Hegemonya Latince bir kelime olup Antik Yunan döneminden bu yana kullanılmaktadır. Orijinal dilinde ”hegemonia” şeklinde yazılır. Antonia Gramsci’nin eserlerinde baskın sınıfın boyun eğenlerin izniyle gücü kazanması olarak tanımlanmıştır. Bu sözcük hem hâkimiyet kurmak hem de baskı altına almak anlamları yüklenmesine rağmen; bir kişinin başka bir kişi üzerindeki üstünlüğü ve baskısı, bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü ve baskısı anlamları da taşır. Eş anlamlısı üstünlük, egemenlik olarak kullanılmakla birlikte tam anlamını karşılamamaktadır diyebiliriz. Tabiri caizse zorbalık, baskıcı zihniyet olarak da düşünebiliriz. Ayrıca; büyüklük, en üstünlük, kendini beğenme, üstün olma, hâkimiyet anlamları gibi benzer anlama gelen kelimeler de vardır.
Bir sınıflandırma olarak; ülkelerin hegemonyası, kültürel hegemonya, ekonomik hegemonya, ırkların hegemonyası, düşünce veya inançların hegemonyası, kişilerin hegemonyası vb. tarzında bir yaklaşım geliştirebiliriz. Yüzeysel olarak değerlendirmek gerekirse “Gerçekten hegemonya mı? Baskıcı zihniyet mi?” noktasında konuyu ele almak daha uygun olacaktır.
Ülkelerin Hegemonyası
Tarih boyunca yapılan savaşlar, katliamlar, işgaller ülkelerin diğer ülkeler üzerindeki, diğer sebepler dışında, hegemonya anlayışının bir sonucudur. Örneğin Nazilerin üstün ırk anlayışının bir sonucu Avrupa’da milyonlarca insan öldürülmüş, ülkeler işgal edilmiş ve harabeye çevrilmiştir. İngilizlerin Hindistan’da, Fransızların Cezayir’de, Batılı müttefiklerin Anadolu’da, Haçlıların İslam topraklarında Amerika ve Rusya’nın Afganistan’da, İtalyanların Libya’da ve yine Avrupa’nın Afrika’da yaptığı katliamlar hep bu anlayışın bir sonucu olmuştur. Osmanlı ülkeleri fethederken ilgili ülkelerin din, dil, ırk ve kültürleri üzerinde baskı yapmamış iken, Batı tamamen bu değerlere müdahale etmiş ve sömürge anlayışı ile hareket etmiştir.
Kültürel Hegemonya
“Kültür lâfı duyduğum anda tabancamın emniyetini açarım.” Nazi ulularına –kâh Goebbels’e, kâh Göring’e– atfedilen bir sözdür bu. “Yabancı”, “zararlı” sayılan kültür, nahoş, uygunsuz, mahzurlu değil, düpedüz düşmandır.
Küresel aktörler sahip oldukları gücü, sömürmek istediği toplumlara karşı kültürel yozlaşma şekliyle kullanır. Bu çalışmalarına meşruiyet kazandırmak için uluslararası faaliyetler şeklinde hareket ediyor hissi uyandırırlar. Fırsatını bulduklarında sert güç unsurunu kullanıp aleni bir şekilde istedikleri toprakları işgal ederler. Sert güç kullanımının mümkün olmadığı durumlarda ise yumuşak güç denilen kamu faaliyetleriyle hedeflerine ulaşmak isterler. Kamu faaliyetlerinin en önemli unsurlarından biri de popüler kültür politikasıdır.
Tarihsel sürece şöyle bir göz attığımızda İslam dünyası açısından kültürel etkileşimin Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde, bilhassa 19. asırda, yaygınlık göstermeye başladığını söyleyebiliriz. Bu dönemde Osmanlı çöküşüne çare olması ümidiyle Avrupa’ya çok sayıda genç göndermiştir. Avrupa’ya giden bu gençler batı karşı olan etkilenmenin teknik boyuttan ziyade ilke, değer ve inançlar bağlamında olduğunu ifade etmektedir. Oluşan bu durumun bir aydın yabancılaşması, bir köksüzleşme olduğunu ileri sürmektedir.
Bu tablonun farkında olan Batı, eline geçen fırsatı değerlendirmek amacıyla Osmanlı topraklarında kültürel yabancılaşmayı kamu faaliyeti adı altında gerçekleştirmiştir. Fransızca eğitim veren okullar, batılı anlamda edebiyat çalışmaları bunlardan sadece bazılarıdır. İnsanın sahip olduğu değer yargıları onun yaşam tarzını, yaşam tarzı ise siyasal ve toplumsal görüşlerini etkiler. Osmanlı’nın son dönem elit kesimi batılı standartlara uygun bir kültürle bezenmiştir. Dolayısıyla bu seçkinci anlayış, yeni siyasal sistemini seküler değerler üzerine inşa etmiştir.
