Bugüne kadar hekimler ve sağlıkla ilgili olup gözüme çarpan ve gerçekten hayretler içinde kalıp söylenip durduğum ve üzüldüğüm bazı gariplikleri bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyorum:
* Mecburi Hizmet (veya sonradan değiştirilen ifade ile devlet hizmeti yükümlülüğü) güvencesiz ve belirsizlikler içermiş şekli ile sadece hekimlere uygulanmakta, asker ve emniyet görevlilerine ise bölgesel dönüşümlü, belirli kurallı ve güvenceli olmak üzere devlet hizmeti varken, diğer devlet memurlarında aynı uygulama yok. Böylesi adaletsiz bir uygulamaya hayret etmekteyim!
* Doktorlar dışındaki asker ve emniyet görevlileri hangi bölgeye gideceğini, ne zaman gideceğini ve ne kadar kalacağı ile oradan da hangi bölgeye gideceğini bilmektedir. Dolayısıyla eşinin ve çocuğunun geleceğini programlayabilmektedir. Doktor ise her konuda bilinmezlikler ve bu nedenle de yaşamına yönelik bir programsızlık ve keşmekeş içinde. Bu mutsuz haliyle de hastalara mutluluk dağıtarak görevini yapmak durumunda. Böylesi adaletsiz bir uygulama nasıl olur ve neden düzeltilemez hayret etmekteyim!
* Tıp fakültesi öğrencinin devlet desteği alarak eğitimini yaptığından “Devlet Hizmeti Yükümlülüğü”ne tabi tutulmasını anlıyorum. Fakat ana dal uzmanlığı ve yan dal uzmanlıkları sırasında kişi artık öğrenci değil, maaşlı bir devlet memuru konumundadır. Öğrenci olmadığı için doğrudan bir devlet katkısı olmadığı halde birer yıl da bu dönemleri için hekimin mecburi hizmete tabi tutulması, hem öğretim üyeliği kalite ve akışkanlığını her yönden olumsuz etkilediği, hem de abartılı bir haksızlık olduğu için hayretler içindeyim!
* Sağlık Bakanlığı mahrumiyet bölgesine giden hekimlerin maaşlarını söylerken ele geçen net maaşı değil de brüt miktarı sanki ele geçen miktarmışcasına ilan eder gibi söyleyince, zaten kıt kanaat geçinme mücadelesi içinde olan vatandaş da doktorlara karşı olumsuz ön yargılarla yaklaşıyor ve kurumda oluşan en ufak bir aksaklıkta hemen doktoru suçlayıp saldırıda bulunmada kendini haklı görebiliyor. Hasta ve yakınını doktora karşı böylesi agressif bir psikolojiye sokan Sağlık Bakanlığının yaklaşımını gördükçe hayretler içinde kalmaktayım!
* Altı yıl önce başlayan hasta hakları konusunun abartılması sonucu doktorların köle konumunda görülmesi, sağlık çalışanlarının öldürülmesi örneklerine ve saldırıların sıklaşmasına yol açmıştır. Hasta hakları yanına, hasta ile hasta yakını sorumluluğunun ve hekim hakları ile sorumluluklarının da olması gerektiğinin ancak son yılda hekim hakları ve tıp hukuku dernekleri kurularak önemsenip ciddiye alınabildiğine ve böylesi bir gecikmeye hayret etmekteyim!
* Hekim ilgisizliği, dikkatsizliği veya yanlışlığı diye de tanımlanan çaba yetersizliği yasasının (Malpraktis) bir türlü yasalaşmaması ve hekimlerin Türk Ceza Yasası’nda kaza yapan bir şoför ile bir tutulmasına ve hekimlik mesleğinin özelliklerinin göz ardı edilmiş olmasına ve böylesi bir uygulamayı gerçekleştirmiş olanlara hayretler içindeyim!
* Her tıbbi girişimin beklenen yan etkilerine komplikasyon denildiğinin ve bunun hekim uygulaması ile ilgisi olmadığı bilgisinin üzerinde durulması gibi, bir hastalığın kişiden kişiye farklı belirtilerle başlayabileceği, farklı bir seyir izleyeceği ve sonucunun da farklı olacağı, bazı hastalıkların seyri sırasında hekimin her tedbirine karşın görülebilen olumsuz değişimleri olabileceği bilgisinin hasta, hasta yakını, adli makamlar ve hatta bazı bilirkişi hekimler tarafından göz önünde bulundurulmaması sonucu birçok hekimin haksız yere suçlanması, mahkemelerde gurur kırıcı, incitici durumlara girip motivasyonunun kırılması durumlarına şahit oldukça hayretler içinde kalıyorum!
