İngilizce ve burslu öğrenci kontenjan puanları ile GATA’yı hariç tutarsak, devlet üniversitelerinin tıp fakültelerinde en yüksek taban puanlı olanla en düşük taban puanlı fakülte arasında yaklaşık 40-50 puanlık fark var (2011-2012 yılında Hacettepe 549-Yüzüncü Yıl 506; 2012-2013 döneminde Hacettepe 531-Kars Kafkas 481). Özelleri de işin içine katarsak bu fark katlanmaktadır. En düşük puanla öğrenci alan Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Hacettepe arasında geçen yıl 112 puan, bu yıl 143 puanlık bir fark görülmektedir. Bu farklar, başarı sırasında binlerce öğrencinin geçilmesini gerektirmektedir.
Yaz döneminde yatay geçiş takvimleri işledi. Yatay geçiş için YÖK tarafından çıkarılan 24 Nisan 2010 tarih ve 27561 sayılı “Yükseköğretim Kurumlarında Önlisans Ve Lisans Düzeyindeki Programlar Arasında Geçiş, Çift Anadal, Yan Dal İle Kurumlar Arası Kredi Transferi Yapılması Esaslarına İlişkin Yönetmelik” var. Bu Yönetmelik’e göre, eş değer eğitim programlarına yatay geçiş başvurusu yapacak öğrencilerin öncelikle okullarındaki ağırlıklı genel başarı not ortalamasına bakılıyor.
O halde iyi bir devlet üniversitesine puanım tutmadı diye dert etmeye gerek yok. Puanının tutabildiği bir özel tıp fakültesine kaydolur, ilk yıl paralı okursun, ikinci yıl başarı ortalaman tutuyorsa yatay geçiş yaparsın. Aslında yatay geçişin amacı, üniversite giriş sınavında belli bir puanı kıl payı kaçırmış, ama çalışkan ve gayretli olan öğrencileri ödüllendirmeye yöneliktir. Örneğin; ailene daha yakın olan Muğla’yı kazanamadın, Kars’a gitmek zorunda kaldın, ama çalışırsan yatay geçişle gelebilirsin, diyorsun. Burada sıkıntı yok gibi görünüyor. Ama parayı verenin kaydolabileceği bir puanla özel bir tıp fakültesine kaydını yaptıran kişilerin yatay geçiş hakkını kullanmaya kalkmaları durumunda bu, sistemin baypas mekanizmalarından biri gibi duruyor. Elbette öğrenciler ve aileleri katlandıkları maddi yükten kurtulmak isteyecekler; ama en azından taban puanları birbirine yakın tıp fakülteleri arasında bunu yapabilseler daha iyi olurdu. Bu haliyle gencin daha fazla puanla girebileceği bir tıp fakültesini hedef seçip kendini paralamasına gerek yok gibi görünüyor.
Çocuğunuz, tıbbın bir dalında uzman olmak istemekle birlikte tıp fakültesini kazanamadı mı? Bu da dert değil. Yüzlü rakamlarla ifade edilebilecek bir farkla başka bir fakültenin biyoloji ya da kimya bölümlerine girebilsin yeter. Tıp fakültesinden mezun olanların başvurduğu Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS)’na girebilir, sadece temel tıp bilimleri sorularını yanıtlayarak güzel bir puan alabilir. Klinik bilimlerle ilgili soruları yanıtlamak zorunda değil. Aldığı temel bilim puanıyla pekâlâ bir tıp fakültesinin (örneğin; biyokimya) ana bilim dalında uzmanlık eğitimi alabilir. Hem de tıp fakültesini bitirip biyokimya ihtisası yapmaya hak kazanmış, aynı bölümde birlikte asistanlık yaptıkları arkadaşları mecburi hizmete giderken, onun hekim olmadığı için mecburi hizmet sorumluluğu da olmaz. Kısa yoldan akademisyen olmak için çalışabilir. Bu da ikinci bir baypas mekanizması.
Çocuğunuz başka bir fakültenin biyoloji ya da kimya bölümünden mezun oldu. TUS’a girmeyi akıl edemedi ya da girdi, gerekli puanı alamadı. Yine dert değil. Çabalayıp bir tıp fakültesinin ilgili ya da az ilgili bir alanında doktora yapsın. Biraz da yayın yapsın. Tıp fakülteleri için açılan akademik kadrolara başvurup doçent, profesör olabilir. Bu da başka bir baypas türü. Eskiden temel bilim alanlarında uzmanlık eğitimi alan hekim olmadığı için, bu boşluğu elbette diğer fakültelerden mezun olup tıp fakültelerinin kadrolarında kendilerini yetiştiren akademisyenler dolduruyordu. Onlara minnettarız. Bizlere de eğitmenlik yaptılar. O zamanlar zorunluluklar nedeni ile açılan kapıların şimdi kazanılmış hak olduğunu görüyoruz.
Özetle, 6-7 yıllık tıp fakültesini bitirip uzmanlık eğitimi için TUS’u kazanayım diye kendinizi paralamaya hiç gerek yok.
Ben bunlardan yakınırken, aynı durumun başka okullarda da olduğunu öğrendim. Örneğin; beden eğitiminin neredeyse her alanından mezun olup yüksek lisans ve doktora yapabilecek/yapan öğrenci varken, beden eğitimi için açılan kadrolara neredeyse beden eğitimi dışı her yüksekokul/fakülteden mezun olan kişiler akademisyen olmak için başvurabiliyormuş.
Son zamanlarda yükseköğrenimde her türlü hareketliliğe olanak tanıyan eğitim sistemlerinin oluşturulması eğilimi var. En azından fakülteler kendi kadrolarına hangi fakültelerden mezun kişileri beklediklerini belirleyebilsinler.
Liyakatin önemli olduğu “baypas”ların en aza indiği günler diliyorum.