Bir çocuk ısırarak ve tükeneceğinden korkarak kemiriyordu avucundaki ekmek parçasını… Katığı yoktu ama özgürlüğü vardı. Nasıl bir özgürlüktü bu?
Asgari ücretle çalışan ve hasta babasına ve kendisine bakmak zorunda olan annesini bekleme özgürlüğü…
Annesi, asgari ücretin satınalma gücüne güvenmese de çalıştığı işinden memnundu. Sonuçta eli para görüyordu. Üç yaşında kızına ve hasta eşine akşam iki ekmek, ikiyüz elli gram peynir ve bir kilo domates alacaktı. Annesi mesai bitiminde bakkaldan poşetine yerleştirdiği üç kalem nevaleyle çamurlu yollardan geçerek gecekondusuna yöneldi.
Daha kapıda annesini gören Özgür, özgürlüğünü “annem geldi” diyerek hatırladı ve annesinin poşetinden ekmeği kaptığı gibi parçaladı ve hasta babasıyla paylaştı.
“Baba! Annem ekmek getirdi” dedi. (!?) Küçük Özgür, anneli babalı özgürlüğünü yaşarken, annesi tüten kömür sobasının tükenmesinden korktuğu kömürün tedarikine çoktan koyulmuştu bile. Annesi, Özgür’ün adını küçük Özgür’e uygun gördüğünde, asgari ücretin nasıl bir özgürlük sağlayacağını düşünmeye vakti yoktu. Evrensel özgürlüğün, en dar açıdan bile yaşanmasını düşünmeye takati yoktu.
Özgürlüğü tanımadan, küçük Özgür’e Özgür adını koymuştu. O çocuğun eline ekmek verebiliyorsa, hasta eşine, peynir, çay ve yanan bir soba hazırlayabiliyorsa; mutluydu. O, hasta eşine günlerce koşturduktan sonra temin ettiği ilaçları, sigortanın promosyonu gibi görerek mutlu oluyordu.
O Anadolu kadınıydı.
Devletini “baba” görüyordu.
Ona toz kondurmuyordu.
Özgürlüğü Özgür’üydü.
Helalinden kazanıp bir aile geçindiriyordu.
Dindardı, inançlıydı, vatanseverdi, yardımseverdi.
Anadolu kadınıydı, iş yerine kadar başı örtülüydü, namazını da kılardı.
Şeriatı duymuştu ama bilmezdi. İrticayı hiç anlamazdı. Teröre lanet okurdu. Hayat mücadelesine talipti.
Ne Denktaş-Erdoğan atışmasını, ne de Erbakan’ın mahkumiyetinin arka planına kafa yorardı.
“Büyüklerimiz daha iyi bilir” der, geçiştirirdi.
Onun en büyük beklentisi asgari ücretin artışıyla karşılamayı düşündüğü televizyon taksitiydi.
Bu artış gerçekleşirse oyunu Başbakan’a verecekti.
Saddam’ın itiraflarından; yakalanan teröristlerden; Amerika’nın ayak oyunlarından; politikanın geçersiz kıldığı doktor raporlarından; “Tavşan kaç, tazı tut” diyen derin politikalardan; çözümsüzlükten kördüğüme dönüştürülen Kıbrıs politikasından; daha öncelikliydi taksitler.
Öncelikliydi, çünkü Özgür de çizgi film seyredebilecekti.
Evet, Özgür’ün annesi bir sarhoş sürücünün “trafik keyfine” kurban gitti.
Ve “onur abidesi” Anadolu kadını “Özgür’ün annesi” ölmüştü.
Polisler sürücünün kaç promil alkol aldığını tartışıyorlardı…
34