Hekimler olarak çoğumuz, bize başvuran bir kişinin hastalığını tedavi etme işini, tamamen kendi yetki ve sorumluluğumuzda görürüz. Oysa, cerrahi müdahale, yoğun bakım ve mekanik ventilatör desteği gerektiren olgular gibi, doğrudan sağlık personeli tarafından tedavi uygulanan örnekler dışında, bu sanı doğru değildir. Hekimlik pratiğinin çoğunluğunu oluşturan hastalıkları, hekim değil, hasta tedavi eder. Özellikle hipertansiyon, diyabet (şeker hastalığı) astım ve KOAH gibi kronik hastalıklar göz önüne alındığında hastanın, tedavinin sonucunu belirleyici rolü daha da belirgindir.
Bu saptama, hekimin rolünü yadsımaz. Hekim bu tedavinin uygulanmasında rehberlik, danışmanlık yapar. Kendisine başvuran hastayı muayene eder, değerlendirir, tanı koyar ve uygun tedaviyi order eder. Ancak, uygulanmayan hiçbir tedavi etkin değildir. Tedaviyi uygulamak ise, hastaya kalmıştır. Tedavinin uygulanması sırasındaki eksiklik veya yanlışlıklar ile hastaların tedaviye uyumsuzluk göstermeleri, çoğu zaman doğru tanı ve tedaviye rağmen başarısızlığa neden olur.
Hastanın tedaviye uyumsuzluğu, hekimlerin sıklıkla şikayetçi oldukları bir durumdur. Mesela; tansiyon hastası aşırı tuz tüketmektedir. Diyabet hastası, yüksek kalori almaktadır. KOAH’lı hasta sigara içmeye devam etmektedir. Koroner kalp hastası, kolesterolden zengin beslenmektedir. Tüm uyumsuz hastaların ortak özelliği de genellikle ilaçlarını düzenli almamalarıdır. Nedense hastalar, hem hekime başvurup tedavi talebinde bulunurlar, hem de hekimlerin öneri ve tedavisine uymakta istekli ve azimli olmazlar. Hastaneden taburcu olup, şikayetleri biraz düzelince ya da kendilerini iyi hissettiklerinde ilacı bırakırlar, hekimin tavsiyelerini kulak ardı ederler ve yine canlarının istediği gibi yaşamaya başlarlar. Bu hikaye, genellikle hastaların yüksek tansiyon atağıyla, şeker komasıyla, KOAH alevlenmesiyle veya kalp kriziyle acil servise veya polikliniğe başvurmalarıyla sonuçlanır. Bazen ölüm veya kalıcı sakatlanmalar olabilir.
Tedavi uyumsuzluğu karşısında yapılabilecek tek şey, hasta eğitimidir. Tedavinin doğru uygulanması, hastanın neyi, ne zaman, nasıl uygulayacağını bilmesiyle mümkün olur. Hekim sadece doğru tanı koymak ve doğru ilaçları reçete etmekle kalmayıp; hastasını, elindeki tedavi ile iyileşeceğine veya bu tedaviden yarar göreceğine, bu tedaviyi başarabileceğine inandırmalı; hangi tedaviyi nasıl uygulayacağı ve elde edeceği olumlu sonuçlar ile tedavisiz kaldığında yüzleşeceği sorunlar konusunda, onu ve çevresindekileri eğitmelidir.
İyi bir eğitim programının bilgilendirme kısmında, vazgeçilmez iki komponent vardır: hekimin hastasının bilmesi gerektiğini düşündüğü temel bilgileri aktarması ve hastanın sorularını yanıtlaması. Yaşanan sorunların çözümüne odaklı bir eğitim, kuşkusuz çok daha etkin ve kalıcıdır. Hastanın tüm soru ve sorunlarını dile getirmesine imkan tanınmasıdır. Hasta, soru sormaya teşvik edilmeli, merak ettiği her şeyi rahatça sorabilmelesi için cesaretlendirilmelidir. Hastanın her sorusu önemle cevaplanmalıdır. Ancak, sadece hastanın sorularının yanıtlanması yeterli olmaz, hekim bunun dışında kalan, ama hastasının bilmesi gereken her türlü bilgi ve beceriyi de hastasına aktarmalıdır.
Eğitimde, her hasta için bireysel planlama yapılması gereklidir. Hastanın hastalığı, hastalığın getirdiği artı yük, bunun hasta tarafından algılanma biçimi, hastaya gerekli olan tedavi biçimi, tedavinin süresi, maliyeti, unsurları, hastanın çevre veya sosyal desteği, eğitim düzeyi, sosyokültürel durumu, inançları, alışkanlıkları ve yaşam biçimi gibi pek çok farklı faktör, hastanın alması gereken eğitimin içeriğini değiştirebilir. Her hastaya standart bir şablonun uygulanması, bu bakımdan pratik değildir.
Hasta eğitimi süreklilik arz etmelidir. Çünkü, hasta, yaşadığı süre içerisinde hastalığının yol açtığı farklı sorunlarla karşılaşabilecektir. Örneğin KOAH olgusunda kor pulmonale ve buna bağlı ayaklarında ödemler ortaya çıktığında, hastanın bunlara dair öğrenmesi gereken yeni bilgiler (tuz kısıtlanması, diüretik ve vazodilatör kullanımı ve bunlarla ilişkili yan etkiler gibi) olacaktır. Her ne kadar, bunlar hakkında önceden duyumu olsa da, sorunla bizzat yüzleşmesi, bundan daha fazlasına gerek duyurur. Bundan başka, yeni tedaviler, cihazlar, yeni bilgilerin de hastaya aktarılması gerekli olabilecektir. Ayrıca, hastalar herhangi bir konuda verilen eğitimi, zaman içerisinde unutabilirler, uygulamaya koyarken hatalar yapabilirler, karıştırabilirler. Bu nedenle, her vizitte hekim tarafından hastaya bazı hatırlatmalarda bulunulması ve önceden aldığı eğitimle ilgili bazı testler uygulanması ve uygulamaların hekim tarafından gözlenerek hataların ve eksikliklerin giderilmesi gereklidir. Bu nedenle hasta ile hekim, her karşılaştığında hastanın gereksinimlerine bağlı olarak hasta eğitimi devam etmelidir. Hasta eğitimi durağan, sabit ve sınırlı bir olgu değildir, devamlı, gelişen, canlı bir süreçtir.