Hastanelerdeki personel eksikliği sorununun, hastalıkların tedavisini olumsuz etkilediği herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle hemşire kadrosunun sayısal yetersizliği, kendi alanında ne kadar bilgili ve becerili olursa olsun, hekimin çabalarının boşa gitmesine ve doğal olarak hastanın bundan zarar görmesine neden olabilmektedir. Bu konuda hemen hemen her hekimin hüsranla sonuçlanmış bir deneyimi vardır. Bu durumdan; hastane başhekimleri, başhemşireleri, hekim ve hemşireleri de sürekli yakınmaktadırlar.
Bugünkü tablo, personel eksikliğinin en çok, özel hastanelere parasal gücü yetmeyen ve diğer hastanelerde yakını olmayan sıradan vatandaşları etkilediğini göstermektedir. Ancak, sorunun giderilmesinde katkısı olabilecek Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı\’nın üst düzeydeki görevlilerine ve onların yakınlarına, bu yoksunluğun yansıtılmaması için elden gelen her türlü çaba harcanmaktadır. Böylece onlara, kadro sorunu yokmuş gibi bir tablo çizilirken, sorun, sıradan vatandaşa niceliksiz ve niteliksiz hemşirelik bakımı biçiminde yansımaktadır. Aslında böyle bir ayrım kasıtlı olarak yapılmamış olsa bile, ortaya konulan uygulama ile sağlıkta eşitlik ilkesi de çiğnenmektedir. Bilindiği gibi Sağlık Bakanlığı, ülkenin sağlığından sorumlu en üst makamdır. Bu sorumluluk çerçevesinde; ülkenin bölgesel sağlık gereksinimleri ve yaşam koşullarını da dikkate alarak sağlık sorunlarının ve bunlara uygun etkinlikleri planlanmak ve insan sağlığının korunması, bozulduğunda onarılması ve sağlıklı yaşam için ne nitelikte ve nicelikte hemşirelere gereksinim duyulduğunu saptamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için gerekli olan yapının kurulması, ekipman ve insan gücünün sağlanmasında gereksinilen bütçenin Maliye Bakanlığı’ndan talep edilmesi ve sağlaması da yine bu bakanlığın yükümlülükleri arasındadır. Bunlar yerine getirildikten sonra, sağlık çalışanlarının ülkenin her köşesine eşit olarak dağıtılması büyük önem taşır. Söylenilenler yapılmadığında, istatistiklerle de ortaya konulduğu gibi, ülke sağlığını olması gereken düzeye yükseltmek olası değildir.
Özellikle hemşirelikte; hemşirelerin, eğitim sırasında edindiklerini düşündüğümüz bilgi, beceri ve davranışları yaşama geçirememiş olmalarının da söz konusu soruna katkısı olabilir. Hemşirelerin sergiledikleri performansa bakarak hemşire sayısı konusunda karar verenlerle, bugün gündemde olan hemşirelik fakültelerinin kurulması isteğine karşı çıkanların ve hemşirelikte yüksek eğitimin gereksiz olduğunu düşünenlerin dayandıkları nokta da budur.
Hemşirelik eğitiminde öğretilenler ve hemşirelik hakkındaki söylemlerle, hemşirelerin çalıştığı alanlarda sergiledikleri eylemlerin örtüşmediği doğrudur. Ancak şu da unutulmamalıdır ki, eksik kadro ile çalışma, gerçek hemşirelik bakımının verilmesini engellemekte ve kaliteli hemşirelik bakımında çok önemli bir yeri olan hizmet içi eğitimin gözardı edilmesine yol açmaktadır. Durum böyle olunca da, daha çok hekimin tanı ve tedavi işlemlerinde kullanacağı verilerin toplanması gibi rutin işler, hemşirenin günlük çalışma saatlerini doldurmaktadır. Böylece doğal olarak, profesyonel düzeyde yapılması gereken, daha sofistike işlere zaman kalmamaktadır. Bu nedenle hemşirelik hizmetlerinde kadro dağılımında söz sahibi olanların bu gerçekleri dikkatlerden uzak tutmamaları gerekir. Niceliği gereksinime göre sağlanmış olan hemşirelikte nitelik de artacaktır. Ayrıca hemşirelik eğitimi sırasında kazanılmış bilgi, beceri ve davranışlar her gün sergilendiğinden, günümüzde görüldüğü gibi hemşireler edindikleri bilgileri unutmayacaklar, taze tutacaklar ve \"neden hemşirelikte yüksek eğitim başlatıldı\" sorusu canlı örnekleriyle yanıt bulacaktır.
