Eski Yunan’da Asklepius sağlık tanrısıydı. Dünyaya Tanrı Apollon’un oğlu olarak sezaryen doğumla geldi. Tanrı Apollon’un oğlu olmasından olsa gerek, çok iyi bir eğitim aldı hocası Kherion’dan. Ölüme bile çare bulduğu söylense de entrikalarla baş edemedi, başarıları özellikle Yeraltı Tanrısı Hades’i kızdırdı, öldürüldü. Ölümünden sonra da hastalıklara derman olmaya sarımsak olarak devam etti.
Asklepius’ta had safhada yaşanan hekimliğin ilahi boyutu hemen hemen farklı coğrafyalarda farklı toplumlarda da görüldü. Gök tanrı inancında olan Orta Asya Türk toplumlarında da hekimlerin ilahi güçlerinin olduğuna uzun zaman inanıldı.
Tarih sahnesine MÖ V. yüzyılda çıkan Hipokrat, hekimi gökten yere indirdi. Hekimlik mesleğini bilimsel bir uğraşı hâline getirdi. Hekimi ilahi bir güç olarak değil, baba olarak tanımladı. Paternalist hekimlik anlayışını etik zemin üzerinde inşa etti. Yararlılık, zarar vermeme, mahremiyet ilkelerini hekimlerin olmazsa olmazı yaptı. Hasta-hekim arasındaki ilişkide hekimin en iyiyi hastası için yapmasının beklenen ve olması gereken bir davranış olduğunu söyledi ve hastaları da buna inandırdı.
Dünyada yaşanan düşünsel ve bilimsel gelişim sürecinde toplumların kendi geleceklerini belirleme hakkı olduğunun genel kabul görmesi toplumdan bireye yansıyarak tıp etkinlik alanında “özerkliğe saygı” ilkesinin doğumuna önderlik etti. Yaşama hakkının ve bu hakkın en önemli bileşeni olan sağlık hakkının insan hakları üst başlığı altında yükselen bir değer olarak kabulü ile hekimin ne tanrısal bir güce sahip olduğu ne de hastanın bir babası olduğu düşüncesi ortadan kalktı. Artık hasta ile hekim bir sözleşmenin yalnızca taraflarıydılar. Sözleşme her iki tarafa edim yükleyen ortak bir iradenin ürünüydü. Hekimin artık hastasını ikna etme diye bir sorunu yoktu. Tek yapması gereken, verecekti bilgiyi hastasına, alacaktı kararı hastasından. Karar artık hastaya kalmıştı. Aslında bu hekimi rahatlatmıştı hastadan çok. Bu uygulamada hastanın kafası çok karışmıştı. Mademki hekim ne tanrısal bir güce sahipti ne de babaydı, o zaman onu eleştirebilirdi. Hatta bazen kızabilir, gerekirse sözel ya da fiziksel şiddet de uygulayabilirdi. Çünkü tıbbi uygulamalarda kararı artık hasta veriyordu. Kararı veren her zaman bir adım öndeydi.
Sözleşmeyi anlamlandırmak da çok önemliydi. Burada sağlık hizmeti denilen husus aslında bir ticari faaliyetti. O zaman hekim artık hizmet üreten bir tacirdi. O zaman arada bir husumet olursa bu husumet tüketici mahkemelerinde çözümlenmeliydi. Hayırlı olsun.