Önerme-1. Kişi iyilik yapmalıdır.
Önerme-1-a) Kişi iyilik yapmak ister.
Önerme-1-b) Kişi iyilik yapmak zorunda değildir.
Önerme-1-c) Kişi iyilik yapmak zorundaysa, yaptığı şey iyilik değildir.
Önerme-1-d) Kişi iyilik yapmayı seçerek iyi biri olmak zorunda değildir. İyi biri olmak, iyilik yapmayı gerektirmekle beraber yeterli koşulu sağlamış olmaz.
Önerme-1-d) Kişinin kendi ihtiyaçlarını karşılaması iyilik değildir. Bunların çoğunu, özellikle fiziksel gereklilikleri, mecburiyet itibarıyla yapmaktadır.
Önerme-1-e) Kişinin, kendi ihtiyaçlarını karşılamak için doğrudan yaptığı işler modern toplumda gayet sınırlı bir alandadır. Örneğin, yemek ihtiyacı için doğrudan yiyecek üreten (tarım, hayvancılık; vb) insan sayısı ihmal edilebilir düzeydedir. Bu ihtiyaçların ticaretini yapmak (manavlık, kasaplık, vb) doğrudan karşılamak sınıfına girmez.
Önerme-1-e-1) Kişi fiziksel veya bilişsel olarak bir eyleme geçtiğinde, farklı bir var oluş sergiler. Eylem kişi var oluşunda önemli bir etki yapar. Bu değişime devinim diyebiliriz. Dante de şöyle diyor: “Nomina sunt consequentia rerum, diye yazılmıştır çünkü: Adlar imledikleri şeylerin sonucudur.” Fenomenoloji, hareketin öznenin var oluşuna etkisini incelemeye çalışmış ve deneyim ile var oluş üzerine etkileri tartışmıştır. Merleau-Ponty’ye göre beden, algıların anlamlandırılmasında merkezi bir yerdedir.
Önerme-1-e-2) Kişi kendi dışındaki var oluşları kendi duygu durumundan geçirerek algılar. Kişinin ruh hali algılamasını ve kendi dışındaki olgularla ilişkisini belirler.
Önerme-1-e-2-1) Bu önermenin tersi de doğrudur. Kişinin eylemleri de ruh halini değiştirebilir. Bu iki durumun çatışmaması önemlidir. Ancak dinamik bir ilişki olduğu görülecektir. Örneğin kişi hüzünlüyken keyif aldığı bir eylem (misal futbol oynamak) ona çok keyif verici gelmeyecektir. Ancak futbol oynayabilirse veya kendini zorlayarak futbol oynamaya devam ederse hüznünün giderek azalması beklenebilir.
Önerme-1-e-2-2) Dolayısıyla kişi profesyonel olup sadece işini yapıyorken, insanlara iyilik oluşturan bir eylem içindeyse ve bu iyilik doğrudan bir eylemse, bu eylemin kişiyi dönüştürme potansiyeli vardır.
Önerme-1-e-2-3) Bu etkinin bir potansiyel olasılık olduğu ve mecburiyet olmadığı (veya kaçınılmaz olmadığı) akılda tutulmalıdır.
Önerme-1-e-2-4) Özet olarak, kişi, profesyonel olarak dahi olsa iyilik oluşturursa veya iyiliğe neden olursa kendisinin iyilik yapan bir insana yakınsaması mümkündür ancak zorunlu değildir.
Önerme-1-e-2-5) Buradan çıkacak sonuçlardan biri, kişinin iyilik yapmasının kişiyi zorunlu olarak iyi yapmayacağı ancak kişiyi etkilemesinin muhtemel olduğudur. Kişi, iyilik yapmayı istemelidir en başta söylediğimiz gibi.
Önerme-1-f) Kişinin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı eylemleri profesyonel eylemler olarak adlandırabiliriz. Profesyonel eylemlerin bazıları meslekidir ancak mesleklerle sınırlı değildir. Kişinin, modern dünyada ihtiyaçlarını karşılamak için mecbur olduğu dolaylılık mesleklerle sınırlı değildir. Dolayısıyla, modern insanı, kendi ihtiyaçlarını karşılamak seviyesinden başlayarak dolaylı bir var oluş olarak tanımlamak doğrudur.