* Hekimlik mesleğindeki bilgi ve tanı tekniklerinin hızlı gelişmesi sonucu Ana Dal uzmanlıklar yanında, her an farklı yan dal uzmanlıkları da oluşmaktadır. Tıpta uzmanlık ilkelerini 1973 tüzüğüne bağlılıktan kurtaracak, yurt içi ve yurt dışında alınan ana dal ve yan dal uzmanlıkları yanında, ilgileri nedeniyle yıllardır bir yan dalda bilimsel aktiviteleri yapmakta olanlara da açık olacak dinamiklikte bir tüzüğün, bir türlü sonuçlandırılmamasına ve bu nedenle olmakta olan hekimlerin bireysel çırpınışlarına baktıkça hayretler içinde kalıyorum!
* Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Bakanlığının el ele vermemelerine, Bakanlığın her girişimine Birliğin karşı çıkması yanında, gelişmiş ülkelerdeki uygulama örnekler ve belgelerinden oluşturulmuş dosyalarıyla Bakanlığı sıkıştıracak alternatif projelerle iletişim kuramaması ve bu yol ile hem sağlık politikasına, hem de hekim ve diğer sağlık çalışanlarının haklarını kollayamamasına hayretler içindeyim!
* Türk hekimleri yabancı bir ülkede ancak o ülkenin koymuş olduğu şartları yerine getirerek hekimlik yapabiliyorsa, aynı şartların konmamasına ve bu şartlarla yabancı hekimlerin de ülkemizde çalışmasının gerçekleştirilememesine hayret ediyorum!
* Sağlık Bakanlığının bir taraftan hekim açığımız var demesine karşılık, zamanını fedakârca, en iyi şekilde ve dürüstçe ek bir iş yaparak (muayenehane, özel hastane işyeri, kurum hekimliği vs) uğraş vermekte olan hekimlerin özlük haklarını güvence altına almaksızın tam gün çalışma yasasına zorlamak yanında hem üniversiteler, hem de Bakanlık hastanelerinde mesai saati dışında özel hasta bakma yöntemini yasaklayarak hastaların özel muayene olma hakkını ellerinden alma girişimine hayretler içindeyim!
* Yatan hastanın tüm ilaçlarının ancak hastaneden sağlanması kuralının sakıncalarının ne olacağı konusunun daha taslak halinde iken, pratiği uygulayıcı makamlar olan başhekimler, eczacılar ve döner sermaye sorumlularının görüşlerinin alınmamasına ve uygulamalar sırasında birçok geri dönüşü olmayan zarar oluştuktan sonra düzeltilmeye çalışılmasına, dolayısıyla olabileceklerin önceden belirlenmemesine, gerekli önlemlerin alınmamasına ve dinamik davranılamamasına hayretler içindeyim!
* Temmuz seçimin hemen öncesinde, yeni oluşturulmuş ve kendini kabul ettirme savaşı içinde olan aile hekimliği kurumu sanki yokmuş gibi hastaların doğrudan 2’nci ve 3’ncü basamak sağlık kuruluşlarına gidebileceği kararının verilmesi ve seçimden sonra da bu karardan dönme gibi ikilemli durumun oluşmuş olmasına hayretler içindeyim!
* Liseden sonra 6 yıl tıp fakültesi öğrenciliği, 1 yıl mecburi hizmet, 5-6 yıl uzmanlık, bir yıl mecburi hizmet toplam en az 12-13 yıl (Yan dal uzmanlık 2-3 yıl ve 1 yıl mecburi hizmet hariç) askerlik görevini yapma yaşı üst sınırının en az 34-35 yaş olması gerektiğinin göz önünde bulundurulmamış olmasına hayret etmekteyim!
* Döner kesintisinin üniversiteler ile Bakanlık hastaneleri arasında farklı uygulanması sonucu üniversitedeki öğretim üyelerinin kendi eğitmiş olduğu bir uzmanından çok daha düşük bir maddi gelire düşürülmesi nedeniyle ve part-time çalışan Bakanlık hekimine döner sermaye payı verilirken, öğretim üyesine ise verilmemesi eşitsizliğine hayretler içindeyim!
* Bakanlık hekimlerine 24 saatteki her aktivitesi prime dahil edilirken, prim verilmesinin üniversitelerde sadece saat 14’ten sonraki uygulamalara sınırlandırılması eşitsizliğine ve bu nedenle oluşturulan kaos nedeniyle hayretler içindeyim!
* Resmi veya özel sağlık kuruluşları yanında hekim dağılımının belirli bölgelerde yığılmasına meydan verilmiş olması yanlışlığına yıllarca devam edilmesine, sağlık kuruluşları ve hekimlerin belirli bir nüfus sayısına ve tıbbi olanaklara göre tüm yurt geneline paylaştırılmasının kurallaştırılmasının devlet hizmeti yükümlülüğü ile birlikte ve belirlenmiş kesin ve açık kurallara göre organize edilememiş olmasına hayret edip duruyorum! Sayın meslektaşlarım, yazımı daha fazla uzatmamak için değinemediğim diğer hayret ettiklerinizi artık siz ekleyip bana gönderin ki gelecek yazıyı hep birlikte oluşturalım.