilmiyor. Oktay Sinanoğlu (ki mübarek ve muteveffa 30 yıl çalıştığı Amerikaya her fırsatta küfrederdi) Türkiyede olsaydı 28 yaşında değil, en erken 33 yaşında profesör olabilirdi
Doçentlik için dil şartı getiren sistem, profesörlük için bu şartı aramıyor. Ne yani profesörlükte dile ihtiyaç kalmıyor mu?
Yine hikmetinden sual olunmaz noktasına geliyoruz
Terfisini sevdiğimin memleketi
Prof.Dr. Hasan Boynukara
Hasan hocama nazire dünyada eşi benzeri olmayan bir üniversitemiz var. Adı Sağlık Bilimleri Üniversitesi. Üniversite kavramını zorlayan adeta bir devekuşu misali üniversite! Zira ne deveye benziyor ne de kuşa. Geçenlerde bu ülkedeki tüm üniversitelerde öteden beri uygulanagelen adrese(kişiye) teslim 500’ü aşkın kadro ilanı yayınladı. Bünyesinde binlerce öğretim üyesi, onu aşkın tıp fakültesi, onlarca farklı fakülte ve yüksek okul ve onlarca sağlık uygulama ve araştırma merkezi (eğitim ve araştırma hastanesi) var. Söylenecek yazacak çok şey var ama bu kadarı yeter.
Ben de Hasan hoca gibi bitireyim
Üniversitesini sevdiğimin memleketi
Her yer doçent, her yer profesör
https://youtu.be/i28j0IgLuVQ
Hafta sonu (07.01.2023 Cumartesi) İstanbul Fatih’teki Özgür Yazarlar Birliği’ndeki programda Halk Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Abdurrahman Arslan’ın konuşmacı olarak katıldığı “Bilgi ve Hayat” adlı bir sohbete katıldım. Toplantı fikir jimnastiği açısından iyi idi ama ülke ve dünya gerçeklerinden çok uzak ve irrasyonel idi. İçe kapanarak ve getto halinde bir yaşamla mümkün olabilecek fikirler ileri sürdü.
Aynı gün yine Halk Üniversitesi Öğretim Üyelerinden olup seksenli yıllarda ülkemizdeki islami camianın meşhur yazar, şair ve çevirmenlerinden ve uzun yıllar (23 yıl) yurtdışında yaşayan Yaşar Kaplan vefat etmiş, ertesi gün öğrendim. Üniversite yıllarımda İslam’a ilgi duyduktan sonra okuduğum ve takip ettiĝim dergilerden biri olan “Aylık Dergi”yi çıkarıyordu. Sonra da “Bu Meydan” dergisini çıkarmıştı. Sıfırüç Depremleri, Demokrasi Risalesi, İran’a Nasıl Bakmalı, Malcolm X çevirisi ve Ehl-i Sünnet Soruşturması okuduğum kitapları arasında idi. Demokrasi Risalesi bir efsane idi. Bilimsel değil duygusal idi ama dönemin firavunları onu bu kitaptan dolayı 3 yıl hapiste yatırarak ödüllendirdi. 29 Şubat rüzgarları eserken 1999’da yurt dışına çıktı ve dönmedi. Ondan sonra da kendisinden haberim olmadı. Dün can emanetini sahibine iade etmiş. Rabbim hesap günü merhameti ile muamele etsin, razı olduğu kullar arasına dahil etsin dilek ve dua ile
Halk Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinden araştırmacı yazar R. İhsan Eliaçık’ın “Yaşayan Kur’an” meal tefsiri Diyanet’in mahkemeye başvurusu üzerine uygunsuz bulup yasaklandı. Diyanet’in yasaklatıp toplattırma kararı aldırdığı kitabı yıllar önce okumuştum. İhsan Eliaçık hocaya destek ve bu yasakçı karara itiraz sadedinde kitapla ilgili yazımı tekrar paylaşmak istedim. İnanç ve fikir ifade hürriyeti asıldır, önemlidir, hayatidir ve vazgeçilmezdir.
http://arifkaya06.blogspot.com/2014/06/ramazan-ve-kuran.html?m=1
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html