“Hiç kimse, kollarında bir çocuk tutan anne kadar çekici
ve birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar saygıdeğer
değildir.”
Johann Wolfgang von Goethe [1749-1832: Alman Yazar]
“Kadınlar zayıftır ama anneler kuvvetlidir.”
Victor Hugo [1802-1885: Fransız Yazar]
Bu yazıyı yazdığım gün, Anneler Günü öncesine rast geldi. Siz okuduğunuzda Anneler Günü geçmiş olacak. Ama her günün Annelerin Günü olması gerektiğine samimiyetle inandığım için, bu yazının gecikmiş bir yazı olduğunu düşünmüyorum.
Hekim olan herkes gözlemlemiştir annelerin daha yavrusu dünyaya gelmeden önce ona nasıl özen göstermeye başladığını. Hele ki onun ilk çığlıklarında duyduğu huzur ve mutluluğun yüzüne yansıması…
“Doğa” anne olmayı, daha doğrusu dünyaya gelecek yeni bir canı belli bir süre içinde taşıyıp ondan sonra varlık alemine sunma işini kadına bahşetmiş. Bahşetmek kelimesini bilerek kullanıyorum. Gerçekten bu büyük bir ayrıcalık. Bedeninizin içinde atan bir başka kalbin daha olduğunu bilmek, onun kıpırdanışlarını hissetmek, sizinle iletişim kurabildiğini fark etmek ne büyük bir talihliliktir.
Ancak yine “Doğa’nın takdiri ile bazı kadınlar anne olamadan bu dünyadan ayrılırlar. Ancak onlar bilir ki, eğer bu hasretlerini sinelerine gömüp sabrederlerse “Adil-i Mutlak” olan “Doğa” onları bir başka alemde ‘ebedi annelik’ ile ödüllendirir. Yani, her kadın ya annedir, ya da anne adayı. Íşte o yüzden çok değerlidirler ve çok saygı duyulasıdırlar. Bakmayın siz, “Kadını sadece anne konumuna indirgeyen bu zihniyete karşıyız” diyen marjinal feministlere. Bu sözle kadınların değerini sadece anne olma potansiyeline bağlamıyorum. Söylemek istediğim, kadın her halukârda erkek kadar değerlidir, ancak anne olma potansiyelinden dolayı daha da değerlidir.
Geçtiğimiz günlerde 2 haber okudum; Bir tanesinde yabancı bir manken veya şarkıcı vücudu bozulmasın diye kendi çocuğunu bir taşıyıcı anneye doğurtacakmış. Diğer haberde de yurt içinde tanınan bir oyuncu, yine vücut estetiğini korumak adına çocuğunu 7 ay civarında erken doğumla dünyaya getirecekmiş. Buna “taş annelik” deniliyormuş; yani “taş gibi” vücutlarını koruyan anneler. Bu yola başvuranlar bir kadının en güzel ve en değerli halinin hamilelik dönemi olduğundan habersiz olmalılar. Hayatında nadiren yaşayacağı, zor ama haz verici bu sürecin her anının zevkini yaşayacağına, “Doğa”nın o yavruya verdiği (Evet! Rahim denilen organ başka ne için vardır ki? Uterus’un varlık nedeni doğacak çocuklara ev sahipliği/yataklık yapmaktır.) annesinin güvenli sığınağında “Doğa”nın takdir ettiği süre kadar kalma hakkını elinden alıyor.
Çocuk dünyaya geldikten sonra annenin yavru için yaptığı fedâkarlık ve gösterdiği özeni anlatmaya gerek bile duymuyorum. Annelerimize sadece bizleri 9 ay 10 gün “içlerinde” taşıdıkları, bizim için yiyip, bizim için içtikleri, yaşama biçimlerini bizim selametimiz adına değiştirdikleri, kanı ile kanımız, nefesi ile nefesimiz olduğu için bile olsa minnet ve şükran borçluyuz. Dünyevi hiçbir beklentisi olmadan yavrularına sevgisini ve sahip olduğu her şeyi vermeye hazır annelere binlerce selam olsun…