Biraz da kendimize eleştiriler.
Günümüzde en ciddi sağlık sorunlarından biri de hastane enfeksiyonlarıdır. En modern yöntemlere karşılık, hiçbir hastane ‘bizde hiç hastane enfeksiyonu olmuyor’ diyemez. Dünyanın her yerinde hastane enfeksiyonu vardır. Burada önemli olan bulunmasından çok, hasta ve ameliyat sayılarıyla olan oranıdır. Mikroorganizmalar tıpkı hastane çalışanları gibi, hastanelerimizi mesken tutmuşlardır. Duruma göre bazen çoğalırlar, bazen ortada görülmezler, ancak asla yok olmazlar.
Bu ve benzeri hınzır mikroplara karşı bizler neler yapıyoruz onlara bir bakalım. Aslında modern tıbbın gerektirdiği pek çok şey yapılıyor. Bunları burada tek tek anlatmanın gereği yok. Bu enfeksiyonlarla baş etmek için her sağlık kuruluşunda bu işlerle ilgili ekipler var ve her gün bu konuda kafa yormaktadırlar.
Ben olumlu olumsuz, başka neler yapıyoruz onlardan bahsedeceğim.
Bir klinikte hastanın ateşi yükselince veya kemoterapi sonrası direnci kırılıp lökopeniye girdiğinde hastaya ne mi yapıyoruz? Önce hasta tek yataklı odaya alınır. Odanın girişine yeşil çarşaf serilir ve üzeri antiseptik solüsyonla ıslatılır. Kapı girişine naylon galoşlar konulur. Bu yeşil serme olayı, ameliyathane ve yoğun bakım girişlerinde mutlaka bulunmalıdır. Özellikle üzeri ıslak olmalıdır. Bu nedenle ıslanan mikroorganizmalar üşüterek, zatürre olarak ölürler, diye düşünülüyor sanırım. Odanın kapısına girmek yasaktır denilse de, herkes girer çıkar. Yoğun bakımların girişinde bulunan boks gömlekleri pek temiz olup, hiç kirlenmezler, defalarca giyilmek için, girişlerde her daim hazır beklerler, bu gömlekler her nedense mikropları asla geçirmezler.
Sedyeler, tekerlekli sandalyeler, sehpalar ve pamuk, tampon gibi tıbbi malzemeler genelde tuvalet ve benzeri yerlerde depolanırlar. Hasta taşınan sedyeler, her yere girmelerine karşın, asla mikrop barındırmazlar. Bu nedenle başta tekerlekleri olmak üzere onların temizlenmesine gerek duyulmaz.
Hastanelerde ameliyathanelerden gayri, hemen her türlü bölüme olan girişlerde kapılarda naylon galoşların bulunması neredeyse mecburi hale gelmiş gibidir. Ayağınızdaki galoş yırtılmış, birazı ayakkabınızdan çıkmış, orası hiç önemli değildir. Mikroplar mavi naylondan nefret ettiklerinden, asla galoşların semtine uğramazlar.
Ameliyathanelerin havalandırma sistemlerinde bulunması gereken filtreler genellikle zamanında değiştirilmeseler de, avanak mikroplar havalandırmada filtre bulunduğunu bilirler ve o yoldan asla geçmezler. Sıklıkla havalandırmalar arıza yaptığında ise, bildik havalandırma sistemi olan camların açılmasına geçilir.
Hastalar ve yakınları, ameliyathanelere sadece cerrahlar, anestezistler, ameliyathane hemşireleri ve teknisyenler, fakültelerde intern ve stajyerler girer sanırlarsa da aldanırlar. Ameliyathanelerin içi genellikle yol geçen hanı gibidir. İlgili ilgisiz üzerine yeşil giyen herkesin ameliyathanelere giriş özgürlüğü vardır. Buna firma temsilcileri de dahildir. Hal hatır sorma, günaydın demeler, hasta paslaşmaları, sözel konsültasyonlar, ilerideki bilimsel ve sosyal tatil planlarının ameliyathanelerde yapılması olağandır.
Laparoskopik cerrahi ve benzeri özel girişim yapılan kliniklerde, özel cerrahi malzemeler, ameliyathanelere bu iş için özel bavullar içinde getirilirler, ara sıra Ultrason cihazları, doktor laptop bilgisayarları ve özel eşyalar bile ameliyathanelerde boy gösterebilir. Zaten onların içi ve dışları sterildirler. Polikliniklere hastaların tek başına gelmeleri yasaktır. Çocuklar anne, baba ve kardeşleriyle, büyükler ise oğulları, kızları, damat ve gelinleriyle gelirler. Kliniklerde, her zaman herkes bulunabilir. Boyacı, simitçi, çaycı, gazeteci, reprezanter, sigortacı, berber, eczacı kalfası, hamburgerci-kebapçı çırağı, hatta hırsız ve yankesiciler bile. Hastalar her nedense, hastaneye yatınca kendi kendilerine yürümeyi unutuverirler. Bu nedenle, hasta yanında en az bir, en çok üç refakatçi bulunması doğaldan da öte, şarttır. Refakatçinin üçten fazlası ise özel izne tabidir. Hatırlı hastaların yanında bol miktarda refakatçisi bulunması işin gösteriş ve raconlarındandır. Normalde ziyaret saatleri varsa da, buna kimse aldırmaz. Varsa arka kapıdan olmadı bodrumdan, pencereden, ziyaretçi istilası günün her saatinde, hatta geceleri dahi olur durur.
Hastanelere günün her saatinde yiyecek ve çiçek getirmek serbesttir. Gerektiğinde kapıdaki görevlilerle ufak bir marazalar çıkartılabilir. Civardaki çiçekçiler ve kebapçılar ne güne duruyorlar? Mangalda olmamak kaydıyla isteyenler yemek pişirilebilir, imkan bulamayanlar civardaki kebapçılardan pide, döner, iskender, ısmarlayabilirler. Odalarda çay kahve servisleri gece gündüz durmadan devam eder. Hastaların yanlarında gelene geçene ikram için kolonya, madlen çikolata, baklava, meyve suyu, ayran, kola gibi ikramların bulunması gereklidir. Zaten bu nedenle özel odalara buzdolabı konulmuştur.
Hal böyle olunca hastanelerde hamamböceği de olur, MRSA da. Hepimiz aynı toplumda yaşıyoruz. Çalışanlar, hastalar ve yakınları aydan gelmiyorlar. Yapanda bozanda aslında hep bizleriz. Saygılarımla.
13
önceki yazı