Önerme-1. Kişi kötülük yapmamalıdır.
Önerme-2. Kişi kötülük yapmak istemez.
Önerme-3. Kötülük iyiliğin yokluğu değildir.
Önerme-3-a). İyiliğin kasıtlı biçimde yok sayılması veya iyilikten kasıtlı biçimde kaçınmak kötülüktür.
Önerme-3-b). Muhataplara kişinin edimlerinden dolayı gelen bir kötülük kişinin kötü olmasını gerektirmez.
Önerme-3-c). Kişilerin birbirleriyle çatışması herhangi birinin kötü olmasını gerektirmez.
Önerme-3-d). Kişi kötülüklerden ne kadar sorumlu olduğunu bilir.
Önerme-3-d-1). Kişinin edimlerinin kötü sonuçlarından habersiz olması sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Önerme-3-d-2). Kişinin yaptıklarının kötü sonuçlarını bilmiyorsa kötü biri olmayacaktır.
Önerme-3-e). Kişinin kötülükleri önleme imkânı varsa önleme sorumluluğu ahlaki bir sorumluluktur.
Önerme-3-e-1). Ahlaki sorumluluk özgür olmayı gerektirir. Dolayısıyla, kötülüğe özgür iradesiyle engel olmak gereklidir. Görevi gereği yapılan müdahaleler ahlaki tavır değildir.
Önerme-3-e-2). Burada ahlak ile ilgili bir felsefi tartışmaya girmeyeceğiz. Esas olarak, kötülük karşısında duruş ile ilgili kişinin yerini belirleyeceğimiz bir nirengi noktası belirlemeye çalışıyoruz.
Önerme-3-e-3). Kötülük karşısında kişinin kendi çıkarı aleyhine davranması ahlaki bir gereklilik değildir.
Önerme-3-e-3-1). Dolayısıyla, kişiler çok fedakâr olmadıkları için sorumlu tutulamaz. Fedakârlık ancak özgür iradeyle yapıldığında bir değerdir. Eğer toplumsal bir norm veya bir gereklilik olarak ortaya konursa fedakârlık kişinin suiistimal edilmesiyle sonuçlanır.
Önerme-3-e-3-2). Yanıtlanması zor bir soru, kötülüğün derecesiyle artar. Örneğin, kötülük dehşet verici sonuçlar veriyorsa kişinin kayıtsızlığı olağan olmaz.
Önerme-3-e-3-3). Kötülüğün yaygın ve sıradan hale gelmesi en az niteliksel ve niceliksel artışı kadar önemli bir sorundur. Kötülük sıradanlaşarak nasıl üretildiği Hannah Arendt tarafından ayrıntılı olarak tartışılmıştır.
Önerme-3-e-3-4). Buradan çıkacak dolaylı bir sonuç, kötülüğün niceliksel derecelendirmesinin niteliksel sonuçları olduğu olabilir. Örneklemek gerekirse, bir kişinin tartıştığı kişiyi öfkeyle öldürmesi büyük bir kötülüktür. Ancak, kalabalık üzerine rastgele ateş ederek onlarca kişiyi öldürmek bambaşka boyutta bir kötülüktür. Yahut öldürdüğü kişiyi vahşice parçalayıp yok etmeye çalışmak öldürmeye kıyasla bambaşka seviyede bir kötülüğü işaret eder. Verilen iki örnekteki vahşetin derecesi (niceliksel derecesi) öldürmek fiilinin kötülüğünü (niteliksel özelliğini) başka bir düzeye taşımıştır.
Önerme-4. Hekim kötülük yapmamalıdır.
Önerme-4-a). Hekim kötülük yapmak istemez.
Önerme-4-b). Hekim kötülük yapmaktan kaçınır.
Önerme-4-b-1). Hekim kötülük yapmaktan kaçınmak için iyilik yapmaz. İyilik yapmak kötülük yapmamak için tutulacak bir yol değildir.
Önerme-4-b-2). Hekim kötülük yapmayı önleyecek yolları bulmaya çalışır.
