İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan “insan hakları” konusu, kör-topal ve kaplumbağa misali ilerlerken, ancak 2000’li yıllardan itibaren önce “hasta hakları” gündeme alınmış, fakat kefenin diğer tarafında bulunan “hekim ve diğer sağlıkçı hakları”ndan en ufak bir söz bile edilmemiştir. Hatta Nisan 2005’te Eskişehir Tıp Fakültesinde yapılan “Yeni TCK’nın Sağlık Çalışanlarına Getirdikleri” konulu bir toplantıda yaptığım bir konuşmada “hasta hakları” yanında “hekim hakları”nı da gündeme getirmiş olmam, bir öğretim üyesi tarafından şiddetle kınanmış ve “Sadece hasta hakları olur, hekim hakları diye bir şey olamaz.” diye karşı çıkılmıştı.
Bunun üzerine, hekim hakları konusunu ilk defa 2 Mayıs 2005 tarihli ve “Sağlık Çalışanının Taksirli Suçları ve Cezaları Farklı Olmalı” başlıklı köşe yazımda gündeme getirmiştim. Bu yazıda “Hekim-hasta ilişkisi Borçlar Kanunu’na göre akde dayanan bir vekâlet ilişkisidir. Bu ilişkide hekim teşhis ve tedavi işlemleri için yeterli çabayı göstereceğine dair bir akit yapmış olmaktadır. Akdin tarafları olan hekim ve hasta arasında karşılıklı hak ve sorumluluklar söz konusu olmalıdır.”demiştim. Daha sonra da aynı konuyu 21 Kasım 2005 tarihli köşe yazımda ve daha ayrıntılı olarak tekrar gündeme getirmiştim. Çünkü Sağlık Bakanlığı tarafından “hekim hakları” konusunun tek harfi bile zikredilmeden, sadece “hasta hakları” konusu işlenmeye başlanmıştı. Bu girişimler, bir süre sonra “Hasta Hakları Dernekleri”nin kuruluşu ile sonuçlanmışsa da, yine hekim ve diğer sağlıkçı hakları görmezlikten gelinmeye devam ediliyordu. Tabii bu arada “yetkisize yetki verme” misalinde olduğu gibi, abartılan hasta hakları propagandaları ve hastalar sanki hekimlerle diğer sağlıkçıların amirleriymiş gibi bir hava oluşturmalar ve özellikle hekim haklarından hiç bahsedilmemesi sonucu, hekimler ve diğer sağlıkçılara yönelik tacizler, hakaretler, saldırılar ve yargısız infazlı öldürmeler gittikçe artmaya başladı. Son hediyemiz ise biz hekimler ile diğer sağlıkçıları iyice değersizleştiren 184 no’lu sağlıkçıyı şikâyet etme hattı olmuş durumda. Bunun nice kurbanlarının kimler ve kaç kişi olduğunu, bağıramadıkları ve seslerini çıkaramadıkları için tam bilemiyoruz. Demek bilmemiz için Dr. Melike Erdem gibi intihar edilmesi gerekiyor.
İçimden “Takdir-i İlahi” demek geliyor. Çünkü, abartılan ve biz hekimlerle diğer sağlıkçıları kendini ve haddini bilmezlerin nazarında değersizleştiren “hasta hakları” meselesi “bumerang” gibi geri tepmeye başladı ki, Sağlık Bakanlığı hasta haklarının temeli olan “Hasta bilgileri gizliliği” ilkesini yerle bir edecek olan Sağlık Net 2 sistemine entegre USVS2.0 Bilgisayar Programına göre tüm hasta bilgilerinin özel muayenehane dâhil tüm kuruluşlardan gönderilmesini istemekte.
Bu uygulama, bir taraftan hekimi yasal yönden suç işlemiş duruma sokacağı için hekimi ilgilendirmesi yanında, özellikle hasta haklarının temel ilkesinin ihlali de olacağından daha çok hastaları ilgilendiren bir konudur. Çünkü bu uygulama ile artık hastalara ait tüm kimlik bilgileri yanında, anamnezi, eşine veya en yakınına bile anlatmayı istemediği özel ve mahrem bilgileri (bir nevi arşiv bilgileri olacağından), muayene bulguları, teşhis ve tedavinin ayrıntılı bildirimi de isteniyor. Yani, artık bizlere başvuran her hastanın tüm bilgilerini bu sistem aracılığı ile her gün Bakanlıkta ve belki de hekim olmayan kişilere göndermeye, yasaları çiğnemeye başlayacağız.
Hastalarımızla aramızda adeta kutsal bir anlaşma çerçevesinde saklı kalan, kalması gereken tıbbi bilgileri, kim olacakları belirsiz kişilere vermekle, ayrıca Hipokrat andıyla, etik kurallarla ve aşağıdaki yönerge, yönetmelik ve uluslararası bildirgelerle sınırları kesin çizilmiş olan hasta mahremiyetine adeta ihanet etmemiz isteniyor. Hâlbuki insanları hekime getiren en önemli etken, tedavi olma ve sağlığına kavuşma yanında, hekime duyulan güven ve sır saklayacağı inancıdır.
