Dünya üzerinde ya da en azından ülkemizde kaç çeşit meslek olduğunu sayısal olarak bilemiyorum. Ancak; toplumsal yaşamın gereği olarak birçok mesleğe ihtiyacımızın olduğunu, bu nedenle her mesleğin önemli olduğunu ve dar vakitlerde ihtiyaç duyduğumuz mesleğin en gerekli ve en önemli meslek olduğunu iyi biliyorum.
Günlük yaşantımızda birçok farklı meslek adamının gerçekleştirdiği hizmetlerden yararlanmaktayız. Bazen hizmetinden yararlandığımız meslek adamını seçme şansımız yoktur. Bize sunulan hizmeti, beğenmesek de kabullenmek zorunda kalırız. Mesela, bindiğimiz bir uçağın pilotunu ya da bindiğimiz bir otobüsün şoförünü değiştirme şansımız çoğunlukla yoktur. Ancak, bu gibi durumlarda en azından aynı firmayı tercih listemizden çıkarırız. Aynen servisini beğenmediğimiz lokanta gibi.
Hizmet sunan bir firmayı ya da meslek adamını tercih etmede, almak istediğimiz hizmetin niteliğine göre farklı kriterlerimiz vardır. Bu kriterler içerisinde en önemlilerinden birisi, meslek adamına duyduğumuz güvendir. Söz konusu güven, bazı hizmetlerde hizmeti verenle hizmeti alan arasındaki ilişkinin temelini oluşturur. Güven üzerine kurulmuş bu ilişkinin en güzel ve vazgeçilmez örneği hekim-hasta ilişkisidir. Hastanın hekimine güvenmesi ilişkinin devamı ve başarısı için mutlaka gereklidir. Bu güvenin sağlanmasında özellikle hekime büyük sorumluluk düşmektedir. Bu nedenle, hastanın hekime müracaatı ile başlayan tıbbi ilişkinin her aşamasında hekim, bilgi ve becerisi ile hastasında güven oluşturmalıdır.
Diyelim ki hekim, hastasını etik ilkelere üst düzeyde riayet ederek, bilimsel tıbbın gereklerine uygun şekilde dinledi, muayene etti, tetkiklerini yaptı ve hastalık tanısını koydu. Bu hastalığın ilaçla tedavi edilebileceğini söyleyerek reçete yazmaya başladı. Ancak; tam bu aşamada ilaç rehberini (vademekum) açarak rehbere baktı. Bu son davranış hasta açısından tıbbi ilişkide olması gereken güven duygusunu nasıl etkiler?
Konu hakkında makale yazmaya karar verdiğimde yukarıda özetlediğim senaryoyu önce öğrencilerimle paylaştım. “Hastanın yerinde siz olsaydınız hekime olan güveniniz azalır mıydı?” şeklindeki sorumu, öğrencilerimin büyük çoğunluğu, “hekimin ilaç rehberine bakmasının yanlış olduğu, bu tavrın hekimi bilgisiz konuma düşüreceği, bu nedenle hastanın güvenini azaltacağı” yönünde cevaplandırdı. Öğrencilerime hemen ardışık soruyu sordum. “Hekim olmaya bir adım kalmış biri olarak düşündüğünüzde bu durum hekime olan güveni azaltır mı?” şeklindeki soruma verilen cevaplarda, ilk sorudaki cevaplama oranı önemli derecede azaldı.
Hekim olmamın yanı sıra hukuk fakültesi diplomasına sahip olmam ve özellikle adli tıp uzmanı olmam nedeni ile yüce Yargıtay mensupları da dahil olmak üzere hukukçularla yaptığımız mesleki her konuşmada yapılan her değerlendirmede hukukçuların çoğunlukla yanında bulunan kanunu açtıklarını ve önce yasa maddesine baktıklarını gözlemledim ve hatta bu davranışımı içselleştirdim. Hiçbir kimsenin de “Yargıtay mensubu kanunu açmadan maddeyi bilemedi” dediğini duymadım. Güven ilişkisinin en az hekim hasta ilişkisi kadar önemli olduğu avukatlık mesleğinde de avukatın müvekkili yanında yasaya bakması hiçbir zaman yadırganmaz. Çünkü; bu doğru olan çok güzel harekettir.
Makaleyi yazarken 2007 yılı ilaç rehberine baktığımda 1500 sayfalık bir kitap olduğunu binlerce ilaç ismi (preparat) bulunduğunu gördüm. Piyasa isimleri birbirine benzeyen ancak, kullanış amaçları (endiksyon) çok farklı olan ilaçların yanı sıra, etki mekanizmaları aynı dozları farklı olan ilaçların reçete edilirken çok dikkatli olunmasının gerekliliği yanında birlikte kullanılan ilaçların etkileşimi, ilacı kullanacak hastada ilacın kullanılmamasını gerektirecek hususların belirlenmesinin mecburiyeti, hekimin ilaç rehberine bakmasını zorunlu kılmaktadır. Böyle bir davranış modeli kanıta dayalı tıp uygulaması için de gereklidir. Böylece hekim, yararlı olma ve öncelikle zarar vermeme ilkeleri çerçevesinde davranmış olacağı gibi tıbbın hatalı uygulanmasına yönelik olası iddialardan da kendisini korumuş olacaktır.
Hekimin ilaç rehberine bakmasının hasta yararına bir uygulama olduğunun, ihtiyaç halinde hekimin ilaç rehberine bakmasının hekimin bilgisizliği anlamında yorumlanmaması gerektiğinin hastalara anlatılarak hekim-hasta ilişkisindeki güven duygusunun örselenmemesine katkıda bulunulmalıdır.
Çocuk cerrahı olan rahmetli hocam Prof. Dr. Mehmet Ali Altın’ın Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde okurken (o zaman yardımcı doçent) staj aldığımız dönemde söylediği “Canla uğraşıyoruz, her ameliyatın bir riski vardır, risklerden birisi de anatomik varyasyonlardır, bu varyasyonları ameliyat anında kolay tespit edebilmek için anatomiyi iyi öğrenin, ben bu nedenle yapacağım ameliyatlardan önce mutlaka anatomi atlasına bakarım” sözlerini hiç unutmam.
Hekimlikte zarar vermemek her şeyden önemlidir.