Önerme-1-f-1) Dolaylı var oluş kişinin bir göstergeler düzlemi üzerinden ilişkilenmesini koşul olarak ortaya koyar.
Önerme-1-f-2) Dolaylı veya dolaysız, tüm var oluşlar insan açısından belirli bir göstergeler sistemine ihtiyaç duymaktadır. Bu sistemler özellikle kavramsal düşünme açısından vazgeçilmezdir. Göstergeler sistemine ihtiyaç kişiyi doğrudan dolaylı ilişkilerin bir nesnesi yapmaz.
Önerme-1-f-3) Dolaylı ilişkilerin farkı, ilişkilenmelerde esas anlamın göstergeler sisteminde aranmasıdır. Buna örnek olarak üst kültür ürünlerini verebiliriz. Doğrudan ilişkide olan iki kişinin karşılıklı konuşmasındaki dilin işleviyle bir ortamındaki dilin işlevi, konuşulan dil ve hatta toplam kelime içeriği aynı olsa bile çok farklıdır. Üst kültür ürünleri, farklı bir düzeyde etkileşimi ve doğrudan olmayan dolaylılığı esas almaktadır.
Önerme-1-f-4) Bilimsel düşünce dolaylı ilişkilenmenin, göstergeler sistemine gerekliliğin en üst düzeyde olduğu alanlardan biridir.
Önerme-1-f-5) Tıp, bilimsel bir düşünce şekli olarak dolaylı etkileşimin ve soyutlamanın en üst düzeyde kullanıldığı bir alandır. Birçok farklı disiplinden farkı, insanla en doğrudan ilişkiyi kurarken bu dolaylılığa ve kavramsallaştırmaya ihtiyaç duymasıdır.
Önerme-1-f-5-1) Dolaylılık gereği ile doğrudanlık doğası tıp disiplinine içkin bir durumdur. Sadece tıp mesleğini icra edenler ve bilimsel eylemlerde bulunmayan icracılar (aktif çalışan hekimler) daha doğrudan ilişkilenebilme konusunda avantajlıdır. Tıp, bilimsel düzelme ulaştığında doğrudanlıktan sıyrılır.
Önerme-1-f-5-2) Doğrudan ilişkilenememek her durumda bir yabancılaşma ile beraberdir.
Önerme-1-f-5-3) Her yabancılaşma bir dolaylılık ile beraberdir.
Önerme-1-f-5-4) Yabancılaştığımızda da iyilik yapabiliriz. Buradaki sorun bunu hangi yöntemle yaptığımız olacaktır. Doğrudan yaptığımız iyilikleri anlamak kolaydır. Ancak dolaylılık araçlarını kullanarak iyilik tanımlamak daha zordur. Dr. Jonas Salk’ın bulduğu çocuk felci aşısını ücretsiz olarak kullanıma sunması bir iyilik örneğidir. Burada ileri bilgi ürünü (aşı) insanlığın kullanımına ücretsiz olarak sunulmuştur. Dolaylı araçlar (bilimsel düşünce) kullanan araştırmacı doğrudan bir yöntemle iyilik yapmıştır. Bu şekilde milyonlarca çocuk, hepimiz, çocuk felcinden korunmuş oluyoruz.
Önerme-1-f-5-5) Kişinin bilimsel düşünce yöntemlerini kullanarak sunduğu hizmetler her zaman iyiliğe girmez. İyilik, sadece ücretsiz olarak hizmet veya ürün sağlamak değildir. Ancak, yukarıda gösterdiğimiz gibi, kişinin görevini yerine getirmesi iyilik olarak adlandırılamaz. Ancak, yaptığı işin veya ortaya koyduğu ürünün sonuçları veya eylemin kendisinin özneyi etkilemesi, yukarıda gösterdiğimiz gibi mümkündür. Kişi iyilik olarak değil ancak görev olarak yerine getirdiği eylemlerde dahi iyilik ile karşılaşabilir (etkilenenler dolayısıyla) ve bu durumun kişide bir yansıması olacaktır.