Önerme-4-c). Hekimin, hekimlik mesleğine dair kötülüğe olan tavrı ile genel olarak kötülüğe karşı tavrı farklı perspektiflerle incelenmelidir. Kötülük çok genel bir kavram olup yaklaşımımızı belirleyen esasları oluşturmaz. Yaşamımızı, iyi ve doğru referansıyla kurarız, yanlış ve kötü referansıyla değil.
Önerme-4-c-1). Hekimin, hekimlik mesleğinin niteliği nedeniyle kişilere kötülük yapabilme imkânları diğer kişilere göre daha fazladır. Bu nedenle, hekimlik mesleğinin esasları itibarıyla kötülüğün önlenmesi aktif bir süreci işaret etmelidir.
Önerme-5. Hekimlik mesleğinde kötülüğün tanımı mesleki referansla veya kişilerin uğradığı kötülük referansıyla yapılabilir.
Önerme-5-a). Hekimlik mesleği açısından kötülük, etik değerlerin başında gelen iyilik yapma önermesine ihtilaf ile olabileceği gibi, iyi olmak için gerekli çabanın gösterilmemesiyle de olur.
Önerme-5-a-1). Hekimin gerekli çabayı göstermekteki yetersizliği, kötü sonuçlar doğursa dahi, tek başına hekimi kötü yapmaz. Bu yetersizliğin niteliksel olarak değerlendirmesiyle kötülük anlaşılabilir.
Önerme-5-a-2). Hekim, gerekli çabayı kasıtlı bir şekilde göstermemişse, kötülükten birinci derece sorumludur ve bu onu kötü yapar.
Önerme-5-a-3). Hekim gerekli çabayı göstermek için gerekli donanıma veya imkânlara sahip değilse, sonuçta karşımıza çıkan kötülükten sorumlu olsa dahi kötü olmayacaktır. Burada iyi niyetle kötülüğü önlemeye çalıştığının ancak buna yetemediğinin ortaya konması gerekir.
Önerme-5-a-4). Hekimin kötülüğü hukuki sorumlulukla ilişkili bir durum değildir. Kötü olmayan bir hekim hukuki sorumluluğu olan bir durumda olabilir veya kötü bir hekim hukuki sorumluluktan kaçınabilir.
Önerme-6. Hekimlik mesleğinde kötülüğün ontolojik değeri vardır. Hekimlik, insanın fiziksel ve ruhsal var oluşunu tehdit eden kötülüklerle uğraşmaktadır.
Önerme-6-a). Burada insan var oluşunu tehdit eden kötülüklerden kasıt, hastalıklar ve işlev bozukluklarıdır. Ancak, hastalıkların ve işlev bozuklukların kötülüğü arkaik anlamda bir ulvi kötülük veya ceza niteliğinde değil ancak işlevlerinin yerine getirememe haliyle veya var oluşun tehdit edilmesiyle ilgilidir. Var oluşa dair en büyük kötülük var oluşun tehdit edilmesidir çünkü.
Önerme-6-b). İnsan var oluşuna tehdit olan kötülüklerle uğraşan hekimin kendisinin kötülük kaynağı olması niceliğinden daha büyük nispetle kötülüğü artırmaktadır. Hekimin kötülüğü etik alanında kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır ancak kötülüğün hekimin var oluşuna ne denli bir tehdit olduğunun öncelikle hekimler tarafından anlaşılması gereklidir.
Önerme-6-b-1). Kişilerin en aciz oldukları ve kendi otonomilerini korumak konusunda yetersiz oldukları konumda yapılan kötülükler gözümüze korkunç görünmektedir. Bu durumlarda, mağdurun kendini savunma ihtimali yoktur ve kötülük çare bekleyeceği yerden gelmektedir. Hekimin, benzer bir konumda olduğu düşünüldüğünde kötülük konusunda hassasiyetin önemi daha iyi anlaşılır.
Önerme-6-c). İnsanı tehdit eden durumlarla mücadele eden hekim, fayda sağladığı kişiden minnet veya saygı bekleyebilir. Bu beklenti onu kötü yapmaz.
Önerme-6-c-1). Beklentisi karşılanmayan hekim fayda sağladığı kişiye düşmanlık beslememelidir.