Sermaye ve tüketime dayalı kapitalist sistem yayılmacı bir politika izlerken sosyalist sistem ise korumacı bir reflekse sahiptir. Bu bağlamda bakıldığında ABD’nin başını çektiği blok kendi ürünlerini teknolojinin de yardımıyla popüler kültür politikası yoluyla dünyaya pazarlamıştır. Söz gelimi dünyanın birçok ülkesinde yayınlanan Hollywood filmleri, McDonalds reklamları, çizgi filmlerdeki karakterlerin isimleri ve tükettikleri yiyecekler bilinçaltında bir batı sevgisi oluşturmuştur. Kapitalist Batı bloğu bu faaliyetleri ustalıkla işleyip zihinlerde kendi sevgisini uyandırmıştır. Buna karşın Doğu bloğu, sahip olduğu sistem gereği kendi kültürünü yayma konusunda yetersiz kalınca güç kullanarak diğer devletlere üstünlük kurmayı amaçlamış fakat başaramamıştır. Böylece kapitalist blok, bu yolla sosyalist bloğu tasfiye etmeyi başarmıştır.
Ekonomik Hegemonya
Bu bağlamda yine gelişmiş ülkeler çeşitli yollarla ekonomik olarak bağımsız olmak için mücadele eden ülkeler üzerinde, o ülkelerde yönetim kademesinde olan yerli işbirlikçileri veya farklı ekonomik oyunlarla her türlü müdahalelerle baskı oluşturmaktadırlar. Sadece kendilerine bağımlı hale gelmelerini sağlamaktadırlar. Cumhuriyetin ilk yıllarında tayyare fabrikası kuran ülkemizde bunun engellenmesi, devrim otomobillerinin çeşitli müdahaleler vasıtasıyla engellenmesi, tamamen özel teşebbüs olan Gümüş-Motor fabrikasının iflasının sağlanması bunlara birer örnektir. Çünkü sömürge anlayışı ile hareket eden ve sadece biz üretir, biz yapar ve dünya ekonomisine biz yön veririz anlayışı bu hegemonik anlayışın bir sonucudur. ABD-Çin-Rusya arasındaki mücadele, özellikle ülkemizde savunma sanayiinde atılan çok önemli adımların engellenmesi anlamındaki müdahaleler veyahut her türlü ekonomik anlamsız manevralar bunun birer örneğidir.
Irk ve İnançların Hegemonyası
İslam Tarihinde fethedilen ülkelerde kişilerin inançlarına sahip çıkılmış, her türlü dini mabede zarar verilmemiş ve hatta desteklenmiştir. İslam peygamberinin ifadesi ile Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur. Gerçek üstünlük takva iledir denilmiş. Yine insanlar tarağın dişleri gibi eşittir, üstünlük güzel ve hayırlı işler ve Allah’a itaat derecesiyledir denilmiştir. Yine Kur’an-ı Kerim’de aynı anlamda ırkların, kabilelerin birbiriyle tanışması, dayanışması için yaratıldığı, üstünlük taslaması için olmadığını ve niye üstünlüğün takva ile olduğu ifade edilmiştir.
Ama diğer dinlere ait ülkelerin işgalleri dini simgelerin ve inançların tamamen yok edilmesi üzerine kurulmuştur. Haçlı Seferleri bunlara en önemli şahididir. Kudüs’e tarih boyunca her üç dinin yaklaşımı buna en iyi örnektir. Yine Yahudilikteki üstün ırk ve üstün din anlayışı inanç hegemonyasına bir örnektir. İslam dini ilahi dinlerin son aşamasıdır. Yani tamamlayıcısıdır.
Kişilerin Hegemonyası
Günümüzde mesleklerin, kişilerin, grupların, siyasi anlayışların, cinsiyet farklılıkların bu manadaki ben en üstünüm anlayışı buna birer örnektir. Akademik yönüyle bölümlerde hocalarımızın benlik, üstünlük kavgası belki de önemli bir örnektir. Aslında üstünlük insanlığa, bilime ve ülkeye en iyi hizmet etmek değil midir? Üniversitelerde en iyi bilimsel çalışmayı yapmak, en iyi eğitimi verip geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizi yetiştirmekte değil midir? Bu konuda günümüz yaşamında yüzlerce örnekleme yapmanın mümkün olduğunu biliyoruz.
Doğruların, hakkın ve adaletin üstün olduğu bir dünya dileğiyle…