Önerme-1-f-5-6) Hekimin ve tıp bilimiyle uğraşan insanların karşılaştığı günlük bir gerçektir bu. Hekim, iyilik yapmasa dahi, insanlara ve insanlığa faydası olan bir kişidir. Bu fayda, kişiyi iyileştirebilir, iyi olmaya itebilir ancak bu mecburi değildir. Burada hekimin iyi olmak avantajından bahsedebiliriz.
Önerme-1-g) Hekim, karşısındakine iyilik yapmak için doğrudan olmak zorunda değildir. Yukarıda tartıştığımız gibi dolaylılık da kendi iyilik imkânlarını barındırır.
Önerme-1-g-1) Dolaylılık veya göstergeler sistemi üzerinden yapılan iyilik daha içten olabilir. Çünkü herhangi bir karşılık olmadan dolaylı bir edimde bulunmak daha kolaydır. Örneğin bilimsel düşüncenin karşılık beklemesi her zaman gerekmez. Ancak, ileri düzeyde kavramsallaştırma ile yaşanacak yabancılaşma anlam kaybıyla sonuçlanabilir. Bir atom bombasını ateşlemek ile tomografi cihazını çalıştırmak veya biyolojik bombayı hazırlamak ile aşı kültürü hazırlamak, tekil eylemler (kişinin yaptığı hareketler ve bilgi kümesi) açısından benzerdir. Bahsedilen örneklerde yabancılaşmanın modern insanın çözmesi gereken büyük bir ikilem barındırdığı görülecektir. Konuşulan yabancılaşma Hegel’in ortaya koyduğu modern bireyin karşı karşıya olduğu ikilemi akla getirmektedir. Hegel’in asker metaforu ile örneklediği ikilem eski zaman askeri ile modern askeri karşılaştırır. Hem eski zamanın savaşta doğrudan düşmanını öldüren askeri hem de modern zamanın bombayı ateşleyen askeri düşmanlarını öldürmekteyseler de kişilerin edimleri birbirinden çok farklıdır.
Önerme-1-g-2) Dolaylılık iyiliği kolaylaştırmakla beraber yarattığı anlam kaybıyla nihayetinde iyiliği imkânsız kılar. Çünkü iyilik bir değeri esas almalıdır. Anlam kaybı yaşayan bireyin değer kaybı yaşaması kaçınılmaz olduğu düşünülürse iyiliğe esas olan değerlerden mahrumdur.
Önerme-1-g-2) Dolaylılık kendi değer sistemini oluşturabilir ve oluşan yeni değer sistemi içinde anlamlar bulunabilir. Ancak farklı bir düzlemde (dolaysız ilişkilerde) üzerinde yaşanılan bir anlam dizgesi olduğu gibi yeni, dolaylı sisteme aktarılamaz. Başka bir deyişle, doğrudan ilişkilerde hissettiğimiz iyilik duygusunu ve burada yaşadığımız olma halini dolaylı bir düzleme olduğu gibi taşıyamayız.
Önerme-1-h) Dolaylılık, kendi göstergeler sistemine ihtiyaç duyar. Doğrudan olamayan kişilerin anlaşabilmeleri, ortaklaşabilecekleri bir göstergeler sistemine bağlıdır.
Önerme-1-h-1) Dolaylılık için gereken göstergeler sistemi kendi değerler sistemini yaratır.
Önerme-1-h-2) Göstergeler sisteminde üretilen değerler sistemi, doğrudan ilişki ağında üretilen değerler sistemiyle aynı olmak zorunda değildir. Ortak başlangıç noktaları olsa dahi zamanla ayrışmaları beklenmelidir.
Önerme-1-h-3) Göstergeler sistemi içinde üretilen değerler sisteminin, kişiler tarafından kabul edilmesi o sisteme yaptıkları yatırıma bağlıdır. Kişiler ne derece göstergeler sistemi içinde yer alıyor ve imkânlarını buralarda arıyorsa yeni üretilen değerler sistemini o derece kabul edeceklerdir.
Önerme-1-h-4) Yeni üretilen göstergeler sistemine ait değerler sistemi ile kişinin kendi doğrudan ilişki ağında tabi olduğu değerler sistemi arasında çatışma olabilir.
