Hekimliğin kutsal meslek olması, sağlığın en temel hak olması ve yaşamın insana verilmiş en büyük hediye olması, sağlık sektörünü adaletin en hassas işlemesi gereken alan haline getirmektedir. Bununla birlikte sağlık sektörünün temel taşıyıcıları olan hekimler bu adaletten haklarını alabiliyorlar mı? Adalet sadece kanunları uygulayıp ve hukuku sağlayacaksa, bu durumda kanun yürütücülerinin yaptığı haksızlıkları ve haksızlığa uğrayan insanların haklarının iadesi hangi kavramla sağlanacaktır. Adalet, hakların iadesi kavramında da devreye girmesi gereken bir güçtür.
Sağlık sadece hastalıklı olmama değildir. Sağlık bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Hekimlik ise bu kutsal görevi yerine getirme çabasıdır. Diğer bir kutsal görev olan hak edene hak ettiğini verme görevi ise adaletindir. Hekimlere bu adaletin sağlanamadığında, hekimin kendi ruhsal ve sosyal iyilik halleri bozulabilir. Bu nedenle de kendi iyilik hallerini bile sağlayamamış hekimlerin insanlara sağlık kazandırmaları da aynı ölçüde azalacaktır. Sağlık kazandırmak için sağlıklı olmak gerekir. Hekim ruh ve sosyal yönden iyilik halini kaybederse, en değerli hazinemiz olan sağlığımız ve yaşamımız için yapabileceği maksimum katkıyı vermesi de beklenemez.
Hekimlik mesleği ülkemizde kendi içerisinde bile adaletin olmadığı bir hale gelmiştir. Aynı işi yaptıkları halde, farklı kurumlarda çalışan hekimler arasında büyük gelir farklılıkları bulunmaktadır. Branşlar arası farklı uygulamalar, yardımcı personel verilmeden çalışan hekimler, kesintisiz nöbetle çalışanlar ve daha birçok farklı uygulamalar hekimleri kendi aralarında sıkıntılar yaşanmasına neden olmaktadır. Kurum iç barışının sağlanamadığı adaletsiz bir ortamın içinde kendilerini bulmaktadırlar. İçinde bulundukları bu ortam hekimleri olumsuz etkilemekte ve birçok hekim de tükenmişlik sendromu oluşmaktadır. Hekimler insanlara şifa vermek, yıllara yaşam katmak ve iyilik hallerinin sürdürmelerini sağlamaları gibi idealler yerine yurt dışına gitmek, başka bir sektörde çalışmak gibi amaçlara yönlenmeye başlamışlardır. Hekim hakkını almak değil, haksızlığa uğramanın derdine düşmüştür. Yöneticilere, CİMERE’ e, halka, adalete hesap vermekten ve şiddete karşı fiziksel olarak, malpraktis davaları ile maddi olarak kendini savunmaktan iyilik dağıtma şöyle dursun iyi olma halini bile sürdüremez olmuştur. Yöneticiler bazında azalan saygınlığı halka, sonra da birlikte çalıştığı diğer sağlık çalışanlarına kadar uzanmıştır. Bu adaletin terazisinin ayarlarının oynandığın en son nokta olmuştur.
Adaletin gücü burada devreye girmektedir. Hekimin hakkının yenmesinin toplumun sağlığının iyilik halinin sürdürülmesi önündeki en büyük engellerden biridir. Adaletin temininde karar vericilerimiz olan hakimlerimiz, toplumun huzurunu, refahını sağlarken kanunların uygulanmasında göz önünde bulunduracağı önemli unsurlardan biri de bu olmalıdır. Unutulmamalıdır ki; Hekim için adalet, toplum için sağlık demektir.