Tüm meslekler bir tarafa, hekimlik mesleği, tek başına diğer tarafa şeklinde kabul edildiği için, ayrıcalıklı olmaktadır. Bu ayrıcalık zaman zaman birçok hasta tarafından da Tanrısal bir özellikle bağdaştırılabilmektedir. Ancak böylesi bir konum, beraberinde olumluluklar yanında olumsuzluklar da getirmektedir. Otuz yedi yıllık bir hekim olarak yaşadıklarımla hekim olmanın olumlukları şunlardı:
* Tüm hekimler iyi ve güvenilir insan örneği idi ve saygınlığa layık görülürdü (maalesef sayı azaldı ve daha da azalacak),
* Şifa vericiliği nedeniyle hekimin ilahi bir karizması vardı ve din adamı gibi ilgi ile yaklaşılırdı (çok şükür bu özellik halen devam ediyor),
* Hekim sayısının çok az olduğu yıllarda hekim, toplumun maddi durumu iyi olanlar arasındaydı ve bu nedenle farklı bir muamele görürdü (bu özellikte olan hekim sayısı çok aza inmiş durumda),
* Bazen dert ortağı ve sırdaştı, bu nedenle de mesafeli de olsa bir dost ve arkadaştı da.
Hekim olmanın olumsuzlukları da şunlardır:
* Az buz değil, çok mükemmel bir artist olmalısınız, çünkü açlığınızı, yorgunluğunuzu, uykusuzluğunuzu, sıkıntılarınızı belli etmeksizin hastanın karşısında mutluluğu ve doygunluğu oynamak zorundasınız,
* Bu oyununuz nedeniyle sizleri böylesine mutlu görenler tarafından kıskanılan bir kişisinizdir,
* Kıskanılma ve imrenilme, beraberinde başkalarının sizlere sinsi bir düşmanlık duymaları demektir,
* Sinsi düşmanlık, kişilerin pusuya yatıp hatanızı ve açığınızı yakalama davranışını oluşturur,
* Dolayısıyla en büyük olmayan ilk düşman; eskiden çok nadir, fakat maalesef son yıllarda daha sık olmak üzere hasta değil, belki hasta yakını, daha ağırlıklı çevrenizdeki veya sizi tanıyanlar ve sizden yararlananlar olmaktadır. Ancak bu potansiyel düşmanlar içinde yer alan hasta yakınları (çok çok nadiren hasta) hekim olmadıklarından; biz hekimlerin çalışma koşullarımızı, psikolojimizi, yaşantımızı, hekim olarak hastaya yaklaşım düşüncelerimizi ve en büyük ödülümüzün hastamızın iyileşmesi ve yüzünün gülmesi, bazen uykularımızı kaçıran ve rüyalarımıza giren en büyük üzüntümüzün de hastamızın iyileşme göstermemesi veya vefat etmesi olduğunu bilmeleri ve anlamaları mümkün değildir. Yine bu kişiler, hekimlerin de diğer insanlar gibi olduklarını, acıktıklarını, uykusuz kalınca etkilendiklerini, yorulacaklarını, sorunları olup kafasının arada dalgın olabileceğini ve bu durumlarda bazen hatalar yapabileceklerini düşünemezler. Hasta veya hasta yakını, farklı bir teşhis konmuş olmasını veya tedavi sırasında oluşan bir tersliği mümkün değil kabullenemez ve hemencecik hekim hatası olarak yorumlayıp hekimi suçlamayı, eline geçirirse hakaret etmeyi, dövmeyi, şikâyet edip hakkında davalar açmayı veya sanki bir can düşmanı imiş gibi intikam almayı ve nadiren de olsa onu öldürmeyi gündeme getirir. Hiçbir hekim mesleğini kötüye kullanıp hastaya bedensel zarar vermeyeceği gibi, hiçbir hekimde bir hastaya bedensel bir zarar verme niyet ve düşüncesi de olamaz. Toplumumuzun çoğu Müslüman veya çok az da olsa başka bir dine inancı olanlardan oluşmuş olduğuna göre, konuya dini yönden yaklaşmak istersek Kur’an’da Ahzab suresi 5 nci ayetinde (Ahzab-5): Bununla beraber hata ettiklerinizde/yanılarak/sehven işlediğiniz şeyde üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin kastettiğinde/niyetinizde (günah) vardır.” şeklinde değinilmekte ve Kur’an’da “insan hata ve günah işleyip, sonra pişman olsun ve doğru yolu kendisi bulsun diye yaratılmış” temel prensibi vurgulanmaktadır. Görülüyor ki insanlarımızı yasaları tanımaları yönünden eğitirken, özellikle dinimizin Anayasası olan Kur’an’ı da anlamak üzere öğretmemiz de çok çok önemli olmaktadır.