Önerme-1-h-5) Yukarıda özetlediğimiz durumlara güzel bir örnek sosyal medya ağındaki ilişkilerdir. Örneğin yaptığınız bir tatil sonrası arkadaşlarınızla tatil anılarınızı paylaşabilirsiniz ancak bu anılara ilgi veya beğeni gösterilmesini beklemezsiniz. Hâlbuki fotoğraf paylaşım uygulamalarında, yaptığınız bir paylaşım ile ilgili arkadaş ağınızın beğenileri veya tepkisizlikleri artık farklı anlamlar taşır hale gelir. Sosyal medya ortamlarında fazlaca zaman geçiren kişiler için paylaşım yapılması ve yapılmaması dahi farklı anlamlar taşımaktadır. Olağan koşullarda, sürekli olarak kendi hayatınıza dair bir şeyler anlatılması istenmez beklenmez.
Önerme-1-h-6) Örnek verilen sosyal medya etkisi hekim ilişkilerinde de görülmektedir. Sosyal medya üzerinden abartılmış bir şekilde onaylanma gerekliliği artık gündelik ilişki sistemimize dâhil olmuştur. Bu onaylanma ihtiyacının hekim paylaşımlarında da aynı şekilde zuhur ettiği ve gün geçtikçe geleneksel değerler sisteminden uzaklaşıldığı görülmektedir. Bu durum, hekimlerin dejenerasyonuyla değil ancak daha çok referans alınan değerler sistemiyle ilgilidir.
Önerme-1-h-7) Toplumsal ilişkilerde geçerli genel kabullerin ve sosyal normların değişimi göz önüne alınırsa, yeni değerler sisteminin nesiller değiştikçe yerleşeceği ve geleneksel referanslardan uzaklaşacağını öngörebiliriz. Değişimin bu aşamada bizi ilgilendiren kısmı hekimlerin iyiliği ele alışındaki değişikliklerdir. Çağdaş hekimin bir iyilik simgesi olarak görüldüğünü söylemek zordur. Hekim, ancak sosyal güvencesi veya parası olanların ulaşabildiği kamusal bir kurum gibidir. Hekimlerden içsel olarak bir yardım umuyorsak da bunun insani olduğunu söylerken giderek zorlanmaktayız. Hekim ise iki farklı çeldiriciden birine maruz kalmaktadır. Bunlardan biri kamusal sağlık hizmeti olup, hekimliğin yoğun iş yükü altında insani olmaktan çıkıp sadece tıbbi alana geçişe zorlanmasıdır. Burada ifade edilen tıbbi kelimesi karikatürize edilmiş bir tıbbi anlayışı ifade eder. Hekim artık insanı değil damarını, tümörünü, ultrasonunu, kırığını ve benzeri şekilde sıralanabilecek uzmanlık alanına giren patolojiyi görür. Patoloji insandan bağımsız bir şekilde değerlendirilir ve buna o alanda derinleşmek denir. Duygular DSM versiyonlarında yerini alarak semptomlar haline gelirken mahrem bilinçaltında keşfedilir. (DSM: Psikiyatrik Tanı Sistemi)
Önerme-1-h-8) İnsani olmaktan çıkan hekimlik anlayışının iyiliği referans alacağı düzlem kaybolmuş olabilir. Sosyal hayatın ve toplumun dinamiklerinin analizi bu çalışmanın hedefleri arasında değildir. Lakin hekimi anlamak için aralıklarla içinde yetiştiği topluma bakmak ve değerler sistemini gözden geçirmek zaruridir. Toplum dinamikleri, hekim olmakla uğraşan genç hekim adaylarına insan olanla ilgilenmeyi değil ancak kendisine, kendine uygun bulduğu bir çerçevede geçerli olan başarı ölçütlerine ulaşmak için azimli olmalarını dayatır. Geçmişte olduğu gibi, tüm bir dönem tıp fakültesi talebelerinin vatansever duygularla Kurtuluş Savaşı’na gitmesini bırakın, tamamen apolitik ve daha önemlisi toplumdan uzak ve topluma meraksız bir tıp fakültesi ile karşı karşıyayız. Toplumdan uzak olunca iyilik gereksiz bir şey haline geliyor.