Önerme-6-c-2). Beklentisi karşılanmayan hekimin yaşayacağı hayal kırıklığı anlaşılabilir ancak haklı değildir. Eğer iyi olmak hedefiyle kişilere fayda sağlanmışsa, minnet veya takdir görmek beklenen bir sonuç olmamalıdır.
Önerme-6-c-3). Hekim, kişilerden minnet veya takdir beklentisiyle kötü duruma düşebilir. Buradaki kötü ikili bir anlamda kullanılmıştır. Birincisi, hekimin istenmeyen nahoş bir vaziyette kalmasıdır ki sosyal ilişkilerdeki görece durumu tanımlar. İkincisi yazımızın konusu olan kötülük anlamındadır; iyilik, özellikle ahlaki anlamda iyilik, herhangi bir karşılık beklememelidir; minnet ve takdir de beklenmemesi gereken karşılıklar arasındadır.
Önerme-6-c-3-1). Karşılık beklentisi olmaması hekimin ücretsiz hizmet vermesi anlamında kullanılmamıştır. Profesyonel hizmet karşılığında ücret alınması sosyal bir norm olarak binlerce yıldır uygulanmaktadır.
Önerme-6-c-4). Fayda gören kişinin hekime özgür iradesiyle bir takdir ve minnet borcu yoktur. Ancak bu durum hekime karşı kişiyi hali hazırda hak ettiği bir şeyi alan, bir nevi alacaklı tavrına sokmamalıdır. Hekimin kendini bu tür nahoş tavırdan koruması tabiidir.
Önerme-7. Hekimin kötülük yapacağı farz edilmemelidir. Referans alınacak davranışlar menfi olanlardan değil müspet olanlardan seçilmelidir.
Önerme-7-a). Dolayısıyla hekimlik ile ilgili düzenlemelerin ve hekimlik ile ilgili tavsiyelerin kötülük yapılacağı referans alınarak yapılması yanlıştır. Hekim iyilik yapmak isteyen bir kişidir. Bu kişinin kötülük yapacağını farz etmek tüm hekimlerde suçlanmaya karşı değişen derecelerde savunma gerekliliği yaratır.
Önerme-7-b). Kişilerin psikolojik donanımlarıyla (veya psikolojik sıhhatleriyle) yukarıda bahsedilen savunma ihtiyacı kişinin gerçeklik ile ilişkilerini sarsabilir.
Önerme-7-c). Kötülüğü referans alarak kurulacak sistemde hedef kötülük yapılmaması veya kötülüğün önlenmesi olacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi iyilik kötülüğün yokluğu değildir. Kötülükten kaçınılması kimseyi iyiliğe yöneltmez.
Önerme-7-c-1). Kötülüğün önlenmesi hukuki bir süreç değildir. Çünkü burada tartıştığımız kötülük hukuki bir kavram değildir. Bu metinde kendisine atıf yapılan kötülük, hekimliğin var oluşuna dair temel var sayımları yok sayan bir kötülüktür. Bu eksende mücadele edilmesi, hekimliğin temel esaslarının sahiplenilmesiyle olabilir. Bir dereceye kadar etik konusu olan kötülük, var oluşunu tehdit ettiği hekimin çok açık, anlaşılır ve tartışmasız tavrına muhatap olmalıdır.
Önerme-7-c-2). Bir önceki maddede ifade edilen mücadele ile ütopyacıların veya “bütün dünya buna inansa” tavrına talip bir romantik tavrı anlaşılmamalıdır. Meslek örgütlerinin yayınladıkları kılavuzlar, meslek sosyal ağlarından kötülerin dışlanması, kötü davranışların aktif bir duruşla karşısında durulması gibi hali hazırda var olan önlemlerden bahsedilmektedir. Bu davranış ve çalışmaların ontolojik bir gereklilik olduğunu vurgulamak gerekir.