Biz hekimlerin dikkat etmemiz ve hastaların bilgilerinin gizlilik ve mahremiyetine ait bağlayıcı hükümlere bir bakalım:
Hasta Hakları Yönetmeliği:
Madde 5-Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır: f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Madde 16-Hasta, sağlık durumu ile ilgili bilgiler bulunan dosyayı ve kayıtları, doğrudan veya vekili veya kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyebilir ve bir suretini alabilir. Bu kayıtlar, sadece hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olanlar tarafından görülebilir.
Madde 19-Hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığının seyrinin ve sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdir. Hastaya veya yakınlarına, hastanın sağlık durumu hakkında bilgi verilip verilmemesi, yukarıdaki fıkrada belirtilen şartlar çerçevesinde tabibin takdirine bağlıdır.
Madde 20-İlgili mevzuat hükümlerine ve hastalığın mahiyetine göre yetkili mercilere alınacak tedbirlerin gerektirdiği haller dışında; hasta, sağlık durumu hakkında kendisine veya ailesine veya yakınlarına bilgi verilmemesini isteyebilir.
Madde 21-Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir. Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu istemek hakkı; a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini, b) Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması gerektiren diğer işlemlerin makul bir gizlilik ortamında gerçekleştirilmesini, c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir yakınının bulunmasına izin verilmesini, d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında bulunmamasını, e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın şahsi ve ailevi hayatına müdahale edilmemesini, f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını, kapsar. Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez..
Madde 23-Sağlık hizmetinin verilmesi sebebiyle edinilen bilgiler, kanun ile müsaade edilen haller dışında, hiçbir şekilde açıklanamaz. (Demek ki mahremiyetlerin açıklanabilmesi kanun işidir, genelge işi değil).
Kişinin rızasına dayansa bile, kişilik haklarından bütünüyle vazgeçilmesi, bu hakların başkalarına devri veya aşırı şekilde sınırlanması neticesini doğuran hallerde bilginin açıklanması, bunları açıklayanın hukuki sorumluluğunu kaldırmaz. Hukuki ve ahlaki yönden geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın hastaya zarar verme ihtimali bulunan bilginin ifşa edilmesi, personelin ve diğer kimselerin hukuki ve cezai sorumluluğunu da gerektirir. Araştırma ve eğitim amacı ile yapılan faaliyetlerde de hastanın kimlik bilgileri, rızası olmaksızın açıklanamaz.
Hasta Hakları Yönergesi:
Madde 15- Sağlık kurum ve kuruluşlarından hizmet alan hastanın kendisi ile ilgili uygulama süreçlerindeki her türlü kayıt ve belge üzerinde kesin bir mülkiyet hakkı bulunduğundan istediği zaman ancak kopya maliyetini ödemek kaydıyla örneğini alabilir.
…Bu belgelerin hizmeti alan hastanın doğrudan yararı dışındaki bir amaçla kullanımı, ancak mülkiyet sahibi olan hastanın doğrudan veya dolaylı olarak zararı söz konusu olmadığı koşulda, kişinin rızasıyla söz konusu olabilir.
Madde 19-Araştırma ve tez kapsamına alınacak hastalara mutlaka konuyla ilgili bilgi verilir ve eğer isterlerse katılabilecekler.
Hasta Hakları Bali Bildirgesi:
Madde 8-Gizlilik hakkı: a. Hastanın sağlık durumu, tıbbi durumu, tanısı, prognozu, tedavisi ve kişiye özel diğer tüm bilgiler ölümden sonra bile gizli olarak korunmalıdır. İstisna olarak hasta yakınlarının kendileri ilgili sağlık risklerini öğrenmeleri açısından bu bilgilere ulaşabilme hakkı olabilir. b. Gizli bilgiler sadece hastanın açık izni veya mahkemenin kesin isteği üzerine açıklanabilir. Hastanın açık olarak izin vermediği durumlarda bu bilgiler sadece bilgilendirilmesi gereken diğer sağlık personeline verilebilir.
Şu anda zaten tüm muayenehanelerden her üç ayda “Özel Muayenehaneler 3 aylık Çalışma Bildirisi” ile 014 ve 014B ile bildirimi yapılacak hastalıklar düzenli olarak sağlık müdürlüklerine bildirilmekte ve protokol defterinde de her hastanın adı-soyadı, doğum tarihi-yeri, cinsiyeti, hastalığın teşhisi, reçete verildiği veya başka bir işlem yapıldığı belirtilmektedir. Bu bilgilerle sınırlı kalınmak üzere, ancak hastanın açık kimlik bilgileri verilmeksizin, hastanın ad ve soyadının sadece baş harfleri olacak şekilde bilgilendirme istenebilir.
Olur da Sağlık Bakanlığının bütün sağlık müdürlüklerine göndermiş olduğu genelge geri çekilmezse şu yol izlenmelidir diye düşünüyorum:
• Hasta hakları dernekleri en kısa sürede bu genelge için yasal yola başvurmalı,
• Türk Tabipleri Birliği de en kısa sürede bu genelge için yasal yola başvurmalı,
• Hasta veya bir yakını, vekâleten yasal yola başvurmalı,
• Bir hastanın izin vermemesine rağmen, böyle bir bilgi göndermeye zorlanması durumunda hekim yasal suçluluktan kurtulmak için yasal yola başvurmalıdır.