Nicedir bazı yerlerde ve durumlarda hastayı sanki müşteri gibi görme davranışları olduğunu sezinliyor gibiyiz. Bu bakımdan bu konuda sanki içimiz rahat etmiyor gibi geliyor. Bu konuyu da şöyle bir ele almamızda yarar vardır, diye düşündüm. Bilindiği gibi hasta, hekimin tedavi ettiği ve sağlığına kavuşturduğu insandır. Çoğu zaman hekimin onun en yakın arkadaşı olduğu da bir gerçektir. Bu bağlamda hekimin hasta ile ilişkilerinde en son düşüneceği konu ücrettir. Doğaldır ki, bu ücret bir mühendisin yaptığı inşaat karşılığı alınan bir ödeme gibi kabul edilemez. Yani, hastanın hekimine ücret ödemesinde bile manevi bağlantı ve ilişkiler ön plandadır.
Ancak son yıllarda bazı sağlık kuruluşlarının bir ticari kuruluş gibi reklam vermeleri ve bazı tıp mensuplarının parayı ön planda tutar şekilde hastaya davranmaları bizi etiğin iyice yok olduğu kanısına vardırmaktadır.
Hekimin başladığı bir tedaviyi yasal nedenler dışında yarım bırakamaması ve tedavi sonunda bir ücrete hak kazanması, hekim ile hasta arasında bir sözleşme bulunduğunu gösterir gibidir. Ancak durum böyle değildir. Yani hekim ile hasta arasında sözleşme diye bir durum olamaz. Bilindiği gibi hukukta "İş-Hizmet Sözleşmesi" diye bilinen sözleşme tipi Borçlar Kanunu’nun 313. maddesine göre yorumlanacak olursa, iş sözleşmesinin bununla işçinin belirli ya da belirsiz bir zamanda bir iş görmeyi kabul ettiği ve işverenin de ona bir ücret ödemeyi üzerine aldığı bir sözleşme tipidir. Burada ne hasta işverendir ne de hekim bir işçidir.
Diğer bir sözleşme tipi olan "Eser Sözleşmesi" ile ilgili olarak Borçlar Kanunu’nun 355. maddesi bu konuyu şöyle açıklar: "Eser sözleşmesi öyle bir sözleşmedir ki onunla eseri yapacak olan, eseri tamamlayanın ödemeyi taahhüt ettiği bir ücret karşılığında bir eser yapmaya borçlanır." Bu sözleşme de hekim-hasta ilişkisindeki bağlantıyı veremez.
Ancak bu tip sözleşmeler tıpta, takma diş, bir yapay göz yapımı ya da burun estetiği vb. durumlarda söz konusudur. Eğer yapıt kusurlu olursa, ısmarlayan bunu reddeder.
"Vekâlet" ya da "Akit Sözleşmesi" için ise Türk Borçlar Kanunu’nun 366/I. maddesinde şöyle yazar: "Bu tip sözleşmede vekil, sözleşme gereğince kendisine yüklenen işin görülmesini veya üzerine aldığı işin yerine getirilmesini borçlanır." Bu tip sözleşmede vekil, genellikle müvekkilini üçüncü bir kişiye karşı temsil eder. Ancak hekim hastasını tedavi ederken kendi adına hareket eder ve böylece bu sözleşmeye de giremez. Hekim yalnızca hastayı tedavi eden kişidir ve böyle bir olayda danışman-danışan ilişkileri vardır ve bazen de babaca yaklaşımlar devreye girer.
Hekimlik pratiği sırasında hekim hastaya bağlı olarak çalışmaz. Bu çalışmaları karşılığında da bir ücret alır. Ancak bu tip çalışmalar, sözleşme ile bağlanacak özellikte değillerdir.
Böylece hekim sorumluluğunun bir sözleşmeye dayanması zorluklar yaratır. Çünkü sözleşme ile taraflar, üzerine aldıkları şeyleri tayin ederler ve sorumluluk yalnızca üzerinde anlaşma yapılan eylemin olası sonuçlarından ortaya çıkar.
Ancak bazı durumlar vardır ki, hekim ile hastası arasında açıkça konuşulamaz. Yine hekim ile hastası arasındaki güçlü ve kuvvetli bağ, yüzyılların ötesinden gelen bir yaklaşım bağı olup, insan için en önemli done olan sağlığın teminatı olarak hekim vardır ve sağlık hiçbir şeyle ölçülemeyen sahip olduğumuz en değerli şeydir.
Böylece hastanın bir müşteri olmadığı ve hekimin de müşteriye hizmet eden değil de, hastayı tedavi eden ve moral değerlerle dolu bir kişi olduğu unutulmamalıdır.