İnsanlığın başlangıcından bu yana insanlar, hep adalete dayalı bir hayat tarzını arzulamışlardır. Bilginlerin, felsefecilerin, düşünürlerin ve benzeri âlimlerin hepsi, hep aynı şeyi hedeflemişlerdir. Çünkü adalet, toplumsal uzlaşı ve barışın tek reçetesidir. Adaletin olmadığı yerde insan mutluluğunu beklemek, tabiata aykırıdır ve dolayısı ile sadece hayalde kalır. Çünkü adalet, Allah’ın yasasının gereğinin tahakkukudur. Ancak onunla aile ocaklarında mutluluk çiçekleri açar ve ancak böyle ortamlarda yetişen çocukların yüzünde gülücükler dökülür, gözlerindeki ışıklar parlak olur. Onun için düşünürler daha iyi bir hayat için, adaleti şart koşarlar ve Allah, tüm peygamberleri bu gaye ile göndermiştir:
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ
“Muhakkak ki biz, peygamberlerimizi çok açık beyanlarla gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için de beraberlerinde kitabı ve mizanı/adalet ölçüsünü da indirdik.”[1]
Bu ayette açıkça ifade edildiği gibi, bütün peygamberlerin gönderilmelerinin ve onlara gönderilen tüm kutsal kitapların indirilmelerinin ana hedefi, adaletin insanlar arasında yaşanmasıdır. Ona göre insanlar arasında adalet yerine getirilmediği zaman, onlara gönderilmiş peygamberlerin ve onlara indirilmiş kitapların esprisi kalmaz. Görüldüğü gibi nas/Kur’ân metni, adalet diyor.
Müslüman geçinen insanların ölçüsü, kur’ân ve sünnet, ana hedefleri ise bu istikamette hareket etmenin neticesinde Allah’ın rızasını kazanmalarıdır. Sosyal hayatta adalet ilkelerine göre hareket etmeyenlerin İslam’dan bahsetmeleri, bir şaşkınlıktan başka bir şey değildir. Ne güzel buyurmuş Hz. Muhammed (s.a.v.):
“Muhakkak ki Allah, ancak kendi rızası için ihlas ve samimiyetle yapılan şeyleri kabul eder.”[2] Görüldüğü gibi Allah’ın rızası her şeyin üstündedir ve Allah’ın rızası, adaletin dışında yer almaz. Allah’ın rızasını kaybetmemek için, kin ve öfke ile değil, Allah’ın rızasına dayanan bir irade ile hareket etmek gerekir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de inanan insanları bu konuda net açık bir şekilde uyarmaktadır:
وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun. Bu, takvaya/dürüstlüğe daha yakındır.”[3]
Hz. Muhammed (s.a.v.) de, kadının/hâkimin kızgın iken mahkemede iki kişi arasında hüküm vermesini menetmiştir.[4] Çünkü o anki kızgınlığı, adaletle hükmetmesine engel ola bilmektedir. Daha pek çok nasta/ayet ve hadiste, adaletin yerine getirilmesi emredilmekte, ona engel olabilecek şeyler de nehiy edilmektedir.
Ona göre toplumun her kademesinde yer alıp hayat sürdüren insanlar, gerçekten Allah’a inanıyorlarsa, insan hakkını ilgilendiren tüm meselelerde adaletle hareket etmek mecburiyetindedirler. Aile içerisinde, toplumda ve idare mekanizmasının her kademesinde insanlar arasında ayırım yapan ve dolayısı ile adaletle hareket etmeyen kişilerin Müslüman geçinmeleri, kendilerini kandırmaktan başka bir şey değildir.
Allah’a inandığını söyleyen ve Müslüman geçinen her kişinin, adalete dayalı bir hayat tarzının olması gerekir.
Herkese, adalete dayalı bir hayat tarzı diliyor, selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
KAYNAKLAR
[1] el-Hadîd 57/25.
[2] Nesâî, Cihad, 24.
[3] el-Mâide 5/8.
[4] Ebû Abdillah Şemsüddin Muhammed b. Ebî bekr b. Eyyüb İbnü’l-Kayyim el-Cevzi, İ’lâmü’l-Muvekkiîn, Dâru’l-Erkam, Beyrut 1997, II, 407.
2 yorum
ÇOK DEĞERLİ SAYIN NURETTİN TURGAY, ÇOK ÇOK GÜZEL BİR YAZI OLMUŞ, ALLAH SİZDEN BU DÜNYADA VE AHİRETTE RAZI OLSUN…
Efendim!
Selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Yazımı okuduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyoru.
Olumlu görüş brlirtip yorumladığınız için ayrıca çok çok teşekkür ediyorum.
Allah sizlerden razı oldun.
Allah’a emanet olunuz efendim!