Önerme-1-h-9) Oluşan yeni göstergeler sisteminin Barthes’in ortaya koyduğu şekilde ideolojik işlevi tartışmamızın dışındadır. Ancak, günümüzün aktivizminin göstergeler üzerinden olabilmesi mümkündür. Bu durum, uluslar arası ilişkilerde gördüğümüz vekâlet savaşlarına benzetilebilir. Günümüzde, özellikle konuşulması zor konuların, aynen savaşmak istemeyen devletlerin sürdürdüğü vekâlet savaşları gibi kurgusal gerçeklik düzleminde konuşulduğunu, tartışıldığını ve hatta buradan gerçek hayata aksettirildiğini görüyoruz. Bunun uç örneklerinden birini İngiltere’de yapılan bir anket gözler önüne seriyor. The Telegraph gazetesinde 2008 yılında yayımlanan bir ankete göre Winston Churchill’in gerçek bir kişi olmadığı ancak Sherlock Holmes ve Eleanor Rigby gibi kurgusal karakterlerin gerçek olduğu yanıtları verilmişti (https://www.telegraph.co.uk/news/uknews/1577511/Winston-Churchill-didnt-really-exist-say-teens.html). İlk bakışta cehalet gibi görülebilecek anket sonucunun, tarihin okunması ve tarihin yorumlanmasının kurgusal yönüne bir bakış gerektirdiği ve esasa geldiğimizde tarih okumasının belirli ön kabulleri zorunlu kıldığı sonucuna bizi götürmesi kaçınılmazdır. Bu durumda, geleneksel ön kabullerden azade bir zihin için tarihsel bir karakter ile kurgusal bir karakter arasındaki sınırın iyice silikleştiği görülüyor; bu ankette olduğu gibi. Ülkemizde son yıllarda TV ekranlarında popülerleşen kimi dizilerin seyirci üzerindeki etkileri de bu kanıyı güçlendirecek nitelikte. Birçok sosyolojik, psikolojik veya politik çalışmanın yapamadığı etkiyi bir TV dizisi toplumsal ölçekte yapabiliyor. Kurgusal bir hikâye olarak yayınlanan bir mafya dizisinde kurgu gereği ölen kurgusal bir karakter için gerçek bir cenaze namazı kılınabiliyor. Tarihi dizi olarak ekranlara çıkan hikâyelerin kurgusal gerçekliğinin tarihsel olaylarla koşutluğu kimseyi ilgilendirmiyor. Bu örneklerin de gösterdiği üzere, göstergeler sistemi, bireyin kendini içine gömebileceği vasatları zenginleştirerek tekrar bireye sunuyor ve ortaya çıkan bu amorf yeni sistemin Zeus’un kafasında bir yumru şeklinde büyüyerek oradan kalkanlı ve zırhlı bir şekilde yetişkin bir kadın olarak doğuveren tanrıça Athena gibi kendi değerler sisteminin gerçeklikle çarpışmasını kaçınılmaz hale getiriyor.
Önerme-1-h-10) Gösterge sisteminin kendine yetebilirliği konusunda şüphelerimiz var. Gerçeklikten ne kadar kopabileceğimizi henüz bilmiyoruz. Ancak, Descartes’in cininde olduğu gibi gerçekliğin peşinde koşan cine eskisi kadar rağbet olmayabileceği, Aynı “Matrix” filminin “Dallas” karakteri gibi, cehaletin erdem olduğunu düşünen nicelerinin göstergeler sistemi içerisinde kalmak isteyebileceği unutulmamalıdır. Hekimin, iyilik konusunda göstergeler sistemi içerisinde çok kaygan bir zemin ile karşı karşıya gelebileceği öngörülebilir. Yeni sistemin kendi değerler sisteminin nasıl olacağını henüz bilmiyoruz. Ancak, aynı tarih gibi, ön kabullerimizden kurtularak yeni bir değer sistemi yaratmak zorunda kalabiliriz.
Önerme-1-i) Yabancılaşma veya göstergeler sistemine hapsolmakla ilgili tek konuşulması gereken tek şey, beraberlerinde gelen kayıpları olmamalıdır. Göstergeler sistemi ve dolaylılık, kimi avantajları da beraberinde getirmektedir. Öncelikle, soyutlama ve yabancılaşma yerleşik değerleri reddetmesi itibarıyla yerleşik tabular için yıkıcıdır. Modern birey tabulardan kurtulabilmek konusunda çok fazla imkâna ve güce sahiptir. Öncelikle tabuların kendi bilincinde etkileri giderek silikleşmiştir.
