Sağlık sektöründe, başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları ile ilgili yapılan birçok değişikliğe kızıyoruz. Yapılan yığınla yanlışlık olduğu kesin. En başta hemen tüm sektörlerde liberal yaklaşımlar uygulanırken, sağlık sektöründe “şimdilik” sosyalist görünen uygulamalar tutarsız kaçıyor. “Şimdilik” denmesindeki neden ise, çok yakında sağlık sektörünün acımasız bir özelleşmeye doğru gidişinin tamamlanacağıdır.
Madalyonun diğer yüzüne de bakmamız gerek. Burada, ancak bir avuç hekimin sorumlu olduğu, faturasının ise bilinçli olarak tüm doktorlara çıkarıldığı bazı kötü durumlardan söz edeceğim. Üniversitelere eğitim için neredeyse uğramayan, muayenehanesine gelmeden hastasına asla bakmayan, tıbbi girişimlerini özel hastanelerden başka yerde yapmayan hekimler ve hocalar bugünkü doktorlara haksız yere atfedilen örneğin; “paracı” deyiminin sebebidirler. Bu hekimlerin sayısı çok az da olsa, siyasal erkin yaptırımlarına zemin hazırlamışlardır.
Rahmetli babam prostat kanseri olduğunda ben profesördüm. Ankara’nın en önemli üniversitesinde bu ameliyatı iyi yapan bir hoca olduğunu öğrenince ve babam da Ankara’da yaşadığından bu hocaya gidelim demiştik. Demez olaymışız! Hoca üniversite kapısında bizi bir hayli beklettikten sonra muayenehanesine çağırmış ve çeşitli hokkabazlıklar yapmıştı. Velhasıl sonuçta tüm uğraşılarımıza rağmen babacığımı o üniversite hastanesine yatıramamıştık ve operasyonu külliyatlı bir parayla sözünü ettiğim hocaya özel bir üniversite hastanesinde yaptırmıştık. Aslında buraya kadar bizce yine sorun yoktu, ama babamın operasyon sonucunda cerrahi sınır pozitif çıkınca ben hocaya gidip durumu öğrenmek istemiştim. Hoca bana, “Yok canım ben preparata baktım cerrahi sınır negatif” demişti. Preparatın bulunduğu patoloji bölümünün hocasıyla görüşmeye gidince patoloji hocası bu laflara bir gülümseme ile karşılık vermiş ve cerrahi sınırın maalesef pozitif olduğunu söylemişti. Sonradan bu işle spesifik olarak uğraşan patologlar da bunu teyit etmişlerdi. Burada bir doktor, bir öğretim üyesi olarak yaşadıklarımı kelimelerle ifade etmem olanaklı değildir. Ancak biz hekimler çoğunluk olarak, böyle sıkıntılar yaratmayız. Bu yüzden yaşanan nadir kötü örnekleri, yöneticilerin ve medyanın temcit pilavı gibi önümüze sürmeleri en azından hakkaniyetle bağdaşmaz.
Doğrudur; vatandaşlarımız bazı hekimlerin kötü davranışlarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Özellikle İstanbul’daki üniversitelerde çalışan ve aslında bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan bazı hekimler, örneğin; hastalara tedavileri için erişilmesi çok güç fiyatlar öne sürdüler. Bunlar sistemin önünü tıkayıp rekabeti engelleyerek kendilerini bulunmaz Hint kumaşı gibi lanse ettiler. Hekimin iyisini halk nasıl bilecek? Meslek şarlatanlığa o kadar açık ki!
Öğrencine eğitim vermeyeceksin, bilgini asistanından saklayacaksın, ameliyatı özel hastanede yapacaksın, hastana acımayacaksın, fakiri zengini hiç ayırt etmeyeceksin… Bu az sayıdaki hekimleri fırsat bilen yöneticiler de fırsatçılık yapıp geliştirilen politikalar doğrultusunda tüm ülkedeki doktorları haksız yere töhmet altında bıraktılar. Ama bunu yapmak hiç de etik olmadı.
Şu anda Sağlık Bakanlığının izlediği yol, işleri çok daha kötü durumlara getirecek! Performans sistemi ile üniversite hastaneleri batacak (çoğu battı zaten), büyük uluslararası şirketlerin hastanelerinin önü açılacak. Üniversite hastanelerinde birkaç yüz liraya yapılan riskli, önemli tedaviler/operasyonlar bu hastanelerde binlerce liraya bile yaptırılamayacak. Çoğunlukta bulunan ve düzgün çalışan, eğitimi önemseyen, hastasına şefkat gösteren doktor mağdur olacak; mevcut birkaç kurunun yanında bütün yaşlar da yanacak. Hâlbuki istenseydi, sistem içinde iyi çalışmayan unsurlar belirlenir ve düzeltilirdi. Yani pire için yorgan yakılmazdı. Ancak maalesef çeşitli nedenlerle bu yorgan yakılmak istenmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, orta ve uzun vadede bu yorgan yandığında olan yine çilekeş vatandaşa olacaktır.