Biz doktorlar başta olmak üzere diş hekimleri ve diğer tüm sağlık elemanları, bir hastayı muayene ederken onu dış görünüşü, derisi veya kıyafeti ile değil, kasları, damarları, iç organları, hatta kemiklerini, nörolog isek beynini, kıvrımlarını, bölgelerini ve çalışma özelliklerini göz önünde bulundurarak görürüz. Cinsiyetine göre de ek olarak cinsel organlarının anatomisini ve fizyolojik çalışma özelliklerini düşünerek hastayı muayene ederiz. Bu nedenle de hastanın muayenesi süresince hem bu görüntüleri göz önüne getirir ve hem de bir hastalık belirtisini yakalayıp, ona dayanarak hastalık teşhisi koymak üzere yoğun bir konsantrasyona gireriz. Bu yoğunlaşma nedeniyle de doktor olarak muayene süresince ciddi, düşünceli ve asık suratlı da olabiliriz. Onun için bu görüş aşamasına gelmiş bir doktor veya diğer sağlık çalışanı, mükemmel yapıda olan insanın varlığı bilincine varmış olacağından, hiçbir kişi için olumsuz herhangi bir düşünce veya davranışa kalkışmaz ve böylesi bir kalkışma aklına bile gelmez. Olumsuzluk hatası gösteren ve kişiyi insan üst kimliği ile değil de dış görünüşü, şekli, kıyafeti veya cinsiyeti ile gören ise maalesef beklenen üst görüş aşamasına ulaşamamış ve sağlıkçı dışı bir kişinin insana bakışı olan yüzeysel ve mekanik bir görüş seviyesinde kalmış demektir.
Beni bu makaleyi yazmaya yönelten iki olay olmuş ve maalesef çok üzülmüştüm. Birincisi, bir hekim meslektaşımızın başı örtülü diye bir hastayı muayene etmeyi, diğeri de 112 ekibinin motosikletten düşüp kafa travması geçiren ve bu nedenle konfüzyon durumunu alkol almış diye yorumlayıp hastaneye götürmeyip ortada bırakması. Bu iki olayın da temelinde sağlık ekiplerinin din temelli görüşleri ve bu görüşlerini mesleklerine karıştırma gafleti ve bilgisizliği yatmaktadır.
Gerek dine dayandırılarak uygulatılan kadının örtünmesi, gerekse yine dine dayandırılarak bilinci bulandıracak madde alımı (alkol, uyuşturucu madde) konuları asırlardır toplumlarda dine dayandırılmış huzursuzluk nedeni olan ve halen olmakta olan konulardır.
Biz erkek grubu olarak dini uygulamaları kendi tekelimize alıp, sanki din ve ibadetler sadece biz erkekler içinmiş gibi tek yönlü yorumlarımızla özellikle bu iki konuyu dinin sevgi, hoşgörü ve huzur vericiliği temeline değil de şekilcilik yönlerini ön planda tutarak sürekli istismar etmiş ve toplumsal kaosa yol açıp açmadıklarını önemsememişiz. Bencilliğimizi ön planda tutmuşuz.
Toplumsal huzursuzluk ve gruplaşmalara neden olan bu iki konu, bir köşe yazısında tartışılacak ve çözülecek basitlikte konular değildir. Örneğin; kadının örtünmesi konusu, Eskişehir Tıp Fakültesi öğrenci bursu vermekte olan Prof. Dr. Necla Özdemir Vakfı kitaplarından olan “DİN VE BEYİN” isimli kitabın son 8’inci baskısında 30. sayfada tartışılmış (sayfa 475-506 arası) ve çözüm önerileri sunulmuş, alkol konusu da 616-619’ncu sayfalarda ayrıntılı bir şekilde ve Kur’an ayetleri ve bilimsel veriler temelinde irdelenmiştir.
Bu yazıda diyebileceğim şey şudur:
1) Kadının örtünmesi veya eski deyimle tesettür, devlet kanunları olmayan ilkel bedevi toplumdaki kadının tedebbürü, yani korunması içindir. Bugüne kadar bununla ilgili olmak üzere Kur’an ayetlerinden sadece Nur-31 ve Ahzap-59’uncu ayetler ileri sürülmüş ve bunlara yönelik 2 yorum sürekli karşı karşıya olmuştur. Anadolu köy kadınlarımızın tarla ve hayvancılık işleri nedeniyle olan zorunlu ve geleneksel başörtüsü (saç örtüsü değil) kullanmaları da özellikle son 30 yıldan beri istismar edilerek dine dayandırılmaya başlanmıştır. Diğer bir deyimle gelenek dinselleştirilmiştir. Konuyu çözmek için bu iki ayet yanında ayrıca Taha-2 ve 121, Hadid-27, Ahzab-52, A’raf-26 ve 32, Nahl-7 ve 81, Nur-25-35 arası ayetler, Ali İmran-7, Müminun-22, Hac-27, Abese-1-10 arası ve Casiye-23’üncü ayetleri ile Mevlâna’nın bu konudaki deyişlerinin de bilinmesi gerekmektedir.
2) Bilinçlilik halinde bulanıklığa ve ne dediğini bilmemeye sokacak etkili alkol veya uyuşturucu madde kullanımına ilişkin olan 2 ayeti yazıp kararı siz sayın okuyucuların eleştirel ve sorgulayıcı akılları ve kararlarına bırakmak istiyorum (Bakara-219: Sana içkiyi/hamrlaştıranı/aklı karıştıranı ve kumarı/şans oyununu sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük kötülük, hem de insanlar için yararlar vardır. Ama kötülükleri yararlarından büyüktür.” Nisa-43: Ey iman edenler, madde alma veya hastalık halinde bilinç bulanıklığınız varken/veya sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar salat aktivitelerine/aptes-namaz-dua-Kur’an’ı anlayarak okumaya yaklaşmayın.)
Gerek başörtüsü gerekse bilinci bulandırıcı madde kullanımı, dini konulardır ve kişinin Allah’a karşı sorumlu olduğu durumlardır, yorumlardır. Bu konularda değerlendirme yetkisi sadece Allah diye isimlendirdiğimiz güce ait bir keyfiyettir. Allah, böyle bir yetkiyi peygambere bile tanımadığını Kur’an’da belirtirken, sağlıkçı da olsa herhangi bir kişinin başka bir kişinin dine dayansa da dış görünümüne dayanarak muamele göstermesi, dinin özünü kavramamışlığının, cevizin özüne ulaşma becerisini gösteremeyip kabuğu ile uğraşma ilkel düzeyinde kalmış olduğunun göstergesidir. Ve en önemlisi, böylesi bir ön yargı gösterme Allah yerine karar vermek dediğimiz şirk koşma suçunu işlemiş olmak demektir.
Sağlıkçı olarak bizler değil hastaların görünüm veya kıyafetlerine göre davranmak, can düşmanımız da olsa her hastayı “insan üst kimliği” ile görüp tedavi etme konumundayız. Başta dini görüş olmak üzere hiçbir konunun mesleğimizi istismar etmesine müsaade edemeyiz.
Yunus suresi-100: Allah, pisliği yeterli aklı olduğu halde, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
Hz. Muhammed: Bir şeyi mutlaka aklınla çöz. Doğru sonuca varırsan iki sevap, yok eğer yanılırsan bir sevap vardır.
Mevlana: İnsan gönlüyle insandır, suretiyle/gövdesiyle, çehre ve görünüşü ile değil. Ey surete tapan! Niceye dek bu suret kaygısı? Eğer insan surette insan olsaydı, Muhammed ile Ebu Cehil eşit olurdu.