Önerme-1-i-1) Tabulardan kurtulmak başka bir seviyede özgürleşmeyi sağlayacaktır. Toplumsal aktarım sekteye uğramış ve toplum dinamiklerinde değişim başlamıştır. Bunlar bizi hekim açısından ilgilendirir.
Önerme-1-i-2) Tabulardan kurtulan hekim kazandığı özgürlüğü nasıl kullanacağı konusunda yalnızdır. Kendine ait değerler sistemini kuramazsa kazandığı özgürlüğün kendisine sağlayacağı fayda çok sınırlıdır.
Önerme-1-i-3) Eski çağlardan itibaren toplumda saygın bir yeri olan hekim, tabulardan kurtulmasıyla konumunu da kaybetmiştir. Kayıp özgürlük ile beraber olsa da hekimin eski konumunu özlediği aşikârdır. Ancak toplumsal dinamiklerin geri çevrilmesi mümkün değildir ve hekimin eski konumuna dönmeye istekli olduğunu söylemekde mümkün değildir.
Önerme-1-i-4) Kazanılan özgürlüğün başıboşluğa veya değerler sistemi yokluğunda bir savrulmaya yol açması çok muhtemeldir. Savrulmayla yeni “Doktor Mengele” örnekleri görebileceğimiz gibi hastasının veya uyguladığı tedavinin sorumluluğunu almaktan kaçan ve kendini herhangi bir hizmet sunucusuyla eş gören hekimler görmek olasıdır. (Doktor Mengele: İkinci Dünya Savaşı’nda Ausschwiz kampında görev alan ve özellikle çocuklar üzerinde ölümcül deneyler yapan Nazi doktor)
Önerme-1-i-5) Hekim kamusal hizmet yapan herhangi bir hizmet sunucusudur. Ancak, hizmetin niteliğine dair farklılıklar vardır. Bir taksi şoförü, bir lokanta işletmecisi, bir öğretmen, bir hâkim veya aklınıza gelebilecek herhangi bir hizmet sunumu yapan kişiden daha üstün değildir. Zannımca hekimin değişik kültürlerde, çağlar boyunca hep el üstünde tutulmuş olması insanın kendine saygısı ile ilgi olmalıdır. Kendini Tanrının yeryüzündeki gölgesi, dünyanın sahibi olarak gören insan, kendi zafiyetini ve en aciz halini göstereceği kişiden belirli nitelikler beklemiştir. Hippokrates’in hekim tanımına, fiziksel özelliklerine kadar hekimi tanımlayışına baktığımızda toplumun hekimden beklentilerini doğru bir şekilde anlayabiliriz. Hekimin kişiyi rahatsız etmeyecek veya herhangi bir menfi duygu uyandırmayacak tavır ve görüntüsü olması gerektiği Hippokrates’in önemle üstünde durduğu bir konudur. Hasta, hekimin görüntüsünden rahatsız olmamalı, ona karşı kendini rahat açabilmelidir. Hekim, toplumun değer yargılarına ters düşmemeli ve kendinden yardım umanları fikri nedenlerle kendinden uzaklaştırmamalıdır.
Önerme-1-i-6) Hekim, geleneksel olarak toplumun muhafazakâr kesiminde yer almış, toplumun değer yargılarıyla uyumlanmayı kendine bir görev bilmiştir. Atina Senatosu Hippokrates’i, Pers akınları karşısında aldığı tavır ve Pers askerlerine bakmayı reddetmesi üzerine övmüştür. Hekim, toplumun değer yargılarıyla uyumlanması neticesinde toplumdan saygınlık görmüş ve birçok alanda hareket serbestisine sahip olmuştur. Bu imkânlar içerisinde mesleki çalışmaları, bilimsel tavrı olduğu kadar yaşam alanıyla ilgili rahatlıklar da sayılmalıdır. Örneğin, Abbasi sarayında halifenin doktorluğunu yapan Hıristiyan hekimler Cürcis ve Huneyn bin İshak için saraya şarap alındığı bilinmektedir.
