Ceremesini çek şimdi. Medimagazin haberlerinden okuyoruz: “İstanbul, Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesinde iki asistan doktor arasında çıkan bıçakla kavgada bir doktor hayatını kaybetti. Edinilen bilgiye göre, hastanede görevli asistan doktor Y.S. (29) ile asistan doktor Kaan Erol (26) arasında ‘az çalışma’ tartışması çıktı. Tartışma kavgaya dönüştü. Y.S., yanında taşıdığı bıçağı çıkartarak Kaan Erol’u defalarca bıçakladı. Ağır yaralanan Kaan Erol, meslektaşlarınca yapılan ilk müdahalenin ardından Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldü. 30’un üzerinde bıçak yarası olduğu belirtilen Kaan Erol hayatını kaybetti. Y.S., polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Olayla ilgili inceleme sürüyor.”
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün açıklamasında da şöyle denildi: “Bu sabah, Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde nöbetçi olan ortopedi ve travmatoloji asistanı hekimimiz, bir meslektaşı tarafından saldırıya uğramıştır. Saldırıya uğrayan hekimimize derhâl acil müdahale yapılmış, ancak tüm çabalara rağmen maalesef hayatını kaybetmiştir. Olayla ilgili İl Sağlık Müdürlüğümüz inceleme başlatmıştır. Fail, Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alınmış olup, Savcılık soruşturması devam etmektedir. Hayatını kaybeden hekimimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz.”
Hasta ve yakınlarının, doktorları darp etmelerini hatta öldürdüklerini haberlerde gördüğümüzde hepimiz kızıp lanetlerdik. Peki, şimdi buna ne demeli? Doktor doktoru, meslektaş meslektaşını öldürüyor. Ani bir kızgınlıkla yapılan bir eylem değil bu. Yanında bıçağını da getirmiş. Kasten meslektaşını öldürmeye gelmiş. Hem de mesai arkadaşı, nöbet odasında uyurken. Hırsını alamamış, yirmiden fazla yerinden bıçaklamış.
Bu ne şiddet, bu ne büyük hınç. Bu ne büyük kindir arkadaşlar. Hani bir cahillik ettim dese, cahil birisi de değil. O da bir hekim. Uzun yıllar boyunca eğitim görmüş. Tıp fakültesini başarıyla bitirdikten sonra, girdiği TUS sınavında da başarılı olmuş ve kendi tercihiyle aynı hastanede ortopedi asistanlığına başlamış. Artık iki doktor arasında ne olmuşsa olmuş, genç arkadaşımız bıçağı hastalarını tedavi etmek yerine, meslektaşına saldırmak için eline almış.
Olayın, ‘az hasta bakmak, yani tembellik’ nedeniyle çıktığı söyleniyor. Artık gerisini bilemeyiz. Ne oldu. Bir değil, iki can birden gitti. Biri mezara, diğeri parmaklıklar arasına. Ölen öldüğüyle kaldı ama diğerinin işi daha bitmedi. O bir katil, bir cani. Alnına katil damgasını yedi bir kere. İstese de silip atamaz. Artık çoook uzun bir süre, yıllarca hapis kalacak. Bütün gençliğini, enerjisini duvarların arasında geçirecek. Mesleğini yapamayacak, ihtisasına devam edemeyecek. Tüm ailesi, varsa eşi ve çocukları perişan olacak, yıllarca yanında olamayacak.
Ne olur öfkenizi kontrol edin arkadaşlar. Bir eylemde bulunmadan önce şöyle derin derin nefes alın. Böyle bir durumda kalanlara daima sabırlar dilerim ben. Bizler, tıp fakültelerinde hastaları öldürmeyi değil, onları yeniden sağlıklarına kavuşturmayı öğreniyor, öğretiyoruz. O elinizdeki bıçağı, biz sadece, evet sadece hastalarımızı tedavi etmek için kullanıyoruz. O diplomaları sadece insanlara iyilikte bulunmamız, onlara sağlık kazandırmamız için veriyorlar. ‘Cahildim, öfkemi yenemedim’ deseniz de sizler cahil değilsiniz. Deontolojiyi, hümanizmi, empatiyi, insanlara hatta hayvanlara bile sevgi ve saygılı olmayı sizler fakülte sıralarında öğrendiniz. Yıllarca bu konularda eğitim aldınız. Bu dünyada herkes öfkeyle yola çıkıp birbirini öldürse, her yıl milyonlarca insan yok olurdu. Size her küfreden insan evladına, onun bunun çocuğuna hemen karşılık verseniz, çoğunuz hiç yoktan işte böyle katil olurdunuz. Sizler neden olmadınız acaba? Öfkenizi kontrol edebildiniz de ondan.
Peki, hemen tepki verilince, örnekteki gibi olunca sorunlar, problemler çözülür müydü? Çözülseydi savaşlar sonrasında çözülürdü. Çözüldü mü? Çözülmedi, çözülemedi. Katliamlar oldu, soykırımlar oldu. Savaşlarda milletler, aileler yok oldu. Ölen öldüğüyle kaldı. Milyonlarca kişi sakat kaldı, işini, evini hatta yurdunu kaybetti. Normal yaşamlarına asla geri dönemediler. Sağ kurtulanlarınsa, işte onların kalplerine, beyinlerine hep o korku yerleşti. Ölünceye kadar da hep oralarda kaldı.
Burada, imam cemaat örneğindeki gibi bir büyük görev de yöneticilere düşüyor arkadaşlar. Söylemlerimize bugünden yarına lütfen çok daha fazla dikkat edelim. Birbirimizi, meslektaşlarımızı, çalışma arkadaşlarımızı asla başkalarına kötülemeyelim. Kıdemli asistanlar, uzmanlar, hocalar, klinik direktörleri, başhekimler, devamlı medya önünde, ekranlara çıkanlar, bakanlık yöneticileri, müdür, genel müdür, hatta daha üst görevlerde bulunanlar. Sözüm sizlere, işin doğrusu ona buna herkese, tüm topluma arkadaşlar.
Lütfen toplumu daha da fazla germeyelim. ‘Kavganın kazananı olmaz, az ya da çok, kavgaya karışanların hepsi zarar görür.’ derler. Hitler, Saddam ve diğerleri yaptıklarıyla ve yaptırdıkları eylemlerle insanları, toplumları, ülkeleri gerdiler. Onların yüzünden milyonlar öldü, ya kendi sonları?
Ömrü savaş alanlarında geçmiş olan, ülkemizin kurucusu Büyük Atatürk, bakınız bu konularda şöyle diyor: ‘Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. Barış, ulusları refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir.’ Öfkenin hiç kimseye faydası olmamış. Bunu bir kez daha düşünelim arkadaşlar.
Kasım 2019.