Sağlık denildiğinde akla, öncelikle hasta, hastalık, hastane ve hekim gelir. Bu nedenle “sağlık hizmetlerinin kalitesi neye bağlıdır?” ya da “sağlık sorunlarımız nedir?” dediğimizde de verilen cevapların büyük kısmı bu isimlerle ilgilidir.
Hipokrat’tan bu yana hekim-hasta ilişkisi, hastalık ve sağlık denkliğinde kurulmuş ve bu denkliği bozan, hasta sayısındaki artış, hastane sayısının yetersiz oluşu ya da hekim sayısındaki azalış, temel sorun olarak algılanmıştır. Siyasi iktidarı elinde bulunduranlar başta olmak üzere çoğu kurum ve kuruluşlar ile yetkili kişiler bu yanlışı, hep doğru olarak savunmuştur.
Sağlık Bakanlığının sitesinde verilen istatistiksel verilere baktığımızda, 2003 yılı itibariyle ülkemizin nüfusunun 70 milyon olduğu, 93.200 hekimimizin olduğu ve 748 kişiye bir hekim düştüğü görülmektedir. Mevcut hekimlerin 33.750 si uzman hekimdir. Bu verilere bakarak 2006 yılı itibarı ile yaklaşık bir rakamla 700 kişiye bir hekim düştüğü söylenebilir. Her ne kadar bu rakam, Sağlık Bakanlığı tarafından yeterli görülmese de kanaatime göre hiç de küçümsenecek bir rakam değildir.
Yine Sağlık Bakanlığının sitesindeki diğer verilere baktığımızda uzman hekim artış oranı %12.9, pratisyen hekim artış oranı %18.3 iken, ebe-hemşire sayısındaki artış oranının %4.3’te, anestezi teknisyeni artış oranının %2.5’te kaldığını görmekteyiz. Röntgen teknisyeni artış oranı -%2.1, laboratuvar teknisyeni artış oranı ise -%2.1’dir. Sağlık hizmetlerinin bir ekip işi olduğu asla unutulmamalıdır. Eğer temel hedef olarak hekim sayısını arttırmayı düşünürseniz, sağlık hizmetlerinin nicelik ve nitelik yönünden iyileşmesini sağlayamazsınız. Sağlık hizmetlerinde hekimin rolü ne kadar önemli ise, ebenin, hemşirenin, röntgen teknisyeninin, anestezi teknisyeninin de rolü o kadar önemlidir. Çünkü, çok sevdiğim bir ifadeyle; bir zincir, en zayıf halka kadar güçlüdür.
Eğer, sevk zincirini ortadan kaldırmak suretiyle sağlık ocaklarının aktif olarak kullanımını sağlayamıyorsanız, 5773 sağlık ocağınızın 713’ünde (%12.4) hekim yoksa, altı yıl tıp eğitimi almış hekime, tüm öz güvenini ortadan kaldıracak “pratisyen” sıfatını ekleyerek, tıp diplomasını tıpta uzmanlık sınavına girebilmek için bir belge durumuna düşürüyorsanız, ne kadar tıp fakültesi açarsanız açın, ne kadar “pratisyen hekim” yetiştirirseniz yetiştirin ülkemizin sağlık sorununu çözemezsiniz.
Genel bütçeden alınan %2.4’lük payın %40’a yakınını tedavi hizmetlerine ayırırsanız, koruyucu hekimlik hizmetlerini gazetelerin magazin sayfalarına bırakırsanız Türkiye’nin sağlık sorunları çözülemez.
Türkiye’nin sağlık sorunlarının çözümlenmesinde en önemli açmazı, AŞIRI NÜFUS ARTIŞIDIR. Bölgesel olarak çok büyük farklılık gösteren yıllık nüfus artışı, ülkemiz için ortalama %1.6’dır. Yani 70 milyonluk nüfusumuz yılda 1.120.000 kişi artmaktadır. Böyle bir artışta yılda 1600 hekime ihtiyaç vardır. Hekim sayımızı, Avrupa ülkeleri ile ya da komşularımızla kıyaslarken, nüfus artış hızımızı da kıyaslarsak sorunun çözümü daha gerçekçi olur kanısındayım.