Önerme-1-i-7) Hekimler sadece muhafazakâr kimlikle özdeşleştirilemez. Birçok ülkede gerek siyasi olarak gerekse profesyonel anlamda devrimci görüşleriyle öne çıkan hekimler mevcuttur. Siyasi duruşları her zaman hekimlik ile ilişkilendirilemese de günümüzde Sınır Tanımayan Doktorlar (Médecins Sans Frontières – MSF) örneğinde olduğu gibi tamamen bağımsız ve dünyanın çeşitli ülkelerinde felaket, çatışma ve hatta savaş koşullarında hizmet veren gönüllü doktorlar ahlaki anlamda önemli bir duruş sergilemektedirler. MSF örneği, hayata verilen değerin en üstün örneklerinden biri olarak hekimliğin geleceğine dair umutlarımızı korumamızı sağlayan oluşumlardan biridir.
Önerme-1-j) Hekim, iyilik yapmadığı takdirde herhangi bir hizmet sunucusu konumuna gelebilir.
Önerme-1-j-1) Hekim, yukarıda tartıştığımız örneklerde görüldüğü üzere anlam kaybı yaşayan modern insanlarla beraber yarattığı değerin kaybolduğuna tanık olmaktadır. Giderek artan tedavi başarısı, sağlık imkânları ve bunun insan yaşamına ölçülebilen faydasına rağmen dünyanın birçok ülkesinde hekimler mutsuz bir grubu oluşturmaktadır. Mutsuzluk ekonomik veya zorlaşan iş koşulları gibi gerekçelerle açıklanamayacak ontolojik bir sorundur.
Önerme-1-j-2) Hekim, var oluşunu sorgulamaktadır. Alelade bir hizmet sunumu için alınan onca risk ve yoğun iş yükü karşılığında değer üretemediğinin farkındadır. Hekim kişilere dokunamamaktadır. Her tür vücut boşluğu açılarak ameliyat edilebilir, ruhun derinlikleri ilaçlar ve psikoterapiyle araştırılabilir veya döllenmeden başlayarak ölüme kadar insan hayatının her aşaması tıbbi müdahaleye konu olabilir. Ancak kişiler arası ilişkiler ve iyilik yapma imkânları ortadan kalkmıştır. Hekim, iyilik yapamadığı veya iyi olamadığı takdirde yok olabilir.
Prof. Dr. Adil Polat
Bağcılar, Şubat 2024
1 yorum
Ben de bir hekim ve bir cerrah olarak zaman zaman sizin yaşadığınıza benzer duyguları hissediyorum. Bu nasıl oluşuyor, belki çok yoğun çalışıyorum, belki kendime yeterince zaman ayıramıyorum veya yaptıklarım değersizleştiriliyor. Yurt dışında da bulunduğum merkezlerde çok monoton bir tempo ile çalışıyorlardı ama mutluydular. Ancak yurdumda farklı bir şeyler var. Yine de ülkemin insanlarımızın saf temiz kalplerini çok seviyorum ancak onların bir kısmının bizleri yeterince anlayamadıklarını düşünüyorum. Ben hep “halden anlamak” diye tarif etmeye çalışırım, gerçekten insanımızın büyük bir kısmı sadece kendini ve kendi işinin bitmesine odaklandığı için başka hiç bir şeyi görmüyor, buna yolda araba sürerken de çok denk geliriz. Hep yol verirsiniz ama kimse size yol vermek istemez gibi. Özellikle insanların bir kısmı karşısındaki insanın yani doktorun iyilik yapma potansiyelini bir süre sonra sömürmeye başlıyor. Başka ihtiyaç sahiplerini düşünmüyor. sizin ve başkalarının halinden anlamıyor. Belki anlatabilecek çok şey var, bence gerçekten yapılacak bir iyilikse, hiç üzerinde düşünmemeli ve takdir de beklenmemeli. yapıp denize atılmalı. öylesi daha çok mutlu ediyor. beklenti insana özgü gibi geliyor. Bu gün depremin yıl dönümü, bir yıl önce sabaha erişemeyen binlerce insan var. Yani böyle kutsal bir mesleğe sahip olmakla çok fazla iyilik yapabilme fırsatı elde ediyorsunuz. Bundan daha güzel ne olabilir.. Sizi sıkdıysam beni mazur görün, yazdığınız sistematik benim için ilgi çekiciydi, yazmak istedim, saygılarımla.