Hayat başarısı enteresan bir kavram. Kişiye ve duruma göre değişiyor.
Kimi başarıyı huzura ulaşmak diye yorumluyor, kimi çok para kazanmak, kimi alanında tanınıp şöhret olmak, kimisi tuttuğunu koparmak.
Günümüzde, toplumumuzda çok para kazanmayana pek başarılı denmiyor.
Para kazanmadan yaptığın her şey “faydasız” olarak değerlendiriliyor. Ne yalan söyleyeyim, para kazanma kaygısı olmadan iş yapma çabasının sadece biz akademisyenlerde olduğunu düşünüyorum.
Öğrenciler tercih yaparken “çok para kazanacakları meslekleri” listelerine alıyorlar.
İşe girdiğiniz andan itibaren hep bir yükselme telaşı, tanımlanan şey “başarı”, getirisi ise “daha fazla para”. Bir terfi aldım diyorsun, “maaşın kaç para arttı?” diye soruyorlar.
Aslında, ilerleyen senelerde sadece standartlarınızı koruyacak kadar para kazanmanın yeteceğini ve hayatta gerçek başarının “özgürce ve huzurlu yaşamak” olduğunu anlıyorsunuz.
Peki başarılı olmak ve çok para kazanmak için ne yapmak gerekiyor? Herkesin aklına tabii ki “iyi bir eğitim almak” geliyor.
Eğitim şart! Ona bir itirazım yok; ancak iyi bir eğitim aldınız, hatta mezuniyette dereceye girdiniz. Bir bakıyorsunuz mezuniyet sonrası eğitiminiz için bile başarılı bir sıralamada yer alamıyorsunuz.
Yaklaşık 35 senedir, diş hekimliği fakültesinde sayısını bilemediğim kadar öğrencinin mezuniyetine ve devamında mesleğindeki gelişmelere şahit oldum. Tecrübemle sabittir ki, hayatta başarılı olmak için mutlaka sınıf birincisi falan olmanız gerekmiyor.
Okul başarısı, hayat başarısı ile her zaman paralel gitmiyor.
Hepimizin karşısına benzer örnekler çıkmıştır. Okulda “bu çocuktan iş çıkmaz” dediğiniz birçok genç, mesleğinde başarı ve şöhrete ulaşmıştır. Peki, bu başarının sırrı ne?
Başarının sırrı, şimdilerde daha iyi anlaşılmaya başlandı.
Mesleki becerilerin yanı sıra, artık “üst düzey düşünme becerileri” konuşuluyor. Kendini daha iyi ifade eden, muhakeme yürütebilen, problem çözüp karar verebilen, stresi yönetebilen, analitik ve yaratıcı düşünen, takım çalışması yapabilen, belki de en önemlisi riski doğru değerlendiren gençler başarıya koşuyor. İnsan kaynakları yetkilileri, işe alacakları gençlerle görüşmelerinde bu özellikleri sorgulayan senaryolar oluşturuyorlar.
Başarı üzerine size kendi yaşamımdan bir anekdot sunarak hikayenin yorumunu size bırakıyorum.
Kardeşimle ben, babamın tayinleri nedeniyle eğitimimizi hep başka illerdeki okullarda, hatta kısa bir dönem de yurtdışında sürdürdük. Bu nedenle üniversiteye gelene kadar uzun süreli arkadaşlarım hiç olmadı. Tabii ki, eğitim sistemlerinin uyuşmazlığından kaynaklanan bir sürü sıkıntı da yaşadık.
Liseyi Belçika’da SHAPE American High School’da tamamladım. İyi düzeyde İngilizce konuşuyordum; ancak ülkemdeki müfredattan oldukça uzaktım. Zaten Ankara’da bir devlet okulunda aldığım ortaokul eğitimi, liseden mezun olmama fazlasıyla yetmişti ama ilk birkaç ay yabancı dil sorununu aşmak için bayağı sıkıntı çektim. İlk zamanlar, birine yanlışlıkla çarpıp “sorry” kelimesini doğru telaffuz edemeyeceğim diye heyecan yapıyordum. Zira, Amerikalı çocuklar çok acımasızdı ve fena dalga geçiyorlardı bizimle.
Lise mezuniyetinden sonra ailem bir sene daha Belçika’da kalacaktı ve önümde iki seçenek vardı. Ailemle birlikte kalıp, bilgisayar yazılımı üzerine bir eğitime sınavsız başlayıp daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne yatay geçiş yapma ihtimalini değerlendirecek veya Türkiye’ye dönüp dershane eğitiminden sonra üniversite sınavına girecektim.