Önerme-8. Genel geçer iyilik normları kötülük tanımı için referans olmamalıdır. Genel geçer kabul gören olgular iyi tanımı içine alınırken dikkatli olunmalıdır. Özellikle bilimsel ilerleme veya yıkıcı yenilikler genel geçer durumlar ile çatışabileceği ve bazen geçersiz kılabileceği düşünülürse genel geçer kabullerin nasıl kafa karıştırıcı olduğu daha iyi anlaşılabilmektedir. Kişilerin ve toplumların görüşleri, kısaca kamuoyu, günün sosyolojik, politik ve pedagojik iklimi içinde iyi ve kötü kavramları konusunda zorlanabilmektedir.
Önerme-8-a). Yukarıda belirtilen duruma güzel bir örnek bilimsel gelişmelerdir. Bilimsel düşünce genel geçer kabulleri yok sayarak ilerlemek zorundadır. Değişmezlik esasıyla konulan temel kavramlar ve özellikle iyi referansı bilimsel düşünce için engelleyici hale gelebilir. Bilimsel düşünce kamuoyuna kötü olarak görünebilir. Ahlaklı değil ancak ahlakçı toplumlar için bilimsel düşünce kötülüğün kaynağıdır.
Önerme-8-b). Diğer bir örnek yıkıcı inovasyon olarak popüler bir kavram haline gelen yeniliklerin geleneksel üzerinde oynadığı yıkıcı etkilerdir. Eğer, geleneksel bir uygulamayı veya standartlaşmış bir uygulamayı (hatta “status quo” olarak adlandırılan tüm durumları) yerleşmiş bir değer ve iyi kavramı içine dâhil edersek sorun yaşayabiliriz. Bu olguların evrensel olmaları mümkündür belki ancak iyi olmaları yerleşik olmalarına değil evrensel değer olarak iyiyi işaret etmelerine veya iyiye neden olmalarına göre olmalıdır. Aksi durumda, evrensel bir iyi olmayan geleneksel uygulamaya karşı çıkan herkes kötü olmak zorunda kalacaktır. Siyasi tarihte yenilik isteyen birçok hareketin karşılaştığı ilk engel bu olmuştur.
Önerme-8-b-1). Tıp pratiği geleneksel ve kurumsallaşmış uygulamalarıyla bu başlık açısından tuzak olabilecek birçok uygulama içermektedir. Sıradan bir hekim hasta ilişkisini düşünelim. Muhtemelen, tıp pratiğinin en geleneksel durumlarından biri olan hekim hasta ilişkisi ve burada hekimin görevleri ve sorumlulukları artık neredeyse küresel ölçekte gelenekselleşmiştir. Bu kamuoyunu görüşünü iyi olarak tanımlarsak hekimin hastaya yaklaşımında bir iyi standardını kabul etmiş oluruz. Bu iyi kavramı son yılarda önce hasta otonomisinde belirgin bir yükselme ile hekimin otoritesinin sarsılmasını ve sonrasında ödeme planlarında sorunlar ile hekim ücretlerindeki gerilemeyi getirmiştir. Hekimler bu değişimlere herhangi bir karşılık üretmediler çünkü hasta ile etkileşimlerinde değişmeyeceğini düşündükleri “iyi” olduğundan emin oldukları birçok tanıma sahiplerdi. Bu olguları değiştirmek hekimliğin “kötü” uygulamaları arasında olabilecek gibi görünmüş olmalıydı.
Önerme-8-b-1-1). Hekimlerin rasyonel olmak yerine iyi olduğunu düşünerek davranmaları kendilerini başka bir tuzağa düşürebilir. Burada iyi niyetli bir şekilde babacan tavır olarak güzellemesi yapılan tavır paternalistik hekim yaklaşımıdır. Bu yaklaşım hasta otonomisini yok sayar veya azımsar. Paternalistik hekimliğin ataerkil düşünce veya toplum sisteminin bir uzantısı olduğu düşünülebilir. İyilik yapma kaygısı, hekimi paternalist hekimliğe veya bu yol ile muktedir rolüne götürmemelidir. Hekim babacan biri olmak zorunda değildir ve hatta bu yaklaşım hekim açısından ontolojik bir tuzaktır. Hegelci bir yaklaşımla ifade edersek, Hekimin tin’i babacan değildir.
