Sağlık sektörü, öncelikli ve ağırlıklı olarak yetişmiş/uzman insan gücüne dayanır. İyi mesleki eğitim almış; insani ve etik değerlerle donanmış; moral-motivasyonu yüksek; yeterli sayıda sağlık çalışanı, sağlık hizmetlerinin istenilen hedeflere ulaşması için lokomotif unsurdur. Her ne kadar, eskiden olduğu gibi sadece hekim tarafından değil, çok sayıda farklı uzmanlarca birlikte üretilen bir ekip hizmeti olsa da; sağlık hizmetinin sunumunda hekimin öncelikli rolü söz konusudur. Bu bakımdan sağlık hizmetlerinin planlanması, yürütülmesi, değerlendirilmesi ve geliştirilmesinde hekim vazgeçilmez bir rol sahibidir.
Son yıllarda hekim sayısının azlığı-çokluğu tartışıla gelmektedir. Hekim örgütleri, “ülkemizde hekim sayısının yeterli olduğu, sayının asla artırılmaması; tıp fakültelerine giderek daha az sayıda hekim alınması; yeni tıp fakülteleri açılmaması” yönünde görüş bildirip, hekim enflasyonundan, hekim işsizliğinden söz etmektedirler. Diğer yandan Sağlık Bakanlığı hekim sayısının yetersizliğinden yakınarak, en kısa zamanda hekim sayımızın iki katına çıkarılması lüzumundan bahsetmektedir.
Eğer bir konuda yeterli bilgi yoksa tartışma bitmez. Bilginin olmadığı yerde, yorum devreye girer ve sonu gelmeyen münakaşalar sürüp gider. Ülkemizde sağlıktaki insan gücüyle ilgili durum nedir? Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yer alan diğer ülkelerde durum nasıldır? Bu konuda önceden elimizde net veriler yoktu. Ancak Sağlık Bakanlığı (SB) ve YÖK, Mart 2008’de Türkiye Sağlık İnsangücü Durum Raporu’nu yayınladılar. Aslında SB, çalışmaya 2006 yılında başlamış. Ne var ki, YÖK’ün işbirliği yapmaması nedeniyle, Rapor –gecikmeli olarak- ancak 2008 mart ayında yayınlanabilmiş. Bugün Sağlık Bakanlığı, Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü bünyesinde Sağlık İnsan Gücü Planlaması Daire Başkanlığı bulunuyor. Bu ekip, öncelikle ülkedeki mevcut durumu tespit eden bir çalışma yapmışlar. Buradan yola çıkarak, bundan sonrası için planlamalar yapmak, yani 10-20 yıl sonrası için projeksiyonlar yapabilmek mümkün. Bugüne kadar bu çalışmaların yapılmamış olması, ne kadar düşündürücü.
Bu raporda yer alan verilere göre Türkiye’de aktif olarak çalışmakta olan hekim sayısı: 103bin177. Bunların 30bin 662’si pratisyen hekim olarak çalışıyor. Buna göre Türkiye’de 100bin nüfus başına düşen hekim sayısı: 146,14. AB üyesi ülkelerde bu sayı ortalama 317,75. AB üyesi ülkeler dışındakileri içine alan Avrupa bölgesi ortalaması ise 338,12.
Söz konusu rapora göz attığımızda çok çarpıcı rakamlarla karşılaşıyorsunuz. Mesela: 1986-1987 öğretim yılında 2007 öğretim üyesine sahip 21 tıp fakültemize 5bin99 öğrenci alınırken; 2006-2007 Öğretim Yılında aktif eğitim veren Tıp Fakültesi sayımız 47 ve öğretim üyesi sayısı da 8bin512 olmuş. Oysa bu yıl alınan öğrenci sayısı 5bin117. Bu 20 yılda öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 14,8’den 3,9’a düşmüş. Peki “Bu konuda olması gereken ne?” diyecek olursanız, aynı raporun 31.sayfasındaki Tablo.6’ya bakmanız gerekiyor. Örneğin: Almanya’da bir tıp fakültesi öğretim üyesi başına düşen öğrenci oranı 22,5; İspanya’da 14,4; İtalya’da 11,8; Fransa’da 10,8; Slovakya’da 7,3; Slovenya’da 6,0; Finlandiya’da 5,1; Daimarka’da 4,2. Doğal olarak bir ülkede kaç hekime gerek olduğu, ülkenin nüfus verileri (yaş dağılımı, eğitim düzeyi, kırsal-kentsel nüfus oranı, vb…) kültürü, ekonomik-kültürel gelişmişliği, sağlık hizmetlerine erişim gibi birçok faktörle ilişkili olarak değişiyor. Ancak ne kadar değişirse değişsin, bu veriler ülkemizdeki tabloyu daha iyi görmemize ve ayağı yere basan değerlendirmeler yapmamıza olanak sağlıyor.
Sonuç olarak, Türkiye’de hekim sayısı oldukça az. Son yıllarda sağlığa erişimin yaygınlaşması ve kişi başı hekime başvuru sayısının artmasıyla, hekim yetersizliği kendisini daha fazla hissettirecek gibi görünüyor. Ancak Türkiye, daha fazla hekim yetiştirmek için gereken eğitim potansiyeline sahip görünüyor. Öğretim üyesi yanında eğitim için gerekli olan amfi, derslik, laboratuvar ve hasta yatağı azlığı gibi diğer öğeler ise, daha kolay elde edilebilecek koşullar. Üstelik, Sağlık Bakanlığının, elindeki hastaneleri tıp fakülteleriyle afiliye etmeye hazır olduğunu ve bu niyetini uzun zamandan beri YÖK’e ilettiğini de biliyoruz. Böyle bir anlaşmayla, tıp fakülteleri çok kısa bir zamanda, ek kaynak harcamadan, daha fazla hekim yetiştirmek için gereken altyapı ve fiziksel donanımla; uygulamalı eğitim için yeterli sayıda hasta da temin edebilirler. Yeter ki, iyi niyetle ve sağ duyuyla ülke çıkarları öncelenerek yola çıkılsın.