Önemli bir kısır döngüye girdik; acil servisler şu an sağlık sistemimizin en sorunlu alanı hâline geldi.
On yıl önce Sağlık Bakanlığı 4A’ya önem vermek üzere yola çıktı. Aile hekimliği, acil tıp, anesteziyoloji ve adli tıp. Mali baskılar nedeni ile öncelik aile hekimliğine verildi. Kaynak kısıtlı olunca, mevcut havuz içindeki hekim payı aile hekimliğine aktarıldı. Acil tıp için önemli adımlar atılsa da uygulanan sağlık politikalarının eksiklikleri acil servislerde su yüzüne çıktı.
Acil servislerde yaşanacağı söylenen sorunlar için önce bir inkâr dönemi yaşandı; şimdi ise itiraf dönemi başladı. Aslında bu itiraflar, yapılanları savunma açıklamaları içerisinde gizli ve ne yazık ki yapılanlar acil servis sorunlarına çözüm yerine ek yük getirdi.
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu eski başkanı, bir ay önce acil servislerin hastaneye giriş kapısı hâline geldiğini itiraf etti. Doğrudur, acil servisler hastanelerin bir giriş kapısıdır. Sağlık hizmetine kesintisiz olarak ulaşımın sağlanacağı alandır ki toplum sağlığı için olmazsa olmazdır. Ancak günü kurtarmaya ve abartılı mali kontrole yönelik yürütülen sağlık politikaları, acil servisleri hastanelerin en önemli giriş kapısına dönüştürdü. Eski başkan örnek veriyor: Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinin geçen yıl acil servise başvuran günlük hasta sayısı 2 bin 200, poliklinik sayısı 4 bin 700.
Bu rakamlara ulaşmadan önce çözüm diye önerilen ve benzerini görmediğimiz yeşil alan uygulaması hiçbir yarar sağlamadı. Hasta sayısı giderek artmaktadır ve yürümeyen bu çözümde ısrar devam etmektedir.
Acil servislerdeki hekimler aile hekimliğine geçince acil servislerde çalışacak hekim de kalmadı. Çözüm aile hekimlerinde aranmaya başlandı. Ancak beklenmeyen bir tepki ile karşılaşıldı. Aile hekimleri yeşil alan hastaları da olsa nöbet tutulmasının kabul edilemeyeceğini söylemekteler ki sonuna kadar haklılardır. Aile hekimleri yönetimce görevlendirildikleri nöbetlere gitmediler ve doğruyu yaptılar. Çünkü bu uygulama ne acil servislerin sorununu çözecek ne de aile hekimliği sistemini güçlendirecek. Bir an önce bu yaptırımdan vazgeçilmesi yerinde olacaktır.
Kısır döngüde dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Acil servislerin kalabalıklığı, ağırlıklı olarak acil servis dışındaki faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu dış faktörlerin sorunları çözülürse, acil servislerin gerçekten acil sağlık hizmeti sunulan yerlere dönüştürülmesi mümkündür.
Örneğin; 4A’dan biri adli tıp idi. Eğer araştırırsanız adli tıp hizmetlerinin önemli bir kısmının acil servislerde yürütüldüğünü görebilirsiniz. Acil başvuran hastalar dışındaki rutin adli uygulamalar da acil servis hekimlerince yürütülmekte. Otobüslerle hasta götürülüp adli rapor düzenlenmesi acil servis hekimlerinden isteniyor. Bu yük kolaylıkla başka bir alana aktarılabilir. Tüm hekimler, hastalarına önerdikleri parenteral tedaviler için hastaları acil servislere yönlendiriyor. Sosyal Güvenlik Kurumu da bu tedavilerin acil servislerde yapılmasını istemiyor, kesinti uyguluyor ama nafile. Hastane yönetimleri tarafından alternatif alanlar üretilmiyor ya da öneren hekim kendi olanakları ile yapsın baskısı kurulamıyor.
Acil servis sorunlarının çözülmesi için umut tükenmiş de değildir. Kamu Hastaneleri Kurumu altında Sağlık Tesisleri Acil Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığı kuruldu. Aktif bir yönetim içinde sorunları ve çözüm önerilerini dinlemeye başladı. Yapılacak doğru ve küçük düzenlemeler bile çok şeyi değiştirecek, ancak acil sağlık çalışanlarının bir süre daha dişini sıkması gerekiyor.