Önerme-8-b-2). Hekimlerin hastalara yaklaşımlarını devrimsel olarak değiştiren bir diğer faktör uzaktan tıp uygulamaları oldu. Burada geleneksel hekim hasta ilişkisi hayli zayıflamış olmakla kalmıyor, ilişkideki kontrol tamamen hekimin elinden çıkıyordu. Daha önce hastayı dilediği planda değerlendiren ve kendi tedavi planı kuran hekim artık hastaya bir görüş sunan herhangi bir danışman konumuna razı olmalıydı. Hekim, herhangi bir danışman konumuna kendi kurduğu tuzakla düştüğünü hiç fark edemedi.
Önerme-8-b-2-1). Bu tuzak tüm asimetrik ilişkilere benzer etkiyi yapan sosyal ağlar olmuştur. Üreticinin veya icracının veya hizmet sunucusunun doğrudan tüketiciye ulaşmasını veya kendini ifade etmek için geleneksel ortamlardan azade olmasını sağlayan sosyal ağlar, hiç beklenmedik şekilde ilişkilerdeki asimetriyi alt üst ediverdiler. Kişiler, hizmet aldıkları veya doğrudan bu kadar kolay ulaşabildikleri kişilere ister istemez geleneksel bir ilişki sürecindeki (hekim-hasta, icracı-hayran, besteci-takipçi, yazar-okur, vb) otoriteyi vermek istemediler. Olan otoritelerini bu kadar kolay sarsıldığını anladıklarında, bu hizmet sunucuları artık geri dönülemez şekilde sosyal ağlara bağlanmış idi. Hali hazırda kendilerini bu ağlarda tanımlamayan kişilerin kapitalist üretim-tüketim süreçlerinde giderek geri planda kaldıkları görülmektedir.
Önerme-8-b-2-2). Hekim, hastayı değerlendirmede bir yardımcı öğe ve sunduğu tedavide yetkinliği sorgulanan ve başka tedaviler arasında hastanın uygun gördüğü şekilde sıraya giren bir hizmet sunucusu olmuştur. Bu sıralamada üst sıralar her zaman rasyonel süreçler ile belirlenmemektedir.
Önerme-8-b-2-3). Benzer bir bozulma müzik ürünlerinin sunum ortamlarını her değişiminde görülmüştür. Örneğin, blues müziğinin ilk yayıldığı dönemlerde yaygın olarak rastlanan müzik kuruları (jukebox) belirli icracılar tarafından keşfedilerek bu icracıları öne çıkarmıştır. Bunlara en güzel örnek B.b King olmuştur. B.B. King, müzik kutusu olan barlara kendi plaklarını dağıtarak vaktiyle çok popüler hale gelmiştir. Radyo kanallarının yükselmesi ile yükselen gruplara bir örnek Doors grubudur. Ancak en radikal değişiklik müzik ürünlerinin görsel olarak sunulmasını sağlayan MTV televizyon kanalının yayına başlamasıyla olmuştur. Bu durum, 80’ler müziği olarak bilinen ve sonradan bazılarınca “kitsch” olarak tanımlanan bir müzik türünü ortaya çıkarmıştır.
