Hekim gözüyle on dört şubat üzerine kısa bir derleme yazı:
“Aşk hipotalamus tarafından algılanıyor” diye yazıyor kitaplar. İnsan “kim ve ne olduğuna bakmaksızın hiç prova yapmadığı ama bir yerlerde sakladığı elbiseyi aşık olduğunun üzerine giydiriveriyor” diye de devam ediyor yazılar.
Maşuğu görünce akıl devre dışı kalarak biyokimyasal süreçler hipotalamusa kalbi daha hızlı ve güçlü atmasına neden olan kimyasalları salgılattırıyor.
“Ben aşık olunca ve sonrasında hiç kaygı duymam, aşk bitince hiç öfke nöbetleri yaşamam, sürekli serotonin vb. hormonlar salgılar mutlu olurum ” diyenler kulübü üyeleri aşka sürekli abone olabilirler diye araştırmalar yazıyor.
Gene araştırmalar aşkın ortalama iki yıl içerisinde biteceğini ama eğer aşka eşlik eden sevgi oluşmuşsa devam edebileceğini ifade ediyorlar.
Sevgi ise daha kalıcı olup, emeğin, mantığın ve yaşamsal ahlaki kuralların ortaya çıktığı dönemleri kapsıyor diye araştırmalarda ifadeler geçiyor.
Lakin, “insanoğlu medeni olsa bile içgüdüleri her zaman ön plandadır. Özetle, aslında biz üreme duygusu ile âşık olmayız diye düşünmek” hatadır diye araştırmacılar ekliyor.
Aslında aşk ve sevgi testi son derece basit olarak yazılı araştırmalarda.
Sorulacak sorular şunlar” Ben sadece bir kişiye, canlıya, nesneye mi aşk veya sevgi duyuyorum?” “Diğerlerine ilgisiz miyim?” , “Hatta, düşmanımdır sana sevgi, ilgi gösteren mi? ” diyorum.
İkinci soru ise; “O zaman ben acaba bencil miyim? Ben bana mı aşığım da, karşımdaki maşuğun üstüne yıllardır nefsimde sakladığım aşk elbiseni giydirdim, aynada aslında kendime mi bakıyorum?” diye soruyorum.
Cevapları evet verdiğimizde biz ne olduğumuza dair teşhis koyamaya gönlümüz el vermese bile ne olmadığımıza dair bulguları kavrıyoruz.
Doğru cevabı yanlışları eleyerek de çoktan seçmeli soru sitilinde doğruyu bulmaya alışkın bir nesiliz çok şükür.
Bari hekim olarak reçeteyi de yazalım. Mevlana reçeteyi çoktan önümüze koymuş, ben repete edeyim:
Mevlânâ, aşka düşen nefs eşeğini hak yoluna sokabilmek için, tasavvufun en temel nefsi terbiye yöntemlerinden biri olan, “onun isteklerinin zıddını yapma”yı tavsiye etmektedir:
“Eşeğin (nefsinin) başını çek, onu yola sok! Doğru yolu bilen ve görenlerin yoluna sür!/Onu (nefsini) boş bırakma, yularını tut! Çünkü o, yeşilliğe (insani aşka, bencilliğe) gitmeyi pek sever./Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı, çayırlara doğru fersahlarca yol alır./Eşek, yol düşmanıdır; yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden, ona kul olan niceleri telef olup gitmişlerdir./Eğer yol bilmezsen, eşeğin dileğine aykırı hareket et! Doğru yol, o aykırı yoldur.” demiş.
“Mevlâna’ya göre aşk beşerî ve ilahi olmak üzere iki grupta mülahaza edilir. İnsan aşk yolunda olgunlaşır. Hatta, ilahî aşka girmeden önce insan beşerî aşkı tecrübe etmeli ve orada yoğrulmalıdır. Aşk yolu çileli bir yoldur” diye eklemiş. Ama her iki aşk da kalıcı ve emek yoğun sevgiye ulaşmadıkça nefis hala ham kalır.
Yok, ben aşıkken ve dahi aşk bittiğinde bile hiç gerilmiyorum. Hep mutlu oluyorum. Hiç kızmıyorum. Öfkelenmiyorum derseniz. Bu sefer siz yazın ben okuyayım dostlar.