Hasta veya hasta yakınları, ayrıca ilaçlı veya girişimsel tedavilerde mutlaka ve kaçınılmaz olup, belirli oranlarda görülebilen ve komplikasyon diye isimlendirilen istenmeyen bedensel zararlar konusunda da bilgilendirilmelidirler.
Bir hekimin istemeden sehven yaptığı ve hastada kalıcı bir sakatlığa yol açmayacak özellikte ciddi bir hatayı fark eden başka bir hekimin nasıl davranması gerektiğine yönelik Kur’an’dakine benzer bir vurgulama, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde de açıkça yapılmıştır: “Madde 37 – Tabip ve diş tabipleri, kendi aralarında iyi meslektaşlık münasebetlerini idame ettirmeli ve mânevi bakımdan birbirine yardım etmelidirler. Meslekle ilgili anlaşmazlıklarını, evvelâ kendi aralarında halletmeye çalışmalı ve bunda muvaffak olamadıkları takdirde mensup oldukları tabip odalarına haber vermelidirler.” Bu maddeden de anlıyoruz ki bir hekimin başka bir hekimin hatasına yönelik davranışı ve hasta veya hasta yakını ile konuşması, konuşurken kullanacağı kelimeler oldukça önemli olmaktadır. Çünkü hasta veya hasta yakınını kendi hekimine karşı ön yargıya sokacak, onu hata yapmış konumuna getirecek ve hasta veya hasta yakınını belki de bir nevi tetikçi haline getirecek olan, başka bir hekimin konuşması ve kullanacağı kelimeler olacaktır. Dolayısıyla bir hekimin en büyük düşmanı yine başka bir hekim olmaktadır. Ve hekim şikayetlerinin altında yatan temel etken çoğunlukla bu olmaktadır. Halbuki yine Tıbbi Deontoloji Tüzüğü”nde, “Madde 38 – Tabip ve diş tabibi, meslektaşlarını zemmedemeyeceği gibi onları küçük düşürecek diğer tavır ve hareketlerde de bulunamaz. Tabip ve diş tabibi, herhangi bir şahsın haysiyet kırıcı hücumlarına karşı meslektaşlarını korur.” denmekte ve hekimlerin birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiği açıkça vurgulanmaktadır.
Özellikle yeni TCK’dan sonra ve “Sağlıkçıların Zorunlu Sigorta Yaptırmaları” girişiminden sonra büyük şehirlerde hekimlerin işlemlerinde hastalara yönelik olmak üzere yerli yersiz gelişmeleri kollayıp pusuya yatmış durumda bekleyen avukatlık büroları da devreye girmeye başladığına göre, hiç olmazsa biz hekimlerin de artık birbirimizle ilgili olacak konuşmalarımızda çok çok daha dikkatli olmamız kaçınılmaz olmaktadır. Ve de lütfen hasta hakları yanına hekim haklarını da koyalım ve gereksiz şikâyetler nedeniyle mahkeme koridorlarında suçlular gibi bulunduracak ve bu nedenle de birbirimizin gururunu incitip çalışma azimlerimizi köreltecek olan durumlara düşürüp, başka bir meslektaşımızı üzmeyelim. Ancak belirgin bir haksızlıkta da gerekeni esirgemeyelim tabii.