Küresel pandeminin ardından, Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, ülkemizi bölgesel boyutta sallayan depremlerin yarası sarılmaya yüz tutmuşken devleti olmayan bir halka savaş açan İsrailgiller oldu mu şimdi? Ne yeri ne de zamanı diyecek bir ortamda modern çağımızı diplemesine ters yüz ettiren vahşeti yaşatmak niye? Biz dünyalılar bunu mu hak ediyoruz? 1. Dünya Savaşı, yetmedi mi ikincisi? Bir üçüncüsünün ahmaklığına mı soyunuyorsunuz? Çocuklar, tüm yeryüzü anne-babalarına isyan etmeyecekler mi siz güya büyükler niye cehenneme dönüştürdüğünüz dünyaya getirdiniz bizleri diye… Hey küresel yöneticiler, ya dünya çocuklarının da anne-babası olmayı hak edin ya da terk edin!… İstemiyoruz dünyamızda sizingilleri… Bu çağa yakışmıyorsunuz… Doğanın güzelliğinden/barışıklığından insanlık niye ders almaz? Bunu yazmaya elim varmıyor ama başka çaresi kalmadı; gelinen medeniyetimiz bir at, bir ot kadar da mı olamadı? Şairimizin “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” söyleminden bugüne bir arpa boyu yol kat edememişiz demek ki…
Bir zamanlar ateşli silahlarına karşılık taş atan sapanlarından korkmuşlardı, şimdi ise bebek ve çocukların büyümesinden yarınlarından mı korkuyorlar?
İnsanlığa yaşatılan dehşet olay, “dağdan gelip bağdakini kovmak” sözümüzün tam karşılığı değil mi? Türkçe dışındaki dillerin toplumlarına bu ifademizi öğretmenin şimdi tam zamanı…
Elin parmakları sayısınca ülkelere ve Akdeniz’e kıyısı olan, en derin kültürleri/mukaddesleri üzerinde taşıyan paha biçilmez Filistin topraklarının yüzölçümünün tamamını almaya hangi ülkenin bütçesi yeter? Satın alan varsa tapusu da elinde olmalıdır, güle güle otursun… O zaman savaş açmaya ne gerek var mal seninse… Mümkün mü böyle birşey? Burada zorla/zorbalıkla alınmışlıkların dışında bir şey olabilir mi?
Yüksek teknolojiyi kim kullanıyorsa silahlarıyla hedefi 24’den vuruyor yani bilinçli yapıyor demektir; Gazze’deki hastaneyi ve diğerlerini cımbızla çekmiş gibi hedefleri tam isabet ettirenler suçlu aday(lar)ıdır ve bu bir bilirkişilik delilidir. Burada tesadüf/rastgelelik düşük olasılıklıdır. “Ne kadar teknoloji o kadar isabet” demektir ki tıpkı “ne kadar ekmek o kadar köfte” sözümüz gibi… Hedeflerin tam vurulmasının/bombalanmasının anlamı, yapan(lar)ın ortak özelliğini ele verir ki mutlaka yüksek teknolojiyi ve hassas konum bilgisini kullanmış olmalıdırlar. İşlenen tüm suçlar içlerinde yapanı ele verecek kanıtları da barındırır. Bilirkişiler de evrensel bilgi ve teknolojiyi kullanarak bu suç kanıtlarını gün yüzüne çıkartırlar. Hele günümüzde “biri bizi gözetliyor” anlayışındaki yerden-gökten-uzaydan alınan adeta 3-boyutlu görüntüler suçlunun kimliğini ve yerini ele verecek bilgi hazinesidir.
Siyah-beyaz televizyonlu yıllarda çocukluğumuza kazınan 2. Dünya Savaşı belgesellerindeki şehirlerin yıkılmışlıklarını şimdilerde canlı yayında Filistin yerleşimlerinde izliyoruz… Kusura bakmasınlar; insanlığa bunları yaşatanlar yaptıklarının cezalarını mutlaka çekeceklerdir… Masum canları alanların mahkumiyetleri de yetmez; yerle bir ettikleri şehirleri kendi ceplerinden de inşa edecekler…Günlük hayatta “kim yaptı ise o düzeltsin/ödesin” demez miyiz? Yıkan da yapsın, dünya onların yıkıp-döktüklerini toplamak zorunda mı? En büyük ceza yıktıkları gibi yapacaklar da olmalıdır… Bakalım buna güya zenginlikleri yetecek mi?
Üniversite yıllarıydı, dağda bir Filistinlinin kolunu ters çevirip taşla ezen bir video hafızalarımızda ve unutmadık… Görüntüleri görünce çıldırdık ve dayanamayıp kendimizi dışarıya attık… gençlik heyecanımızla/anlayışımızla karakola koşup çözüm aramıştık…
Çevremizdeki iki entelektüelimizin faklı zamanlarda doğaçlama “ne zaman ABD ve İsrail’in yıkılışını göreceğiz? Ölmeden görmeyi çok arzu ederim…” temennileri oldu; “Alma masumun/mazlumun ahını çıkar aheste aheste” sözümüzü de bu sefer Türkçe dışındaki dillerin liderlerine hatırlatarak yazımızı kısa tutalım ki yeryüzündeki zulümler de tez elden son bulması ümidini taşısın.