Gülümseme estetiği ve gülümseme tasarımı, son yıllarda diş hekimliği eğitiminin en önemli konularından biri haline gelmiştir. İnsanı diğer yaratılmışlardan ayıran en önemli özelik gülümseme ve tebessüm olsa gerek. Atalarımızın “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” düsturunun belki ilk aşaması gülümsemedir. Türk sosyolojik düşünce akımının kurucusu Ziya Gökalp, daha 1924’te ruh sağlığı yerinde olan insanların tebessümle kendini belli ettiğini ve başarının tebessümle olacağını söylüyordu. Aslında, insan olmanın temelinde var olan bir duygu gülümseme.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları asistanlığımın ilk yıllarıydı. Sosyal Pediatri rotasyonunda olduğum sıralarda, acil nöbeti sonrası Sağlam Çocuk Polikliniğine geldiğimde Prof. Dr. Ufuk Beyazova ile karşılaştım. Her zamanki doğal gülümsemesi, zarafeti ve sıcaklığı ile nöbetin nasıl geçtiğini sordu. Anlattım işte, geçmiş gün. Murat dedi, sana çok önemli bir ipucu vereceğim dedi: Gülümse! Varsay ki yoğun bir nöbet geçiyor, gecenin 02’si geride kaldı. Baktın boşluk var, uyumak için asistan odasına gittin; tam yeni uyudun/uyuyamadın hemşire aradı. “Doktor bey, hasta var.” Hastayı gördün babasının kucağında. İşte tam o an gülümse, kendin için gülümse, kendini zorlasan bile gülümse. Karşındaki insanlar gecenin bu saatinde kendilerini gülümseyerek karşılayan birini görünce gerçekten gülümseyecek ve bir iyilik döngüsü kurulacak.
Gerçekten, bu nasihati hiç unutmadım. Onun gibi olamasam da asansörde karşılaştığım insanlara, katta oturan hastaya kadar herkese gülümsemeye çalıştım. Geçenlerde koridordaki çocuklara, bekleyenlere küçük takılmalarla giderken beraber çalıştığımız bir arkadaşım “abi, muhtar adayı mı olacaksın?” diye şaka yaptı. Hayır, Ufuk Beyazova olacağım dedim içimden. Çocuk muayene ederken çocuğa güven vermeyi, bir yeni anne ya da babanın acemilik ve heyecanını anlamayı ondan öğrendim. Bir çocuğun her hastaneye gelişinin aşılama için veya tanı konmamış hastalığının yakalanması için fırsat olduğunu ve bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini de ondan öğrendim. Fizik muayenenin içinde anne babanın nasıl gözlemlenmesi gerektiğini ondan öğrendim.
Yıllar önce Medimagazin’de yapılan söyleşide Ufuk Hoca’ya soruyorlar: Branşınızda kendinize örnek aldığınız birisi var mı?
“Her zaman benzemeye çalıştığım, saygı duyduğum birçok hocam oldu ama Prof. Dr. Nusret Fişek’in yeri başkadır. İnsan sevgisini, demokrat olmayı, halkın yararına hekimlik yapmayı, tarafsızlığı, haksızlıklara direnmeyi, yanımda çalışanları desteklemeyi ondan öğrendim” diyor**. Ben de Ufuk Hoca’ya benzemeye çalıştım. Sadece insan sevgisi değil, tüm canlıları derinden sevmeyi onda gördüm. İzlediği, kuzey ülkelerinden birinde çekilen belgeselde balıkçıların balıklara davranışı nedeniyle balık yemeyi terk eden biri Ufuk Beyazova.
Şükrü Hatun (Prof. Dr.) abi bir yazısında der ki “Dr. Ufuk Beyazova, benim gibi birçok hekimin, öğretim üyesinin yaşamında destekleyici, heveslendirici, düzeltici, esinleyici bir rol oynamıştır” ***. Bunu, belki de en iyi yaşayanlardan biri benim. Sosyal pediatride çalışırken onun tarafından onaylanmak ödül gibi gelirdi bana. Ayda bir yapılan sosyal pediatri toplantılarında benim de fikirlerimi söylemem, bilgimi göstermem için teşvik eder, konuşmaya çekerdi. Benim için o toplantılar bayram günü gibi olurdu. Anadolunun ortasından, Niğde’den gelmiş gence özgüven ancak böyle verilirdi herhalde. Pediatri asistanlığımın son senesinde başasistan iken, dönem V sosyal pediatri stajının sınav değerlendirmesini yaparken eskinin bazı sert mizaçlı hocalarından bile beni üzmesinler diye öne çıkardı. Ben, Gazi Üniversitesinden ayrıldıktan sonra her görüşmemizde tek tek eşimi çocuklarımı sorardı, asla hiçbir ayrıntıyı unutmazdı. Sosyal pediatride bir çocuğu boyunu ölçerken beni fotoğraflamış, sonra ulusal bir kongrede sunuma koymuştu. Benim hayatımdaki en büyük ödüldü belki o resim.
Anadoluyu çok iyi tanıyordu Ufuk Hoca. Nusret Fişek’i, Ceyhun Atıf Kansu’yu belki ilk olarak Ufuk Hoca’dan öğrendim. Her konuşması “Türkçe güzel, duru bir şekilde zorlanmadan, abartısız olarak nasıl konuşulur dersi” gibidir. Sadece hekimliğimde değil, öğretim üyeliğimde de ona öykündüm. Onun gibi konuşmaya, asistana ya da öğrenciye onun gibi davranmaya çalıştım. Kuralım çok basit; Ufuk hoca olsa ne der?
Biliyorum, hocam UFUK BEYAZOVA olunmaz, mevla öyle yaratır ama olsun; ben sizin gibi olmaya çalışacağım hep. Emekli hocalık hayatınızda sağlık ve uzun ömür dilerim.
Kaynaklar
*Haydar Seçkin Çelik, Türkiye’de Kültür Devrimi Üzerine Mikro Bir İnceleme: Gökalp’in “Tebessüm İnkılabı” Ya Da Tebessümden İnkılap Olur Mu? Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2015 Bahar (22), 87-98
**https://www.medimagazin.com.tr/academics/tr-prof-dr-ufuk-beyazova-75-0-49.html
***Prof Dr Şükrü Hatun, https://www.birikimdergisi.com/guncel/547/gerekeni-yapan-dr-ufuk-beyazova
2 yorum
Biz de Prof Dr Murat Elli hocamız olamasak da dediklerini aklımızda tutarak yapacağız mesleğimizi. Gülümseme döngüsü hep devam edecek ?? insanın hocası babası gibi olur mu? Evet olur cevabının somut hali Prof Dr Murat Elli?
Teşekkür ederim. Tum Medipol Pediatrinin çocuğu, çocuk onkolojinin gururu ve evimizin kızı oldun. Hep böyle kal.