Son iki yazımda hekimin yükümlülüklerini yazdım ve bu yazıya da hekimin diğer bir yükümlülüğü olan “Aydınlatma” yükümlülüğünü bıraktım. Sizleri duyar gibiyim! Bu kuralları ben koymadım bana kızmayınız lütfen; herkesin bu kuralları yerine getirmek için çok uğraştığını da biliyorum. İyi hoş da bir hekim günde 100-120 hasta bakarken bu yükümlülükleri nasıl yerine getirecek?
Bazen arkadaşlarım diyorlar ki koşullar bu yükümlülükleri yerine getirmeye çok da uygun değil. Hastaya bakmazsak ve randevusu olduğu hâlde doktor muayene etmezse sorun olur. Haklılar. Herkes haklı. Hastada diyelim ki pnömoni var ve o yoğun tempoda akciğer grafisine bakamadınız veya bakıp görmediniz. Bu sizin sorununuz hâline gelecek, yarın bir gün hastanın başına bir hâl gelip de yargıya başvurursa…
Biraz hekimin aydınlatma yükümlülüğünden söz etmek ve yükümlülük konusunu bitirmek istiyorum. Bizim hukukumuzun ve Kıta Avrupası’nın hukukunun temelini Roma Hukuku oluşturuyor büyük ölçüde. Roma İmparatorluğu, zamanında ticaret gelişmiş ve tüccarlar her yere mal satmak, anlaşmalar yapmak istiyorlar. Ancak teknik olarak mümkün görünmüyor. Çünkü ulaşım ve haberleşme büyük sorun. Ama tüccar malını da satmak istiyor. Kendisiymiş gibi güvendiği, öteki ben (alter ego) adı verilen temsilcilik sistemi gelişiyor. Bu temsilciler, tüccar olmadığı zaman oymuş gibi ve tüccarın yararına olan kararları veriyor. Tüccara ulaşma şansı yok, telefon bulunmamış ya henüz. Hasta ile aramızdaki ilişki tam da budur. Biz hastanın diğer beni gibi iş yaparız. Ama kararları biz değil hasta verir. Hastadan bizim kadar tıp bilmesini bekleyemeyiz. Ama unutmamak gerek ki hayat onun hayatı, beden onun bedeni bu sebeple de kararları hasta vermeli.
Hastayı aydınlatırken onu yönlendirmeden, tarafsız ve net şekilde bilgi sunmak gerekir. Tabii bu bilgiyi de sunarken hastanın anlayacağı sade ve basit bir dil kullanmak lazımdır. Hastanın otonomisini destekleyen ve seçimlerini özgür iradesi ile yapacağı bir aydınlatma gerekir. Aydınlanmamış bir hastadan da rıza almak mümkün değildir, alınsa bile sakattır.
Aydınlatma yükümlülüğünün amacı, hastanın özgür iradesi ile seçim yapması ve karar vermesine yardımcı olmaktır. Hekimin yaptığı tıbbi müdahaleyi, herhangi bir yaralamadan ayıran iki unsur vardır: Bunlardan ilki hekimin diploması, diğeri de hastanın rızasıdır. Bunlardan biri yoksa yapılan her işlem hukuka aykırı hâle gelir. İşte bu nedenle hastanın aydınlatılmış rızası çok önemlidir. Rıza için aydınlatma gerekir.
Hastanın bilgilendirilmesi aydınlatma değildir. Aydınlatma; verilen bilgileri onun anlaması ve özgür karar verebileceği aydınlık bir zihin hâline ulaşmasıdır, konu ile ilgili olarak. Hastanın bu aydınlatmadan sonra rızasını aldığımız anda biz hastanın diğer beni olur ve o şekilde tedavimizi, müdahalemizi yaparız.
Aydınlatılmış rıza konusu oldukça uzun ve zor bir başlık. Zaman zaman sizlerle elim erdiği, dilim döndüğünce paylaşmaya çalışacağım. Son zamanlarda hekimlerin tükendiği, çok fazla sorunla başa çıkmak zorunda kaldığı bir gerçektir. Galiba hasta için ayrılan zamanın artması ve organizasyon kusurlarından kaynaklanan sorunların da giderilmesi gerekli. Hekimin yükünün çok ağır olduğu ortada.
Hekimin hastadan anamnez alması ile başlayan; muayene, tanı, tedavi, reçete yazma sorumluluğunu yerine getirmesi gereken süreler ne kadardır? Hastanın mahremiyetini sağlamak, sağlıklı kayıt tutmak, her şeyi daha sonra gerektiğinde belgelendirecek şekilde kayıt altına almak hekimin yükümlülüğüdür yine. Hekim, hastasına yapacağı tanı ve tedavi için bilgisini güncel tutmak ve kullandığı cihazlardan kaynaklanacak sorunlara karşı da bilinçli olmak zorundadır. Bir anestezi hekimi, anestezi makinesindeki arızadan da sorumludur. O makinenin kalibrasyonu ve kontrolü de anestezistin yükümlülüğündedir.
Yazarken ben bile ürperdim! Ne çok yükümlülüğümüz varmış. Bunca yıldır işlerin yürümesi hekimin özverisinden değil de nedendir! Hekimin en büyük yükümlülüğü, şüphe yok ki özen gösterme yükümlülüğüdür. Bir hekim hastasına gereken tanı, tedavi özenini gösterirse ortaya çıkacak sorunlar olsa olsa bahtsızlık olabilir. Tüm meslektaşlarıma kolaylıklar dilerim. Umarım daha iyi koşullarda ve daha sakin, güvenli ortamlarda çalışma şansı buluruz.
Hiç okuyucu tepkisi olmaması hayır mı, şer mi bilemedim! Geri bildirimler olursa o yönde yazmaya devam ederim. Saygıyla selamlarım herkesi…
Sayın hocam Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın beyefendiden aldığım icazetle de bir rubai ile yazıma son vermek isterim.
KIŞSA MUKADDER
Mef’ûlü / mefâ’îlü / mefâ’îlü / feûlün
— — . / . — — . /.— — ./ . — —
Rüzgâra sitemkâr kırılan dal, göğe muğber!
Ağlar buna gök, her düşecek damlada titrer!
Güz vakti hazin bir masalın sayfası sanki,
Vuslâta ümîttir yaşamak, kışsa mukadder!
Dâi Dilek