Tıp fakültesine ilk başladığımız günlerdi. Bir hocamızdan, “Hekimlik saygın, ama zor bir meslektir. Geceniz gündüzünüz olmayacak, tatil-mesai bilmeyeceksiniz. Bazen yemeğe-içemeye bile zaman bulamayacaksınız. Uykusuz gecelere de alışın. Bu ritme ayak uyduramayacak olan varsa, yol yakınken dönsün” şeklinde bir nutuk dinlemiştik. O günlerde, bu tür konuşmaları biraz abartılı buluyordum. Ne var ki, bugün çalışma tempoma baktığımda, bunların az bile kaldığını söyleyebilirim.
Gerçekten, “hekimler kadar yoğun ve yıpratıcı bir iş yükü altında olan başka bir meslek grubu daha var mıdır” bilemiyorum. Hekim, yılın 365 iş günü, günün 24 saati hizmete hazır kabul edilir. Önceden tanıyalım-tanımayalım, bizim görev alanımızda olsun-olmasın, dara düşen her hasta, hekimin kapısını kırarcasına yumruklama veya telefonunu acı acı çaldırma hakkını, kendinde görür. Üstelik gecenin üçünde-dördünde kapıyı ya da telefonu açmakta biraz gecikirseniz, size tepki gösterirler. Uyanıp, elinizi yüzünüzü yıkamak veya üzerinize bir kıyafet almak için bile, size zaman tanımazlar. Oysa çocuğunuz, örneğin öğretmenini gecenin ikisinde telefonla arayıp, çözemediği matematik sorusunu sorabilir mi?
“Ne yapalım, hekimlik mesleğinin gereği budur” deyip geçemeyiz. Çünkü, hekimlerin çalışma koşulları, sadece onları ilgilendiren bir durum olmayıp; hasta güvenliğiyle de çok yakından ilgilidir. Eğer bir hekime, kaldırabileceğinden daha fazla bir iş yüklerseniz, hizmet verdiği hastalarına olması gerektiği ölçüde yararlı olamayabilir. Daha da kötüsü, istemediği halde hastasına zarar verebilir.
Hekimler acıkmayan, susamayan, yorulmayan süper varlıklar değillerdir. Hekim de, diğer insanlar gibi kendine zaman ayırmak, dinlenmek, gezmek, eğlenmek ister. Eşiyle, çocuklarıyla, arkadaşlarıyla, sevdikleriyle beraber vakit geçirmek ister. Hekimler de arada bir televizyon izler, sinemaya gider, roman okur, tiyatroya gider. Hekimi, haftada yedi gün, 24 saat göreve hazır varsaymak, insafla bağdaşmadığı gibi gerçekçi de değildir. Kimse, hekimden bunu beklememeli.
Ne var ki, ülkemizde birçok ilçe veya küçük illerde, sahasında tek uzman olarak çalışan meslektaşlarım, çok kötü koşulları paylaşıyor. Hafta içi mesai saatlerinde, her kamu görevlisi gibi poliklinik hizmeti veriyor. Ama bunun yanında, gece-gündüz, hafta içi-hafta sonu demeksizin çağrıldığı her vakaya koşuyor. Bir kez olsun, telefon çağrısı almadan akşam yemeğini tamamlayamayan; bir dost meclisinde, kesintiye uğramadan arkadaşlarıyla birlikte olamayan; yarıda kesmeksizin, bir hafta sonu keyfi yaşayamayan bu meslektaşlarımın yaşadıklarını, maalesef ne hastalar ne de yöneticiler görememektedir.
Hekim sayısının azlığı veya coğrafik dağılımdaki yetersizliğin ortaya çıkardığı sorunlar, zor koşullarda ve mahremiyet bölgelerinde görev yapmayı kabul ederek, özveriyle çalışan hekimlere fatura edilemez ve edilmemelidir. Elbette, hekimlik özveri isteyen bir meslektir. Elbette, hastaların sağlığı öncelikli kaygımızdır. Fakat, asıl olarak bundan dolayı, hekimin çalışma koşullarının düzeltilmesi gerekmektedir. Örneğin ben kendi adıma; eğer hasta olsam, günde 70 hastaya poliklinik hizmeti veren bir hekime muayene olmak; gece acil ameliyata girip 4-5 saat çalışmış uykusuz bir cerraha ertesi gün ameliyat olmak istemezdim. Hafta sonu tatil yapamamış; öğle yemeğini yiyememiş bir hekimin benim sağlığımla ilgili doğru bir karar vereceğinden de emin olamam.
Sorun sadece uzmanlarla sınırlı değil. Bu konuda en fazla mağdur durumda olan ve sesleri de çıkmayan kesim, kuşkusuz uzmanlık öğrencileridir (asistanlar). Günaşırı nöbet; nöbet arkası mesaiye devam etme; belirsiz işe başlama ve işten ayrılma saatleri, asistanlarımızın kanıksadıkları bir durum. Gerçi burada, eğitim komponenti göz önünde bulundurularak, daha esnek davranılabilir. Ama bu esnekliğin de, mutlaka makul bir sınırı olmalıdır. İlgili departmanın çalışma düzeni ve eğitim programına göre, içerisi farklı şekillerde doldurulabilen bir çerçeve hazırlanmalıdır.
YÖK, Sağlık Bakanlığı ve hekim örgütleri, ülke çıkarları paydasında bir araya gelip, hekim sayısının yeterli hale getirilmesi; hekim dağılımında dengenin sağlanması; hekim sayısının yetersiz olduğu alanlarda çalışan hekimlerin aşırı iş yükünden korunmaları; eğitim hastanelerinde asistan kadrolarının rasyonel gerekçelerle belirlenmesi ile birlikte bu ünitelerdeki uzman ve diğer öğretim elemanı kadrolarının ihtiyaca cevap verecek hale getirilmesi hususlarında uzlaşmalıdırlar.
Avrupa ülkelerinde, hekimlerin maksimum çalışma saatleriyle ilgili düzenlemeler gündemdedir. Belirli bir geçiş süresi sonunda, hekimlerin haftada en fazla 48 saat çalıştırılması; her 24 saatte, en az 11 saat kesintisiz dinlenmeleri; haftada en az 24 saat tatil yapmaları; yılda en az 4 hafta maaşlı izin kullanmaları ve gece çalışmalarının en fazla 8 saat olması öngörülmektedir. Ancak birçok ülke, henüz bu hedeflere oldukça uzaktır. Geçiş periyodunda maksimum 58-52 saatlik haftalık çalışma süreleriyle kademeli bir düşüş önerilmektedir. Umarım, öngörülen bu insani koşullar en kısa zamanda hayata geçer.