Hekim-hasta ilişkilerinin önemli bir temeli de hasta özerkliğidir. Mental ve fiziksel kapasitesi olan bir insanın acil durumlar dışında herhangi bir tedavi veya uygulamayı istememesi bazen hekimleri ısrar etme noktasına getirmektedir. Bilindiği gibi, insanı o konuda iyice aydınlattıktan sonra hiç karışmadan ve sitem etmeden karar vermesini beklemek gerekir.
Bilindiği gibi hekim-hasta ilişkilerinde dört model gösterilir. Bu ilişkilerde dört nokta önemlidir:
1. Hekim ve hastanın birbirine etkisinin önemi
2. Hekimin ödevleri
3. Hastanın moral değerlerinin rolü
4. Hasta özerkliği kavramı
Bu modellerin hepsi hukukun üstünde olmayan, ancak hukuktan daha yüksek değerde olan ciddi ahlaki idealleri göz önüne alır.
Ancak burada hastanın özgür iradesi gerekir. Yani, bu konuda hastanın serbestçe ve kendi iradesiyle onay vermesi gerekir.
Neyi istediğine ve arzuladığına bakılmaksızın, herkesin istek ve ihtiyaçlarını giderme baskısına hemen boyun eğmeyeceğini ve bu baskının arkasında kendisini sürükleyen şeyin ne olduğunu soracağını umabiliriz; meşru olarak isteyebileceği şeyi bağımsızca belirlemek için kişi ahlaki özgürlüğünü bizzat kendisi, dışarıdan gelen belirleyici baskılardan kurtularak kullanmalıdır.
Keyfilik kavramı, henüz farklılaşmamış (kişinin kendisi ya da başkaları aracılığıyla oluşabilecek), her türlü belirlenimden önce gelen kuralsız, iradi özgürlüğü tanımlarken, ahlaki özgürlük, ilkece başkasının özgürlüğünü kollayan, başkalarının özgürlükleriyle bağlantılı olan ve özgürlüğü ötekilerin özgürlükleriyle birleştirerek onu, mutlak pratik ilke olarak gören bir özgürlük anlamına gelir.
Özgürlüğü bu şekilde “ahlaki istemenin içindeki mutlak olan şey olarak benimsemek” kendini, Kant’a göre iradenin bizzat özgürlükten hareketle özgürlük adına kendine bir yasa (kategorik buyruk) koymasında belli eder. Diğer bir deyişle, bu, kuralsız, başıboş olduğu düşünülen keyfi irade özgürlüğünün kendi kendini sınırlamasını sağlayan bir buyruktur. Amacı özgürlüğü ortadan kaldırmak değil, tersine, özgürlüğü asıl ahlaki anlamında ortaya koyup korumaktır. Ahlaki özgürlük, doğası gereği sınırsız, mutlak özgür olma; aynı zamanda özgürlük adına başkalarının özgürlüğünün sınırında kendini sınırlama ve şartlı olma çelişkisini içermektedir. İnsan pratiği, belli maddi amaçların izlenmesi olarak tanımlandığında, böyle bir pratiğin ahlakiliği, ulaşılmaya çalışılan amaçların özgürlük ilkesi bazında tartılıp yoklanmasında kendini gösterir ve bu ilkeye göre, sadece insana yeni özgürlük mekânları açan ya da süregelen özgürlüğü gerçekleştiren amaçlar ahlaki açıdan meşru kılınabilir. Özgürlüğü mutlak, kayıtsız-şartsız yapılması gereken ve ampirik temelde isteneni her şeyden önce istenecek olan anlamında olurlayan ve pratiğinde gerçekleştiren kişi ahlaki davranır.
Eylem özgürlüğünün sınırlarını pratik, yani olgular dünyası takip eder. Amacın gerçekleştirilmesi için en iyi olarak kabul edilen eylemi fiilen gerçekleştirmek yalnızca pratiğin en elverişli koşulları sunduğu ideal durumda mümkündür. Örneğin; kişi boğulmakta olan birini mutlaka kurtarmak ister, ama ne yüzme biliyordur ne kurtaracak sandalı vb. vardır ne de bir yardım çağırma olanağı bulunmaktadır.
Bu bağlamda hasta özgürlüğü, gittikçe daha da genişleyerek hasta haklarıyla beraber geniş bir yelpaze içinde düşünülmektedir.