Önerme-8-b-2-4). Dünyada televizyon reklamları ve gündüz kuşağı televizyon programları tıp hizmet sunuculara bir süredir farklı bir parlama faaliyet alanı sunmuş ve bu alan mevzuat ile düzenlenmeye çalışılmıştır. Hâlbuki sosyal ağlar üzerinden doğrudan yapılan ve maliyeti çok ucuz olan pazarlama faaliyetleri, ne kadar mevzuat ile sınırlamaya çalışılsa da daima yıkıcı bir yenilik üreterek hekimin hasta ile ilişkisinde muhtemelen geri dönülemez hasarlar oluşturmuştur. Bu hasarlara birkaç örnek vermek gerekirse kolesterol ilaçlarının kullanımı ve Covid19 pandemisini sonlandıran aşılar ile ilgili görüşler sayılabilir. Kolesterol ilaçları ile ilgili haklı sayılabilecek bazı rasyonel itirazlar merkeze alınarak ve küresel ilaç devlerine meydan okuyan bir tavırla kendi sağlığını kendiniz, doğal yollarla koruyun diye özetlenebilecek bir yaklaşımla birçok damar sertliği (ateroskleroz) hastası kullanmaları elzem olan kolesterol ilaçlarını (özellikle statin grubu) kullanmayı bırakmıştır. Bu nedenle değişik ülkelerden kalp krizi sayılarında artış bildirilmiştir. Buradaki en yıkıcı faktör, bu eleştirilerinin rasyonel zeminde yapılmayıp belagat sanatlarıyla yürütülmesi ve karşılarına getirilen olgulara karşılık inanç kartının oynanmasıdır. Kişiler klinik çalışmalara inanmamayı tercih etmektedirler. Burada bilimsel analiz yerini inanmamaya bırakmıştır. Covid19 aşılarında bu inanç meselesi daha hastalıklı bir haldedir. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen aşıların pıhtı yaptıkları ve kalp krizi ve felç gibi durumların çok arttığı artık kamuoyundaki ortak görüştür. Hekimlerin aksi yöndeki itirazları onların küresel ilaç mafyasının bir uşağı olduklarına dair ithamlara maruz bırakabilir. Karikatürize edilen durum, burada resmedildiği kadar trajikomiktir. Bu tabloda pandemiyi sonlandıran aşıların üreticileri hiç fark etmedikleri şekilde kötü olmuşlar ve bu anlayış yerleşik aşıların bile sorgulanmasına varmıştır. Bu durum tek bir ülkeye mahsus bir hastalık değildir. İnanamamanın güzel bir örneği pandemi döneminde sokağa çıkma yasağını umursamayarak “Şirinler” etkinliği yapan Fransa’daki bir grup tarafından verilmiştir (https://www.webtekno.com/corona-virusu-sirinler-rekoru-h87706.html). Bu kişiler pandemiye inanmamayı tercih etmiş ve sokağa çıkma yasakları konuşulduğu bir dönemde binlerce kişiyi bir araya getirmekte hiçbir sakınca görmemişlerdir.
Önerme-8-b-2). Olguların önemini kaybetmesi ve gerçekliğin inanç ile yer değiştirmesiyle yükselen bir diğer alan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları olmuştur. Başlangıçta yerleşik uygulamaları tamamlaması ve yeni moleküller bulunması için bir kaynak olması düşünülen bu alan, yerleşik tıp uygulamalarını sorgulayan kişilerin alternatif bilgi ve tedavi kaynağı haline gelebilme potansiyeline sahiptir.
Önerme-8-c). Hekimin, gerçeklik algısının bu kadar bozulduğu ve olguların inanç ile sınandığı bu dönede kötü olmamaya dikkat etmesi fayda sağlamayacaktır. Tek geçerli olabilecek yöntem, iyi ve ahlaklı referanslarının günlük kullanımında dikkatli olmak ve kötü tanımlarında bonkör olmamaktır. Kötülük, neyse ki, çok yaygın bir şey değildir. Kötü olan şeyler, başlangıçta yaptığımız tanımlarda görüldüğü üzere belki daha sık görülebiliyor olsa da, kötülük yaygın değildir.
Önerme-9. Hekim, iyiliği ararken rasyonel düşünceden ayrılmamalıdır.
Önerme-9-a). İyi olmaya çalışmak, iyiliği kılavuz almaktan farklı bir şeydir.
Önerme-9-b). İyiliği referans almak önerilmeli ancak iyiliğin referansı kötüye göre verilmemelidir. Bu durumda “Önerme-3” ile çakışma yaşanır.
Önerme-9-c). Tutkulu bir şekilde çalışmanın rasyonel düşünceyle çatışması mümkündür.
Önerme-9-c-1). Tutku bir his veya inanç durumudur. Başlıca özelliği yoğunluğu ve kişiyi harekete geçirebilmesidir. Bu özellikleriyle irrasyonel olabilme potansiyelleri vardır. Bazı durumlarda bu irrasyonel tavır kişilerin başarısının sırrıdır.
Önerme-9-c-2). Tutkulu bir şekilde iyi olmaya çalışmak hekim için büyük bir tuzaktır.
