Üniversiteyi bitirip hekim olarak mesleğe başladığımızda hastalarımıza tedavi planı sunarken amacımız kanıta dayalı en iyi tedaviyi önermek ve son bilgiler ışığında tedaviyi yönlendirmek. Peki en iyi tedavi nedir? Kanıta dayalı en etkin tedavi her zaman en iyi tedavi midir? Hasta bu tedaviyi almayı reddetme hakkına sahip midir? Hasta önerdiğimiz tedaviyi reddettiğinde hekim olarak “O zaman benden bu kadar” diyebilir miyiz? Tedavi planı nasıl belirlenir? Tabi ki bilimsel çalışmalara dayanılarak en yeni bilgiler ışığında belirlenir. Bir doktor ömür boyu eğitimine devam eder, en yeni gelişmeleri takip eder. Peki çalışmalar nasıl yapılır, tedavi planını belirlerken hangi çalışmalar öncelenir? Evet, en değerli çalışma çift kör randomize kontrollü çalışma dediğinizi duyuyorum. Peki rutin poliklinikte randomize kontrollü çalışmaya hasta alırken ki seçim kriterlerini karşılayan hastaları tedavi etme şansına sahip oluyor musunuz?
Okumak, okumak, okumak. Gelişime ve değişime açık olmak daimi olmak zorunda hekimlikte. Bu durum dinamizmimi, enerjimi yükseltiyor ve yeni şeylere açık olmamı sağlayarak değişimi daha kolay kabul edebilir kılıyor beni. Ama onca şey bildiğim halde hasta ile karşı karşıya geldiğimde hastaya “Senin için bu tedaviye karar verdim.” diyemiyorum. Çünkü günümüzde tıpta paternalist yaklaşımdan uzaklaştık ve hastayı tedaviye daha çok dahil edip kendi özgür iradesi ile karar vermesini istiyoruz. Lakin bunu isterken hastanın çevresinde internetten okuyarak veya TV şovlarından edindikleri bilgilerle doktordan daha çok doktor kesilenlerle karşı karşıya gelince “Acaba biz mi yanlış yoldayız?” diye düşünmeden edemiyorum yine de.
Sonra geçmişe bakıp kendimle yüzleşmek istiyorum. Bunu ben de yaptım mı diye sorguluyorum kendimi. Az şey bildiğim halde çok şey bildiğimi sanarak herkesi eleştirme ve kendi bildiğini okuma hatasını yaptım mı? Bilgi tek başına değerli midir, yoksa bir kişiyi ileriye götüren bilgi “tecrübe ile yoğurulmuş bilgi” midir?
Asistanlığa başladığım yılların başlarında henüz bilgilerim tazeyken her konu hakkında fikrim vardı. Üniversitede aldığımız derslerde hocalarımız hep en yeniyi takip edip bize en güncel bilgiler ışığında ders anlattıkları için şanslıydım. Asistanlığımın başlarında uzman bir ablamız dahili problemi olan hastaları bana danışırdı, ben de şaşırırdım. Nasıl yani, uzmanım bana bilgi soruyor? Maalesef cahillik ile yargılama sonucu o uzmanı bilgisiz addetme hatasına düşebiliyor insan. Zamanla kendi branşıma yoğunlaşırken bilgilerin zaman aşımına uğramasıyla fikir beyan etmemeyi öğrenip işi uzmanına danışma zorunluluğu olduğunu çok iyi anladım.
O ilk meslek yıllarımda anlamadığım ve cahilce yargıladığım durum keşke sadece bununla sınırlı olsaydı. Tecrübenin azlığı daha kolay yargılamayı beraberinde getiriyor. Yıllar içinde yanlış olduğunu düşündüğünüz şeylerin ne kadar doğru yapıldığını düşünüyorsunuz. Kongreye gidiyordum, en son yapılan randomize kontrollü çalışmalar ve metaanalizler ışığında özetlenen bilgileri dinleyip dönüyordum. Sonra her şeyi en iyi benim bildiğimi sanıyordum. Hocalarımdan birinin hastasına uyguladığı tedaviyi beğenmeyip “İyi de kongrede ki son bilgi bu, neden bu tedaviyi vermiyor ki!” diyerek küstahça eleştiride bulunabiliyordum. Yıllar içinde her yeni tedaviyi her hastada uygulayamayacağımı da öğrendim, hocamın hastasına kendi pratiğindeki en iyi tedaviyi sunduğunu da anladım. Neden mi? Nedenlerinden sadece birini belirteyim. Randomize kontrollü çalışmalara hasta alma kriterleri o kadar katı ki! Poliklinikte karşılaştığımız pek çok ek hastalığı olan ileri yaştaki hastalara çalışma sonuçlarına körlemesine biat edip ilaç verebilmek büyük bir lüks olurdu. Her hastayı kendi şartları içinde değerlendirip onun için en uygun tedaviyi bulmak bizim hekimlik görevimiz.
Hekim her hastayı kendine has özellikleri ile değerlendirip tedavi planını belirler ve bunu hastaya açıklar. Hasta önerilen tedaviyi kabul edip etmeyeceğine kendisi karar verir. Özel bazı durumlar olabilse de kimse tedaviye zorlanmaz veya kimseye zorla bir tedavi dayatılmaz. Şayet önerilen tedavi hastanın istemediği bir tedavi ise o zaman farklı seçenekler anlatılır. Şayet hekim diğer tedavilerin hastanın zarar görmesine neden olacağını düşünüyorsa tedavide ısrarcı olabilir. Hasta hekimini her zaman değiştirme hakkına sahiptir. Bir hekimde hastasının zararına neden olacağını düşündüğü bir tedaviyi hastaya uygulamak mecburiyetinde olamaz. Bu durumu hastasına anlatıp başka bir hekime yönlendirebilir.
Bunca yıllık hekimlik hayatımda öğrendiğim en önemli şey hastayı ayrıntılı değerlendirmek gerekliliğidir. Hekim olarak hepimizin hastamıza yeterli süreyi ayırabilmemiz gerekir. Bu bir lüks değildir, bir zorunluluktur. Herkese aynı süreyi değil, her hastaya yeterli süreyi ayırmak.
Günümüz Türkiye’sinde günlük poliklinik muayene sayılarının olması gerekenin kat be kat üstünde olduğu gerçeği ile hekim ve hasta arasında bu sürecin işlemesini beklemek doğru mudur? O başka bir konu tabi ki. Hepinize huzurlu sağlıklı mutlu bir yeni yıl dilerim.