Son dönemlerde, gerek hekimler ve gerekse sağlık sistemi işletimi hususunda bir çok yenilik ve düzenleme yapılmaktadır. Muadil ilaç probleminden tutun da, yabancı hekim çalıştırılması ve hekimlerin mesuliyetlerine varıncaya kadar bir dizi düşünceler, planlar, programlar, yönetmelikler ve kanunlar uygulamaya konulmaktadır. Çok doğal olarak da, bu hususlarda çeşitli mahfillerde, ilgili ilgisiz bir çok kurum, kuruluş ve şahıslar tarafından tartışmalar ve eleştiriler yapılmakta ve yazılıp çizilmektedir. Ben bu makalemde, üzerinde yeteri derecede durulmadığı kanaatinde olduğum, hekimlerin sorumluluk sigortası hususuna değineceğim.
Evet, hekimlerin bir çok yetki ve sorumlulukları bulunmaktadır. Yetki sorumluluğu, sorumluluk da, yetkiyi gerektirir. En azından öyle olmalıdır. Davul başkasının sırtında, tokmak bir başkasının elinde olmamalıdır. Kurumlar çalıştırdıkları kişilerden sorumlu oldukları gibi, onlara bir anlamda kefil de olmalıdır. Kefil olamadıklarını da, bünyelerinde bulundurmamalıdırlar. Kefil olduklarının hatalarını tespit ettiklerinde, gerekli işlemlerin yapılması ve o personelin çalışma şartları ve maaş düzenlemeleri yeniden yapılandırılmalı, ya da şahsa bir başka kuruluşta iş bulabilmesi için imkan tanınmalıdır. Dünyada bu sistemin işletildiği, bir çok modern, medeniyet seviyesi yüksek ve refaha ulaşmış ülke bulunmaktadır.
Son hukuki içtihatlar çerçevesinde, bir kurumda çalışan hekim, her ne surette olursa olsun, kusurundan, hatasından(!) veya komplikasyonlardan dolayı tazminat davası ile karşı karşıya kaldığında ve mahkum edildiğinde, tazminat hekime rücû ettirilmektedir. Hekimleri düşman gören zihniyet, hemen faaliyete geçerek, “Ne koparırsam kardır” düşüncesi ile mahkemelere müracaat ederek tazminat davaları açmaktadır. İhtisaslaşan avukatlar da bu konunun tuzu biberi olmaktadırlar. Hasta dosyalarında, ameliyat notlarında, progreslerde, anestezi zabıtlarında ve hasta tedavi şemalarında en ufak bir eksiklik yada açık yakaladıklarında, tazminat talebi yoluna gitmekte, hatta bunu bir tehdit unsuru olarak da kullanmaktadırlar.
Ne ameliyat ücretinin belirlenmesinde, ne tedavi masraflarının tespitinde hiçbir görüşü alınmayan hekim bizzat mahkum edilmektedir. Hekimin yaptığı ameliyattan veya uyguladığı tedaviden kurumun elde ettiği geliri, hiç ilgisi olmayan kişilere bile, kendi kararları çerçevesinde dağıtan kurumlar, tazminata mahkum olan hekimin, sanki o tedavinin veya ameliyatın ücretini o hekim belirlemiş ve almış gibi, haklarına sahip çıkmaması, gerekli önlemleri almaması ve onu kaderi ile baş başa bırakması asla kabul edilemez. Maalesef, halen tazminata mahkum olan bir çok meslektaşımız bu problemlerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bütün bunlar, hekimleri, defansif tutum ve davranış içerisine sokmada çok önemli faktör olmaktadır. Medimagazin Gazetemizin bildirdiğine göre, Türkiye genelinde yapılan bir ankette, defansif tedavi ve cerrahinin yüzde 75’ler seviyesine çıktığı belirtilmektedir. Bu problem en kısa sürede, mutlaka, kesin olarak çözümlenmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Hekimler, özellikle de cerrahlar, halen çok büyük bir risk altındadır. Bu nedenle de, ameliyat yapma şevk, heyecan, arzu ve istekleri kırılmaktadır. Hele yüksek riskli ameliyatlar yapan cerrahlar, nerede ise, hastanın ya da sahiplerinin, ameliyatı kabul etmemesini ister duruma düşmektedirler.
Bu nedenle, hekimler çalıştıkları kurumlarca sigorta ettirilmelidir. Otomobil kasko sigorta sisteminde olduğu gibi, komplikasyonu az, tazminata mahkum edilmeyen hekimler, mahkum olanlara oranla daha farklı bir maaş sistemi ile çalıştırılmalı, yani, başarı mükafatlandırılmalı, hata da cezalandırılmalıdır. Ancak hekim asla yüz üstü bırakılmamalıdır. Sorunları çözmekten çok, ertelemek, halının altına süpürmek, çözer gibi yapmak, oyalamak, eyyamcılık, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, ben süremi kazasız belasız geçireyim, koltuk ve makam her şeyden kıymetli ve kutsaldır, kimse ile kötü olmayayım, arkamdan kimse laf etmesin, ne şiş yansın ne kebap, bana ne, neden ben şövalyelik yapayım, her kese mavi boncuk dağıtayım, ne haliniz varsa görün ve Namdar Rahmi Karatay’ın şiirinde ifade ettiği gibi “…bNe derlerse he, deyip her ay al maaşını” felsefesi ile hiçbir problemi çözmek ve bir adım öne gidebilmek mümkün değildir. Genel olarak bakıldığında da, insanın aklına, ister istemez, “Ey Allahım, ben düşmanlarımın hakkından gelirim, sen beni meslektaşlarımdan koru!” duası geliyor.
Bu arada, makalelerimle ilgili olarak birçok elektronik mail almaktayım. Düzeyli eleştiriler tarafımdan cevaplandırılmaktadır. Ancak, birilerinin avukatlığına soyunmuş, ahlak, şeref ve haysiyet düzeyini yitirmiş hakaret içerikli maillere de, kendi dillerince, anlayacakları şekilde cevap verip, onlara seviye kazandıracak kadar da, aklıma, zekama, tecrübeme ve bilgime haksızlık ettirecek derecede kendimi kaybetmiş değilim. Neyzen’in değil ama, Nefi’nin;
“Ağyarın elemin dert etme gönül nafile gamdır.
Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir”
beyiti, onlara en edepli cevaptır.