Bazı hastanelerde hemşireye sekreterlik ve benzeri görevler verilmesi ve buna hemşire yöneticilerin ve hemşirelerin itiraz etmemesi de hemşire açığına katkıda bulunan diğer bir etkendir ve hemşirelerin, eğitildikleri doğrultuda işlev sergilemelerini engellemektedir. Hemşireyi gerçek rolünde göremeyen hekim de, bu nedenle, hasta dosyasında; ağız bakımı, masaj ve hastanın mobilize edilmesi gibi doğrudan hemşirenin bağımsız işlevleri kapsamındaki uygulamaları istem olarak belirtebilmektedir.
Sözü edilen sorunların yaşandığı hastanelerde hastalar doğal olarak bakımsızlıktan yakınmaktadırlar. Ayrıca buralarda hastane kazaları, hastane enfeksiyonları, ölümler, ilaç hataları gibi olayların sıklıkla rastlanması olasılığı da oldukça yüksektir. Bunlar sorunun hastalara yansıyan kısmıdır. Sorundan, hastane yönetimi, hekimler, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları da zarar görmektedir. Aslında hastalara yansıyan olumsuzlukların bir kısmı da bunlara bağlı olarak gelişmektedir.
Tüm bunlara karşın, günümüzde örnekleri sıklıkla görüldüğü gibi, ekonomi adına eksik hemşire kadrosuyla çalışmayı seçen hastane yöneticileri de vardır. Aynı duruma özel ve vakıf hastanelerinde de rastlanmaktadır. Ancak kadrodan kısıntı yapmak, düşünüldüğü gibi ekonomi sağlamaz, beklenenin tam tersi bir etkiyle, para kaybına neden olur. Çünkü bu yoldan ekonomi yapmaya kalkışılması, elde olan elemanın verimini azaltmaktadır. Hemşireler için, bu uygulamanın beraberinde getirdiği, uzun çalışma saatleri, uykusuzluk, yorgunluk bunlara bağlı hastalıklara karşı direnç azalması, sık sık hastalanma ve başarısızlık duygusunun oluşması ve yine buna bağlı olarak gelişen doyumsuzluk, mutsuzluk hemşireleri son çare olarak işten ayrılmaya itmektedir. Bu durumda ayrılanların yerine işe yeni hemşire alınması süreci başlatılır. Ancak işe yeni alınanlardan hemen istenilen kapasitede verim almak olası değildir. Bu yüzden yeni gelenlerin hem hastaneye hem de çalışacakları servislere uyumlandırılması ve eksik bilgi ve becerilerinin oryantasyon programıyla tamamlanması gerekir.
Bu zorunluluk ise, eğitimciler ve eğitilecekler açılarından zaman ayrılmasını gerektirir. Zaman eşittir para gerçeği düşünülürse, her yeni alınan eleman hastaneye ekstra bir maliyet getirir. Sorun ayni kaldığı sürece turn-over/personel devri denilen, herkesin korktuğu bir kısır döngü içine girilir.
Kurum yönünden maliyeti artıran bu durum, hastalar için risk yarattığı gibi çalışanlara yeni personel ile çalışmanın güçlüğü ve tedirginliğini de beraberinde getirir. Sayılan nedenlerle hastanelerde hemşire açığı sorununun giderilmesi, ülke sağlığı yönünden önemli bir yere sahiptir. Ancak soruna kökten ve gerçekçi bir çözüm getirilebilmesi bir dizi eylemi ve sağlıkla uzaktan yakından ilgilenen kurum ve kuruluşların entegrasyon ve koordinasyon halinde çalışmalarını gerektirir. Bunları olabildiğince ayrıntılı bir biçimde dile getirebilmek için, yapılabileceklere diğer sayıda yer verilecektir.