Tıp etiği ilkelerinden sadakat ve dürüstlük doğaldır ki hekimde olması gereken ve olmazsa olmazlar arasında yer alan özelliklerdir. Ancak bu nereye kadar gidecektir?
Hekim, hastalarıyla ilişkilerinde onlara sadık kalmalı ve hastasının hastalığını sonuna kadar izlemeli ve sadık bir dostu olmalıdır. Eğer hekim hastasının tedavisinde ve onun hastalığını izlemede verdiği sözleri tutar ve ona sadık kalırsa sadakat ilkesini yerine getirmiş olur. Dürüstlük ilkesine göre hekim, hastanın karşısında tamamen dürüst, sözüne inanılan ve güven duyulan bir kişi olmalıdır. Hekim, hastasını aldatmamalıdır. Hastalığın gidişi kötü bir durum gösteriyorsa hastaya direkt olmasa da dolaylı olarak söylenmesi gerekir. Bu söyleyiş uygun, ılımlı ve umut verici bir şekilde olmalıdır. Ancak durumun hastanın yakınlarına söylenmesi gerekir. Çocuk hastalarda ise çocuklara hastalığın kötü gidişi söylenmez. Ancak çocuğun yakınının bilmesi gerekir.
Uzun yıllar tıp etiği ile ilgili yasalar dürüstlük ilkesine yer vermediler. 1980’de Amerikan Tıp Birliği bu konuya çok basit bir şekilde değindi. Ancak bugün dürüstlük ilkesi sağlık alanı çalışanlarının uyması gereken önemli bir değer olarak karşımıza çıkar. 19. yüzyılda Henry Sidgwick bu konu hakkında şöyle yazar: “Dürüstlüğün başlı başına bir ilke olduğu konusunda tam bir sonuca varılmış değildir”. Çağdaş felsefeci G.J.Warnock dürüstlüğü, başlı başına bir etik ilke olarak kabul etmektedir. Dürüstlük ilkesi, yararlılık, zarar vermeme ve adalet ilkeleriyle aynı değerdedir. Nitekim, birçok araştırıcı, hekimin özerkliğe saygı, sadakat, yararlılık ilkelerine bağlı kalarak, hastaya saygılı olabileceğini bildirmektedir.
Dürüstlük, vicdanlı olmanın sonucu olarak ortaya çıkar ve hekim-hasta ilişkisinin en büyük dayanağı dürüstlük ilkesidir.
Hekim hasta ilişkisinde hekimin dürüstlük ilkesine uyması, bazı nedenlerden gereklidir .
1. Dürüstlük, saygıya dayanır. Eğer bir hekim hastasına hastalığı hakkında gerçek bilgiler verirse ve bu konuda dürüst olursa hastanın onayı gerçekçi bir temel üzerine oturur. Hastaya gerçekler, anlayabileceği bir şekilde bildirilirse özerk bir karara varır. Bu bakımdan hekimin bilgilendirmede doğruları veren ve hastasına dürüst davranan bir kişi olması gerekir.
2. Eğer hekim hastasına karşı sadık olur ve sözünü tutarsa dürüst bir insan olarak kabul edilir.
3. Hekimlerle hastalar arasındaki güvene dayalı ilişkiler iyi bir birliktelik için gereklidir. Dürüstlük ilkesi, hekim ile hastası arasındaki güveni kuvvetlendirir. Eğer hekim hastasına karşı yalan söylerse ve gereken açıklığı göstermezse saygısızlık belirir ve güven ilişkisi sarsılır. Bazı zorunlu durumlarda dürüstlük ilkesi hekim tarafından az miktarda zedelenebilir. Örneğin bir hastaya kötü bir hastalık hakkında tam bilgi vermek onun moralini bozacağından hekim kısmen dürüst davranmayabilir. Ancak bu durumda en azından hastalığın prognozu anlatılmalı ve hastalığın tam adı verilmeden tedavi yöntemleri belirtilmelidir. Dürüst olmama, bazen hastalığın ilerlemesine veya ölüme neden olabilir. Örneğin serviks kanserinden ölen bir kadının yakınları eğer hekim bazı testlerin uygulanmamasının risklerini hastaya anlatmazsa hekim hakkında dava açabilir. Çünkü hekim hastasına Pap testini uygulamama risklerini söylememiştir. Hasta bu testin uygulanmasını devamlı olarak reddetmektedir. Eğer hekim bu testin uygulanmasının sakıncalarını bildirseydi, hasta da bunu kabul edecek ve erken tanı ile hastalık tedavi edilebilecekti. Burada hekim dürüstlük ilkesine uymamıştır.
Dürüstlük ilkesine uyan bir hekim, hastanın kendisinin vereceği kararların gerçekçi olmasını sağlayacaktır. Son yıllarda hekimlerin büyük bir kısmı kanser tanısı konan hastalara bu gerçeği bildirmeye meyillidirler. 1961’de hekimlerin büyük bir kısmı kanser tanısını hastaya bildirmiyordu. 1979’larda ise hastaya uygun bir dille kanser olduğunu bildirmek, normal bir durum olmaya başladı. Günümüzde ise kanser kelimesi eskiden olduğu gibi korkulan bir kelime olmaktan çıkmakta ve bu hastalığın tedavi olanakları arttıkça diğer hastalıklarda olduğu gibi hastayı dürüst bir şekilde bilgilendirme yapılabilmektedir. Bunun nedenleri arasında, birçok kanser çeşidini tedavi edebilme olanağı, hasta haklarının daha belirgin duruma gelmesi, kanser hakkında değişen sosyal fikirler, hastanelerde ekip çalışması yapılması, hatalı uygulama korkusu, gibi konular vardır. Bu arada iletişim araçlarının artması, bu hastalık konusunda insanların bilgilendirilmesi ve eğitim almış insan sayısının artması da kanser tanısının hastaya bildirilmesinin gerektiğini ortaya koyar. Yine aileler, hastanın tehlikeli bir hastalıkla ilgili bilgiyi kabul edip etmeyeceğine yardım edebilirler. Eğer hasta, hastalık hakkında bilgilendirilmesini istemiyorsa bu konuda özerk kabul edilir. Ancak hastalığın riskleri varsa ve bu konuda yapılacak tedaviler konusunda bilgi vermek gerekiyorsa hastaya zararlı olmama ilkesine dayanarak korkutucu olmayan bir dille ve umut verici sözlerle bu bilgi verilir. Son yıllarda hastaya bilginin, ailesi yoluyla değil de direkt hekim tarafından verilmesi de kabul edilmektedir.