Sene 1981 ve o zamanlar bilgisayar eğitimi bugünkü gibi popüler değil ve kısa dönem bir eğitimden sonra mezun olduğumda “nasıl iş bulacağım” endişesini taşıyordum. Babamın tavsiyesi hatta direktifleri doğrultusunda ve risk alma becerimin pek de iyi olmaması nedeniyle ikinci seçeneği seçip memleketime döndüm ve Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım. Akademisyen olmayı tercih ettim ve pek de fazla sayılmayacak bir kazançla, mesleğimi severek yapmaya devam ediyorum. Ailemin maddi ve manevi desteğini asla unutamam.
Kardeşime gelince, Belçika’da ortaokul eğitimini tamamlayıp Atatürk Anadolu Lisesi’ne yatay geçiş yaptı. Babamın tayinleri sonucu zaten ilkokulu Kıbrıs’taki eğitim farkı nedeniyle 4 senede bitirmiş, ortaokul eğitimini Belçika’da tamamlamış ve sonrasında kendini anadolu lisesinde bulmuştu. Çok zorlanmasına rağmen lise eğitimini tamamladı ve üniversite sınavında Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümünü kazandı. Bu dönem önemli bir aşamaydı ve yine babamın teşvikiyle, Deniz Harp Okulu’na gitmeye karar verdi. Mezun olduğu gün ailemizin ve kardeşimin gururunu hatırladıkça bugün bile duygulanıyorum.
Sonraki senelerde, mesleğinden beklediği mutluluğu ve tatmini yakalayamadı ve babamın itirazlarına rağmen, herhangi bir hayat güvencesi olmadan ayrılma kararı aldı. Çok geçmeden otomotiv sektöründe işe başladı ve bugünlerde bir üst düzey yönetici olan kardeşim, başarı hikayesiyle ailemizi hep gururlandırdı. Canım babam ilk birkaç sene “oğlum, gül gibi mesleğini bıraktın” diye sitem etse de, şimdilerde bu kararın ne kadar doğru olduğunu o da görüyor.
Berna Boragan, başarıyı aslında tam da benim hayal ettiğim gibi tanımlamış:
“Başarı, kendini olmuş gibi hissettiğin, anlam bulduğun bir an veya bir durumdur. Başarı, arzu ettiğin ya da olmayı hayal ettiğindir. Sadece hedeflediğin değil, onun için verdiğin çabadır, attığın adımdır, olmak istediğin noktaya veya olmak istediğin yere doğru giderken verdiğin mücadeledir, o mücadeleye girme cesaretidir.”
Sonuçta, almış olduğumuz eğitimlerden çok, tercihlerimiz ve mücadele çabamız bizi yönlendiriyor “hayatta başarıya ulaşmamız” konusunda. Biraz da şans, kader, kısmet.
Sanırım başarının tek bir tarifi yok ve bence başarı, kendinden memnun olduğun yaşam tarzı.
7 yorum
Ufuk açıcı ve eğitimi yeniden düşünmeye dikkat çeken üstelik köşe yazısında zor yakalanabilen bir akıcı dil. Kutlarım. Prof. Dr. Nuran Yıldız
Sevgili Nuran hocam, güzel yorumunuz beni hem çok mutlu etti hem gururlandırdı. Teşekkür ederim.
Sayın hocam çok hoş bir yazı, zaman zaman hislerimize de tercuman olan. Yüreğinize sağlık.
Prof. Dr. Betül Tekiner Gülbaş
Betül hocam, güzel yorumunuz ve katkınız için çok teşekkür ederim. Geçmişte ne olduğumuzdan çok, günümüzde verdiğimiz bilinçli mücadele çok kıymetli 🙂 Saygılarımla…
Funda Hocam, deneyim süzgecinizden geçerek ortaya çıkan düşüncelerinizi ne güzel dile getirmişsiniz. Tebrikler👏🏿👏🏿👏🏿
Değerli Funda AKALTAN, Tek kelime ile muhteşem bir yazı olmuş…Keşke bu duygu ve düşüncelerinizi ortaokul ve lise öğrencilerine bire bir aktaracağınız seminerler verseniz.. Ne kadar güzel olurdu..Sizi ve sizin gibi değerli bir insanı yetiştiren başta anne- babanız olmak üzere, onların ve hocalarınızın gözlerinden öpüyorum…Yolunuz hep açık olsun Funda Hanım…
Sevgili Ebru hanım, vakit ayırıp yorum yazdığınız için ben teşekkür ederim. İçimdeki eğitim heyecanına tercüman oldunuz. Umarım önerinizi gerçekleştirbilirim bir gün. Ben de çok isterim. Sevgiler