Tıpta tedavi edilir hastalıklar yanında kronik ve kökten tedavisi mümkün olmayan hastalıklar da vardır. Bu grup hastalıklar için bu nedenle ilaç kullanımının temel amacı, tedavi değil, ancak mevcut kronik hastalıkların vücuda vereceği zararı engellemek ve hastalıklara yönelik kan değerlerinin de yükselmesini engelleyip, normal sınırlarda tutmak olmaktadır. Bu özellikli hastalıklar arasında en popüler olanları biz nörologları ilgilendiren diabet, hipertansiyon, demans, parkinson, MS, ALS, Ateroskleroz ve oluşumunda önemli faktörlerden olan lipid düzeylerinde olumsuz yöndeki değişiklikler (Kolesterol, LDL kolesterol veya trigliserid yüksekliği veya HDL kolesterol düşüklüğü), mono veya polinöroptailer, migren tipi başta olmak üzere diğer kronik özellikli baş ağrıları, kas-sinir kavşağı hastalıklarından miyastenia gravis, kas hastalıkları, serebral palziler, mental retardasyonlar gibi hastalıkları sayabiliriz. Bu hastalıklar içinde DM, HT ve ateroskleroz, başı boş bırakılmaması ve mutlaka tasmalı halde tutulmaları gereken birer köpek gibidirler. Tasmaları çıkarıldığı anda, hemen ya koronerlerde ya serebral damarlarda, göz, böbrek damarlarında veya periferik bacak damarlarında akut bir olaya neden olurlar. Bilindiği gibi ateroskleroz, ailesel karakteri başta olmak üzere ayrıca beslenme faktörleri sonucu gelişen ve başladıktan sonra progressif özelliği ile kişi yaşadıkça devam eden bir süreç. Ve bu süreç sadece koronerleri veya karotisleri veya serebral dallarını değil, farklı farklı derecelerde fakat tüm vücut arterlerini etkileyen bir durum. Aterosklerozu da ön planda arttıran faktör lipid dengesindeki bozulmadır. Dolayısıyla da kişinin tüm yaşamı süresince statinleri veya fibratları, veya her ikisini kesintisiz, sürekli kullanması zorunludur. Ancak her türlü eleştiri ve açıklamalara rağmen son birkaç yıldır antilipidemik ilaçlar olan statinler ve fibrat grubu ilaçlar pratik uygulamada hem hekimleri hem de hastaları güç durumlarda bırakıcı bir SUT uygulamasına (eski BUT’a) tabidirler. Bu Tebliğ’de, öyle zannediyorum ki Aterosklerozun devamlılığı ve tüm damarları etkilemesi yanında kolesterol denge bozukluğunun da devamlılığı değil, ilaç sarfiyatı tasarrufu ön planda tutulmak istenmiştir. Ancak hem sık sık kan tahlili yapma zorunluluğunun sağlık kurumuna ve hastanın kan tahlilini yaptırmak için yaptığı masraflar, işin astarı kumaşını geçiyor sonucunu doğurmaktaydı hem de vatandaş işin cinliğine yönelik püf noktayı yakalamış ve bir gün önce yoğun yağlı-kızartmalı yemeklerle kolesterolünü yükselterek kan tahlilini yaptırma yöntemi ile işi çözmüştü. Neyse ki 29 Eylül 2008 tarihli SUT ile bu zorluk ve anlamsızlık bir derece düzeltilmiş ve 2 yılda bir alınacak sağlık raporunda tahlil yapılma yöntemi önerilmiştir. Ancak inatçı ve çok riskli hastalarda kullanılması gereken hastalarda Niacin’in kullanılmasında maalesef nöroloji uzmanları dahil edilmemiştir.
Son yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarla iskemik strokta uygun vakalarda ilk 4,5 saatte intravenöz, 6 saatte ise İntraarteriel kateterli tromblitik kullanımının oldukça yararlı olduğu anlaşılmıştır. Bu konunun önemini SUT ile ilgili daha önceki köşe yazılarımda defalarca vurgulamama rağmen trombolitik ilacın akut iskemik strokta kullanımına ilişkin her nedense olur bir türlü çıkmamış ve hastalarımızın çoğu bu tedaviden mahrum edilmişlerdir. Çünkü ilacın geri ödemesi mümkün olmuyordu. Halbuki bu ilacın kullanılması olmazsa olmazlar içindeydi ve kullanılmaması bir nevi tıbbi hataydı artık. Neyse ki 29 Eylül tarihli SUT ile bu sorun da nihayet çözümlenmiş.
Trimetazidin maddeli ilaç, temelde bir antioksidan ve PAF inhibitörü etkili ve özellikle endotel stabilizasyonunda, dolayısıyla da aterosklerozda yararlılığı gösterilmiş bir madde. Bu ilacın da hangi arteri tutarsa tutsun tüm ateroskleroz vakalarında önerilmesi gerekirken, Bakanlıktan sadece koroner ateroskleroz için ruhsatlandırılmış. Bu nedenle karotis veya diğer damar aterosklerozlu hastaya verilemiyor. Bu hastalar bu ilacın kullanım yararlılığından mahrum ediliyorlar. Akut stroktaki aşırı hipertansiyonda yaşamsal önem TA’i regüle etmektir. Bu amaçla da kullanılması gerekli olan ilaçlar Labetolol ve yerine göre Nicardipin ampul olduğu halde maalesef yıllardır bu ilaçlar ülkemizde yok ve hastalarımız mahrum durumda. Yine acil ilaçlardan Norepinefrin ampul, yaşamsal antiaritmik ilaç Adenosine, yine önemli ilaçlardan İsoproterenol, acil antiepileptik Levotirasetam Ampul, kardiyolojide stres testi için kullanılan Dipiridamol Ampulden ve Transkranial Doppler’de serebral rezerve kapasiteyi (otoragulatuar reaktivte) belirlemede kullanılan Asetazolamid Ampulden de hastalarımız mahrumlar.
2 yıl önce sonuçlanan çok merkezli çalışma ile yararlılığı kanıtlanmış yavaş salınımlı dipiridamol ve asetil sailisilik asid kombinasyonu olan Agrenox ilaçtan hastalarımızın mahrum edilmemesi gerekir.
Yatalak hasta oranları fazla olduğu halde yara bakım ürünlerinin kullanımında nöroloji uzmanlarının dahil edilmemiş olması, bu hastaları mağdur etmektedir.
Ülkemizde yıllardır bulmakta sorun olmayan, fakat son yıllarda bulunması sorun yaratan ilaçlar olarak immunglobulinler, Albumin ve Pyridostigmin (Mestinon)’i de unutmamak gerekir. Ülkemizde maalesef daha sık rastlamakta olduğumuz B12 vitamini eksikliği ve buna ilişkin olarak spinal kombine skleroz tablosunda kullanmamız gereken B12 vitamini ampul formunu da hastalarımız bulamamakta ve bunun yararlılığından mahrum durumdadırlar.
Gerek fenitoin kullanan nörolojik hastalar, gerekse İzoniazid kullanan tüberküloz hastalarının B1 ve B6 vitaminlerini birlikte kullanma zorunlulukları olduğu halde, SUT’un azizliği sonucu bu hastalarımız da bu vitaminleri ücretsiz alamamakta ve kendileri ödemek durumunda kalmaktadırlar.