İzmir Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi hekimlerinin Medimagazin’de yayımlanan Sağlık Bakanına yönelik açık mektubunda, hekimler her hastaya 10 dakika ayırmak istediklerini ifade etmektedirler. Mektupta da belirtildiği gibi, üç-beş dakikada bir kişinin muayene edilmesi mümkün değildir. Hastanın girmesi, oturması, şikâyetlerini anlatması, anamnezinin derinleştirilmesi, soyunması, muayene edilmesi, tetkiklerin istenmesi, bilgisayara işlenmesi ve tüm işlemlerin tamamlanması üç-beş dakikada olamaz.
Aynı durum hemşirelik hizmetleri için de geçerlidir. Ülkemiz, hem dünyada hem de Avrupa Birliği ülkeleri arasında hemşire başına düşen kişi sayısı en yüksek ülkelerden biridir. Birçok hastanede hemşire başına düşen hasta sayısı nitelikli bakım verilmesini mümkün kılmayacak düzeydedir.
Sağlık Bakanlığının Bakanlık düzeyinde ve yerel birimlerinde sağlık çalışanı-hasta iletişimini daha nitelikli hâle getirmek için çaba harcandığını hem biliyor hem takdir ediyoruz. Ancak, hizmet sunumunda niceliğin öne çıkarılmasının ilişkinin niteliğini olumsuz etkilediği çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Sağlık hizmetlerinde iletişimi geliştirmeye çalışırken iletişimi belirleyen etmenlerden yalnız birine odaklanmak sonuç elde etme şansını çok düşürmektedir. Elbette hasta-sağlık çalışanı ilişkisinde sağlık çalışanının belirleyici rolü unutulmamalı, fakat onun işini kolaylaştırıcı önlemler de alınmalıdır. Çalışma ortamı ve koşullar uygun hâle getirilmeli; ilişkinin diğer ana belirleyicisi olan sağlık hizmeti alanlar için de çeşitli girişimlerde bulunulmalıdır.
Hekimin ve hemşirenin hastasına bu kadar az süre ayırmak zorunda kaldığı bir çalışma ortamında nitelikli bir iletişim ve ilişki kurulması mümkün değildir. Örneğin; bir doktorun otuz beşinci hastasına ikinci hastası gibi yaklaşması mümkün değildir. Aynı şekilde, hastalarının yaşamsal işlevlerini değerlendirmeyi ancak koşuşturarak yetiştiren bir hemşirenin hastasının psikososyal sorunlarına eğilmesi beklenemez.
Belki de asıl önemli olan, bu yoğunluğun ana mağduru olan halkın soruna doğru biçimde sahip çıkmasıdır. Fakat ülkemizde her şey gözler önündeyken, halkın yaşanan sorunlardan karşı karşıya olduğu doktoru ve hemşireyi sorumlu tuttuğu görülmektedir. İzmir Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi hekimlerinin çabasına, basına yansıyan güçlü bir halk desteği görülmemektedir (Hatta muayene süresinin eylem yapmak için bahane olarak kullanıldığını düşünenlerin azımsanmayacak sayıda olduğu bile söylenebilir).
Halk, nitelikli sağlık hizmeti almayı siyasi bir talep hâline getirememektedir. Bunda muhtemelen en etkili etmen, ülkemiz insanının otoriteye karşı gelemeyen bir ruhsal yapıya sahip olmasıdır. Diğer önemli bir etmen de sağlık hizmetinin özveri gerektiren ve kutsal bir meslek olarak kabul edilmesidir. İlginç bir şekilde, sağlık çalışanlarının da bu algıyı benimsedikleri ve sahiplendikleri görülmektedir. Bu kabulleniş beklentileri çok artırmakta, hem sağlık çalışanlarını hem de halkı etkilemektedir. Halk sağlık çalışanlarının gerekirse kendi hayatlarını yok sayarcasına hizmet vermesini, sağlık çalışanları ise el üstünde tutulmayı beklemektedir.
Hasta-sağlık çalışanı ilişkisini etkileyen birçok etmen varken, yalnız sağlık çalışanlarının çabasıyla sağlık hizmetlerinde iletişimin nitelikle hâle getirilmesi mümkün değildir. Kuşkusuz, ilişkinin profesyonel tarafı olmaları nedeniyle ilişkinin yönetilmesi sağlık çalışanlarının sorumluluğudur. Fakat ilişkinin sağlıklı biçimde yönetilebilmesi ancak uygun koşulların sağlanması ile mümkündür. Uygun koşullar sağlanmadığında sağlık çalışanı eninde sonunda ya duyarsızlaşacak ya da tükenecektir.
Nitelikli bir hasta-sağlık çalışanı ilişkisi kurulması isteniyorsa, halk, toplum önderleri ve yetkililer İzmir Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi hekimlerinin sesini yalnız duymakla kalmamalı, aynı zamanda sahiplenmelidir de.