“Hiç böyle bir yakıştırma olur mu? Amma da abarttın!”, hatta “Amma da çarpıttın!” diyenleriniz olacaktır. Yazıma neden böyle bir başlık attığımı anlatacağım.
Şehir efsaneleri var. Bir de “şehir hastaneleri projesi” var. Eski hastaneler terk ediliyor, yıkılıyor, başka kullanımlara veriliyor. Yerlerine yepyeni ve modern hastaneler yapılıyor. İyi mi, iyi. Ancak eski hastaneler şehirlerin ortasında kalmış. Bulundukları araziler ise çok kıymetli. Buraları da ayrıca değerlendirmek lazım.
-Usuletle ve suhuletle, değerlendirirler efendim.
Peki de yeni şehir hastaneleri nerede yapılıyor? Onları, şehirlerin dışında bulunan boş arazilere inşa ediyorlar. Yol yok, otobüs dolmuş gitmez. Bulunur, bulunur. Hepsine çare bulunur. İşbu şehir hastaneleri için yeni yol yaparız, alt-üst geçit yaparız, hatta köprü bile yaparız. Kime ne. Belediyeler ne güne duruyorlar. Belediye otobüsü koyarız, dolmuş izni çıkartırız, taksi durağına izin veririz.
İyi de bütün bunlar için para lazım değil mi? Bulunur, bulunur, para da bulunur. Önce binaları yapacak olan şirketler, daha sonra gelsin krediler. Olmadı, işletmesini devredersin bilmem kaç yıllığına. Artık paşa gönlün bilir. Yirmi beş yıllığına mı desem, otuz üç yıllığına mı desem, orası, kapalı kapıların arkasında belirlenir. İçlerinde lokantalar, kafeteryalar, hediyelik eşya dükkânları, marketler, çiçekçiler ve daha neler neler açılır. Hastanelere, yılda şu kadar hasta gelecek, garantisi bile verilir. Böylece Sağlık Bakanlığının, yani devletin malı olan hastaneler önce özel sektöre, bir süre sonra da yabancıların eline geçiverir.
Peki de koruyucu sağlık hizmetleri ne olacak?
-Geç onu arkadaş. Salt tamirhane zihniyetiyle açılır işbu hastaneler. 2002’de sağlık harcamaları ne kadardı, 12 milyar. Peki, şimdi on katına mı ulaşmış. Bakanlık bütçesi 37 milyar, 33 milyar da performans ve döner, ikisinin toplamına yakın da SGK harcamaları var. Toplarsak, sağlık giderleri kabataslak yıllık 120 milyar lirayı buluyor. Peki, koruyucu sağlık hizmetlerine ne kadar para ayrılıyor? Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 5’i kadar!
Rakamlarda üç beş yanılgımız olabilir. Gerçek rakamları yetkililer daha iyi bilirler. Benim bildiğim, son on beş yılda sağlık harcamalarında en az on kat artış olduğudur. Bu süre içinde nüfusumuz on katı arttı mı, hayır. Suriyeli göçmenleri eklesek bile o kadar olmuyor.
Sizin bu kadar artan sağlık harcamalarınız, kendi özel sektörümüzün yanında yabancıların bile iştahını kabartmaz mı. Demedi demeyin, ben iddia ediyorum ve tekrar yazıyorum. Bir süre sonra işbu şehir hastaneleri, tamamıyla devletin elinden çıkar. Önce özelleşir, ardından yabancı sermayenin eline geçer. Hazır, gıcır gıcır binalarını yapmışsın. Banyolu tek, çift kişilik odalar koymuşsun. Yabancı yatırımcılar, öyle eski koğuş usulü çok yataklı odaları sevmezler. Koridorlarını, odalarını bile onlara göre inşa edersin.
Şehir efsaneleri gibi bir projeyi, sanki senin projenmiş gibi önce sana sunarlar, sen de yutarsın. Şuraya, buraya yapalım. Nüfus şurada fazla, buraya da bir tane. Falanca hastane depreme dayanıksız deriz, onu da öyle hallederiz. Hastaneler boş olacak değil ya. İçlerine en modern tıbbi aletleri, dışarıdan ithal ederek, bir güzel yerleştirirsin. Yılda bilmem şu kadar hasta gelecek, diye garanti bile verirsin. İleride, kim olsa alır arkadaş. Elinin beğendiğine satarsın.
İki binli yılların başlarında, Ankara Bilkent’teki Atatürk Hastanesi nasıl yapıldı? Başta da yazdım, para pul bir yerlerde hep vardır. Arandığında bulunur. Kırıkkale, Osmaniye, Kahramanmaraş, Bilkent Atatürk ve Keçiören hastaneleri, tütün, alkol satışlarından elde edilen fon gelirleri ile kendi bütçemizden sağlanan imkânlarla mı yapıldıydı.
Şimdi Bilkent’e 3 bin 500 yataklı şehir hastanesi yapılıyor değil mi? İnşaat için hemen bir konsorsiyum kurarlar. Birkaç yerli ortak ve bir de olmazsa olmaz, bir yabancı ortak. Yabancı ortak, aslında dışarıdan krediyle parayı bulup getirendir. İş bitiminde de ortaklar, “yap, kirala, devret modeli”yle 25 yıl hastaneyi işletecekler. Bakanlık, yılda bilmem şu kadar hasta garantisi de sağlıyor!
Bu 25 yıl içinde kim öle kim kala. Bir süre sonra yerli ortaklar, iyi de kâr görünce, hisselerini yabancı ortağa devrederlerse hiç şaşmam.
Bilkent Atatürk Hastanesi, 2000’li yılların başında törenle açılmıştı. Ne oldu da on beş yılda çabucak eskidi. Peki, şimdi o güzelim hastane ne olacak?
-Takma kafana, başka maksatla kullanırız. Yıkarız, yerine otopark yaparız. Olmadı oraya, yine aynı şirketlere AVM yaptırırız. İnşaat ve işletmesini de 3 bin 500 yataklı şehir hastanesini yapan konsorsiyuma veriveririz. Oldu mu?
– Oldu olmasına da…
Biz bunun bir başka benzerini yıllar önce, Tekel’in sigara fabrikalarını özelleştirirken yaşamadık mı?
-Evet.
Nerede şimdi, o canım sigara fabrikalarımız? Önce kapatıldı, sonra da yok edildi.
-Ama hastaneleri kapatamazlar.
-Tekel’in fabrika arazilerine ne oldu, çoğunuz bilmez bile. Eskiden Tekel’indi, şimdi sigara piyasası yabancıların elinde. Gelsin ithal sigaralar. Bu şekilde, yılda kaç milyar dolar dışarı gidiyor?
– Milyarlarca dolar.
-Vay be, ilaca harcadığımız paraya yakın mı?
– Deme yahu.
-Vur dizine Veli dayı, vur.