İnsanların bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik halinde olabilmesi için çaba sarfeden hekimler, günümüzde çok zor koşullarda görev yapan insanlar haline geldiler.
Tıp fakültelerini en yüksek ÖSS puanı alarak kazanan ve daha ortaöğretim aşamasında çok çabalayıp çok yorulan öğrenciler, başka hiçbir fakültede olmadığı ölçüde ağır eğitim koşullarında tam altı yıl eğitim görmekte, hekimlik diplomasını alabilmek için ortalama iki yıl olan zorunlu devlet hizmetini tamamlamakta ya da TUS olarak bilinen uzmanlık sınavını kazanarak ihtisasa başlamakta ve ancak böylece zorunlu hizmetini erteleyebilmektedir.TUS, ÖSS’ye göre daha çetin bir sınavdır. Tıp fakültesi öğrencileri daha birinci eğitim yıllarından itibaren bu sınavın kaygısını yaşamaya başlamaktadır.
Uzmanlık süresi çalışma koşulları bakımından deyim yerindeyse “İnsanlık dışı” bir süredir. Özellikle cerrahi branşlarda ve dâhili branşların bazılarında genç asistanların bütün hayatı hastanedir. Üstelik bu gençlerin çoğu yeni evlidir. Ama evlilik yaşamı uzun bir süre için ertelenmiştir. Asistan hekimlerin ağır bedensel eforuna eve taşınan kitaplar, makaleler eklenmiştir. Yani uzman adayının hastalar nedeniyle aldığı riskin stresine, hazırlanacak tez ve öğretim üyelerinin kendisi ile ilgili beklentilerini karşılama stresleri de eklenmiştir. Hele de uzmanlık eğitiminin son yılı bir kâbus gibidir. Hasta hizmeti sürerken asistan bir taraftan da tez hazırlamak ve uzmanlık eğitimi bitirme sınavına hazırlanmak zorundadır.
Uzmanlık eğitimi sonrası bir kez daha zorunlu devlet hizmeti kapıyı çalar. Bu arada erkek hekimler için askerlik zamanı gelmiştir. Zorunlu hizmet sırasında dağılan evler, aile bütünlüğünün ileri derecede bozulması gibi yeni sorunlar doğar. Gerçekten de uzmanlık eğitimi sırasında “sık sık eve gelmeyen baba”, profili “aylarca ortaya çıkmayan baba” profiline dönüşür.
Ortalama iki yıl süren ikinci mecburi hizmetten sonra eğer uzman hekim yan dal eğitimi yapmak isterse kendisini bekleyen YDUS isimli bir başka sınava hazır olması gerekir. Tabii bir de yan dal uzmanı olunca yeniden zorunlu devlet hizmeti yükümlülüğü. Sırası gelmişken, yan dal devamında yapılması zorunlu devlet hizmeti üniversiteler için de bir handikaptır. Çünkü üniversiteler, bilimsel kimliğine inandıkları, eğitimleri sırasında kimliğini ve insanlık değerlerini değerlendirdikleri bu kişileri geleceğin öğretim üyesi olarak sıcağı sıcağına almak isterler. Özellikle üniversitenin bu özelliklere sahip eleman ihtiyacı durumunda bu üçüncü zorunlu hizmet fakülteler için de gerçek bir zaman kaybıdır.
Hele bir de akademik kariyer yapmak istenirse, bütün bunların üstüne eklenen makale hazırlama, dosya toparlama, bilimsel kurs, kongre ve sempozyumlara katılma, güncel tıbbın dev adımlarını takip etme stresleri de eklenir ki tadından yenmez.
Üstelik sağlık konusu, sık sık politik kararlara malzeme oluşturmaktadır. Son yıllarda kamunun da gündemine taşınan rotasyonlar, Tam Gün Yasası, özel muayene ve döner sermaye katkılarının kaldırılması bu konuda önemli örneklerdir. Yanlış politik kararlar ve söylemler, halkla hekimi karşı karşıya getirmektedir.
Defalarca yapılan zorunlu hizmete, böyle uzun ve yorucu bir tahsile, en az dört yıl sürecek uzmanlık eğitimine, karşılığında saygı bile görememeye dayanmak çok zor tabii. Ben yeniden başlasaydım hekim olmazdım.
Ben ayrıca, böyle stresli bir babanın çocuğu da olmak istemezdim. Annemin hekim olmasını ise aklımdan bile geçirmezdim.