Hekimlere yönelik şiddet olayları hâlâ devam etmekte ve bunlarla bağlantılı olarak da hekimlerin çalışma koşulları, hekim ve hasta hakları gündeme gelmektedir. Ancak olayların meydana gelmesindeki etkenlerin ortadan kaldırılmasında etkili adımlar atılmamaktadır.
Hekim hakları; hekimlerin görevlerini yapmak ve bundan maddi, manevi, doyum sağlamak biçiminde özetlenebilir. Bu tanım her ne kadar yetersiz gibi görünüyorsa da aslında geniş bir içeriğe sahiptir. Çünkü buna göre; hekimin mesleğini belirli ölçütler doğrultusunda yerine getirerek hastasını tedavi ve hoşnut edebilmesi için gereksinim duyulan tüm olanak ve koşulların onun hizmetine sunulması beklenir. Bunlar; uygun fizik yapı, doğru tanı konulmasında vazgeçilmez bir yere sahip olan cihazlar, araç-gereçleler, laboratuvarlar ve nitelikli ve nicelikli üyelerden oluşan sağlık ekibi olarak sıralanabilir. Ayrıca sayılanlara ek, hastanenin yatak kapasitesi ve günlük poliklinik hasta sayısı ile orantılı hekim bulundurulması da göz ardı edilmemelidir. Bilindiği gibi bunların hepsi hekimin başarısını yakından etkileyen unsurlardır. Hekim bunlar olmadan görevleriini yerine getiremez. Hekimin çalışma hakkının kendisine tesliminde sadece bu sayılanlarla yetinilmemelidir.
Bugün, hastaya karşı sabırsız ve aceleci davranılmasında hekimin uzun çalışma saatleri sırasında yeme, içme ve dinlenme gibi insani gereksinimlerinin yeterli ölçülerde karşılanamıyor olmasının katkısı yadsınamaz. Bu yüzden hastane inşa edilirken; hekimin çalışma plan ve programları yapılırken; çalışma ve dinlenme odası hazırlanırken tüm bunlar da göz önünde tutulmalıdır.
Hastanelerde hekim ile hasta ya da hasta yakınları arasındaki anlaşmazlıkların, hekimin elinde olmayan nedenlerle aksattığı görevlerinden ve iletişimsizlikten kaynaklandığı gözlemlenmektedir Yıllar önce okuduğum yabancı bir kaynakta, hekimlerin hastaları ile iletişim kurabilmeyi ancak muayenehane açtıktan sonra öğrendiklerinden söz ediliyordu. Gözlem, deneyim ve yakınmalar da bu savı destekler gibi görünmektedir. Çünkü daha önce hastası ile iletişim kuramayan hekim, muayenehanesini açtıktan sonra hastalarını misafirini ağırladığı gibi özenle karşılamakta ve onunla iletişim kurabilmek için zamanını ona göre planlamakta, bu nedenle de onu doyuma ulaşmış olarak uğurlamaktadır. Ayrıca diğer hastasını almadan önce ona ilişkin bilgileri gözden geçirerek iletişim ortamı hazırlamakta ve hastasına sorduğu sorularla hasta-hekim arası güven duygusunu pekiştirmektedir. Böylece hekim muayenehanesine gelen hastasını hoşnut etmek için gerekenleri yapmaktadır. Ne var ki sağlık kurumlarında çalışma hakkının kullanılabilmesi için hazır edilmesi gereken koşul ve olanaklar, hekimin değil kurumların inisiyatifindedir. Bunu bilmeyen hasta, herhangi bir sorun çıktığında, elindeki olanaklarla görevini en iyi biçimde yapmaya çalışan hekimi sorumlu tutmakta ve onun hak etmediği kabul edilemez davranışları kendisine yöneltmektedir. Bu durumda doğal olarak hastasına yoğunlaştırılması gereken dikkatinin başka tarafa çekilmesinin verdiği rahatsızlıkla hekimin soğukkanlılıkla davranması beklenemez. Ayrıca hekimin işini güçleştiren bu tür rahatsızlıklar hastaya yapılması gereken girişimleri de büyük ölçüde etkileyebilir. Oysa hekim, hasta ya da hasta yakınının çabaları, hastalığın bir an önce iyileşmesine odaklanmalıdır. Bu çabaların başında taraflar arasında etkili ve sağlıklı iletişim kurulması gelmektedir.
Olayları meydana gelmeden önlemenin yollarından birinin toplumun hekimlerin çalışma koşulları hakkında bilgilendirilmesi olduğu düşünülebilir. Ancak bunun toplumda hekime empati uyandırmaktan öteye geçmesi beklenemez. Kaldı ki, empati yapması gereken konumda olan hasta değil hekimdir. Bu nedenlerle ülkenin hekim sayısının gereksinimler doğrultusunda hesaplanması, ülke genelinde eşit dağılımı, hekimin çalışma hakkını kullanabileceği koşul ve olanakların bir an önce sağlanmasından başka çare olmadığı ortadadır. Bunlar sağlanmadığında hekime karşı şiddetin önüne geçilebileceği düşünülmemelidir.