Tedavide, hastalık ve ölüm yerine, yaşama odaklanılmasının önemi büyüktür. Bu yüzden hastanelerin bu bilgi doğrultusunda planlanması ve yapılandırılması beklenir. Aynı zamanda sağlık çalışanlarının duyuşsal davranışlarının da aynı yönde geliştirilmesi gerekir.
Hastaneler pek çok kimse tarafından ölümü çağrıştıran kurumlar olarak algılanırlar. Aslında bu kurumlarda ölüme odaklanılmasını pekiştiren pek çok etken vardır. Örneğin, hasta refakatçi ve ziyaretçilerinin, hastalıklarla ilgili olumsuz deneyimlerini diğer hastalarla paylaşmaları; ölümcül hastaların diğer hastalarla aynı odada yatırılması; servis koridorları ve hastane önlerinde hastalarını kaybetmiş olan hasta yakınlarının feryatları ve ağıtları bu etkenler arasında sayılabilir. Sözü edilen olumsuzluklardan bazıları, sadece yatan hastaları etkilemekle kalmamakta, hastaneye ayaktan test ve tedavi için gelmiş olanları ve o çevrede yaşayanları da etkilemektedir. Bu etkilenmeler, onların kendi kayıplarını hatırlamalarına ve elem, keder ve üzüntü gibi duygular yaşamalarına neden olabilmektedir. Özellikle çocukları daha derinden etkileyen bu tür deneyimlerin, onların ileride, sağlık kurumlarına karşı tutum ve davranışlarını olumsuz yönde biçimlendirme olasılığı oldukça yüksektir. Yaşı ne olursa olsun aynı durumlardan diğer bireylerin de etkilenebileceği göz ardı edilmemelidir.
Yukarıda anılan nedenler, hastanelerin yapılandırılacağı ortamların iyi seçilmesini ve iç mekân düzenlemelerinin özenle yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
İç düzenlemelerde, ölümcül hastalarla diğer hastaların aynı odada yatırılmaması, duvarların ses yalıtımının çok iyi yapılması, kapıların sürekli kapalı tutulması üzerinde özenle durulması gereken noktalardır. Gözlemlendiği gibi, insanların kayıplarda vereceği tepkiler, kişinin geçmiş deneyimleri, gelenekleri ve kültürel özellikleriyle bağımlı olarak değişebilmektedir. Buna dayanarak, hastanelerde, yas sürecinin, ölümü inkâr basamağındaki gösterilmesi olası tepkilerin sağlıklı bir biçimde ve başkalarını rahatsız etmeden atlatılabileceği özel odalara yer verilmesine ve bu odaların, diğer hastalardan uzakta ve ağlama seslerinin ortamın dışına sızmayacak biçimde yapılandırılmasına dikkat edilmelidir.
Sürekli gelişen ve gelişmelere koşut olarak genişleyen hastanelerin yer sıkıntısı içinde oldukları bilinmektedir. Bu nedenle yas odaları diyebileceğimiz bu mekânlara bir yer ayrılması, lüks olarak görülebilir. Ancak kaliteli bakım verme konusunda yarışan hastanelerin, bu tür ayrıntılara önem vermesinin, onları bu yarışta ön safhalara taşıyabileceği unutulmamalıdır. Çünkü bu husus insanı bir bütün olarak ele alan, holistik/bütüncül yaklaşımın bir göstergesidir. Hatta bu konuya daha inanarak yaklaşım gösteren bazı hastanelerde, ölen hastanın morga nakli sırasında yüzü örtülmemekte, böylece çevredekilere karşı uyuyan bir hasta görüntüsü verilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda tüm sağlık çalışanlarına önemli görevler düşmektedir. Hastaların sürekli değerlendirilerek, kaçınılmaz sona yaklaştığı düşünülenlerin, diğer hastalardan ayrılması, ancak bunu yaparken de diğerlerini tedirgin edecek davranışlardan kaçınılması gerekir. Ayrıca kendilerinden, konuya ilişkin kurallara uymaları ve uymayanları bu konuda yönlendirmeleri beklenir. Sözü edilenlerin sağlanmasında ise, sağlık çalışanlarına eğitim sırasında, ölüm ve ölümün insanlar üzerindeki etkileri konularında duyarlılık kazandırılmalıdır. Ayrıca, bu bilgiler, çalışma alanlarında hizmet içi eğitimi programları aracılığı ile sürekli desteklenmelidir.