Önerme-9-c-2-1). Aynı şekilde, tutkulu bir şekilde kötü olmamaya çalışmak da hekim için büyük bir tuzaktır.
Önerme-9-d). Hekimin davranışlarını yöneten duygular içinde tutkunun öne çıkması iyilik yönünde dahi olsa sorunludur. Buradaki tutkunun rolünün hekimlik pratiği olduğunu vurgulamak gerekir. Hekimin, bir birey olarak tutkulu biri olması ve tutkuyla bir şey yapması sorun değildir. Ancak, iyilik yaparken veya kötülükten kaçınırken tutkulu olmak kişiyi rasyonel zeminden ayıracaktır. Özgür iradeyle alınacak iyi ve kötü kararlar, değer üretir. Aksi durumda kamuoyunun genel geçer kabulleri arasında kaybolabileceği gibi kişiyi hiç ummadığı tehlikeli durumlarda bırakabilir.
Önerme-10. Hekim, kişilerin kendilerini en kötü hissettikleri zamanlarda gördükleri kişidir ekseriyetle. Kişiler hekime başvurduklarında zayıf, aciz ve benzer edilgen duygular içindedirler. Bu nedenle, kendi fiziksel veya ruhsal kötülükleriyle kendi yaşamını kazanan hekim, Boris Vian’ın La Gloire (Türkçe karşılığı: Görkem) karakteri gibidir. Yüreksöken (L’Arrache-Coeur) adlı romanında bataklıkta yaşayan gayet sembolik bir karakterdir. Köyde yaşayanlar günahları karşılığında bataklığa altın atarlar bol miktarda. Bu nedenle La Gloire’ın tüm eşyaları altındandır. Ancak, bu altınlarla bir şeyler satın alması yasaktır. Hekimin zenginliği aynı yukarıda bahsettiğimiz “Görkem” gibidir. İnsanlar, günahlarını değilse bile, en aciz, muhtaç ve zayıf anlarını paylaştıkları hekime verdikleri parayla yaşanacak bir zenginlik insanlara fazla gelmektedir. Hekim, Görkemiyle rahatsızlık vermektedir. Bu nedenle, hekimin görkemi insanlar için kötüdür. Bu, söylenmemiş bir rahatsızlık ve hatta tam tersi şekilde tezahür ediyor dahi olsa, hekimin zenginliğinin kötülüğünün kaynağı burada aranmalıdır.
Önerme-10-a). Hekimin zengin olması kötü değildir. Ancak, kendi acizliğini hekime açan ve acizliğinden kurtulmak isteyen kişinin ödediği parayla yaşanan zenginliğe tahammülü yoktur. La Gloire nasıl altınlarından faydalanamıyorsa hekim de izole edilmelidir. Bunu gerçeklikte yaşatamayan kişi haset etmektedir. Hiçbir zengin karşısında yaşanmayan nefret veya haset, zengin olan hekimlere yönelmektedir.
Önerme-10-b). Haset etmek her zaman kötü olmak zorunda değildir. Leyla Navaro, haset dinamiklerini gayet güzel anlatmış ve kişini kendinde eksik olanı tamamlama gayretiyle hasedin yaratıcı bir itici güç bile olabileceğini göstermiştir. Ancak, burada söz konusu olan haset kişilerin kendinde gördüğü bir eksiklik ile ilgili değildir.
Önerme-10-c). Kişiler zenginlikleri değil, acizlikleri nedeniyle asimetrik olan ilişki hekimin kolaylıkla kötü görülmesiyle sonuçlanır. Hekim herhangi bir hatasında veya ihmalinde başka bir meslek grubunda görülmeyen bir nefret nesnesi olmaktadır.
2 yorum
Enfes bir yazı olmuş Hocam.
Doğru & yanlış yoktur, sadece yorumlar vardır. Menfaat, çıkar çatışmalarıyla Hekimin emeğini, akıl terini vermemek için Hekimin kötüye yönlendirilmesi hatta buna mecbur bırakılmasının daha büyük kötülük olduğunu hipotezlemenek, düşünmemek, düşünmekten kaçınmak, yok saymak kötülüğün nirengi noktasıdır.