Geçen haftalarda İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği (ÖNDER) Başkanı Yusuf Ziyaettin Sula’nın Dernek Genel Kurulunda yaptığı konuşma, medyada geniş yer buldu. Söz konusu konuşmada “dünyadaki hastanelerde hasta ve yakınlarına moral destek amacıyla din görevlileri istihdam edildiği”, “rahip ya da rahibelerin hastanenin kadrosunda görevli olduğu, her sabah hastaları tek tek ziyaret edip, sohbet ve dua ettikleri”, “ABD etik kurullarında 3000; İngiltere etik kurullarında 500’den fazla tam mesai çalışan din görevlisi bulunduğu; ABD’de her 108 hastadan birine 1 din görevlisi düştüğü; İngiltere’de ise part-time çalışan 66’sı Yahudi, 25’i imam olmak üzere 4 bin 500 din görevlisi çalıştığı” vurgulandı. Sula, “Tıpkı Amerika ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizdeki hastanelerde de din hizmeti verilmesini istiyoruz” dedi.
Bu konuşmanın, asıl olarak imam hatip mezunlarına yeni istihdam alanları açmak amacına dönük olduğu yorumları yapıldı. Amaçla ilgili yorum, niyet okuma becerisi gerektirdiğinden, onu ustalarına bırakıp, hasta hakları bağlamında dile getirilen talebin anlamıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Hasta haklarıyla ilgili ilk uluslararası belge olan ve 1981 yılında Portekiz’in Lizbon kentinde Dünya Tabipler Birliği tarafından yayınlanan bildirgenin son maddesi: “Hasta, dini temsilci de dahil olmak üzere, ruhsal ve manevi yönden teselli edilmeyi isteme ya da reddetme hakkına sahiptir” şeklindedir. Yine, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bürosunca 1994 tarihlerinde Amsterdam’da kabul edilen Avrupa Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi’nin ilk maddesinde “Herkes kendi ahlaki ve kültürel değerlerine, dinsel ve felsefi inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” denilirken; beşinci maddesinde ise “Hastalar tanı, tedavi ve bakımları sırasında saygı görme; kültür ve değerlerine uygun şekilde davranılma hakkına sahiptir” denilmektedir. Dünya Tabipler Birliği, 1995 tarihli Bali Bildirgesi’nin 11. Maddesinde “Hasta kendi dinine uygun bir dini temsilcinin ruhi ve moral tesellisini kabul veya reddetme hakkına sahiptir” demektedir. 1998 yılında yayınlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’mizin 38. maddesinde “Kurum hizmetlerinde aksamalara sebebiyet verilmemek, başkalarını rahatsız etmemek ve personelce düzenlenip yürütülen tıbbi tedaviye hiç bir şekilde müdahalede bulunulmamak şartı ile hastalara dini telkinde bulunmak ve onları manevi yönden desteklemek üzere talepleri halinde, dini inançlarına uygun olan din görevlisi davet edilir” denmektedir.
Hasta hakları konusunda temel referanslar olan bu metinler yeterince açıktır. Hastalar, -eğer isterlerse- inançlarına uygun şekilde moral destek, teselli ve telkin alabilirler.
Hastalık sadece bedensel fonksiyonları değil, ruhsal durumu da olumsuz olarak etkiler. Hastalığın yol açtığı korku, panik, depresyon, umutsuzluk ve endişeler, hastalık kadar, bazen daha fazla kişinin yaşamını bozabilir. Bu gibi psikolojik sıkıntılar, organik hastalığın iyileşmesine zarar verebilir.
Hastalığın psikolojik etkileri kişiden kişiye önemli ölçüde farklıdır. Bu durum kişinin kültürel değer yargıları, ruhsal durumu, felsefi bakış açısı ve dinî inançlarıyla yakından ilgilidir.
Hastanın ölüm korkusu ve hastalığa bağlı olarak durumunun kötüleşebileceği endişesi karşısında –eğer varsa- dinî inançları kendisine destek olabilir. Tanrı’ya sığınması, iyileşmek için dua etmesi; O’nun kendisine şifa vereceğini beklemesi, hastanın umudunu canlı tutar ve onu yaşama bağlar. Nobel Ödüllü bir Fransız Cerrah olan Dr. Alexis Carrel, Dua adlı eserinde, duanın hasta psikolojisindeki önemini ve hastalığın seyri üzerindeki olumlu etkilerini ayrıntılı olarak açıklar.
Bu nedenle hastanelerde, hastaların, mensup oldukları dine göre dua ve ibadet edebilmelerine; moral destek alabilmelerine imkan sağlanmalıdır. Talep eden hastaya, kendi dininde din adamları telkin ve tesellide bulunup moral destek verebilmelidirler.
Bundan da öte, birçok hastanın yaşamı hastane odalarında, yoğun bakım ünitelerinde sonlanmaktadır. İnsanlar, günü gelince, insanlık onuruna yakışır bir biçimde ölme hakkına sahiptirler. Herhangi bir dine inanan çoğu insan, benimsediği ritüellere göre can vermeyi ister. Bir din görevlisinin, -talep etmesi halinde- böyle bir hastanın yanında olması, inandığı dine göre ona telkinde bulunması, insan onuruna saygının gereğidir.
Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının, kendi değer yargıları, inançları ne kadar farklı da olsa, hastanın moral ve manevî değerlerine saygı göstermeleri ve onunla olan ilişkilerinde bunları dikkate almaları gerektiği, ortak kabul gören bir hasta hakkıdır.