Ülkemizde ilk Hemşirelik Yüksek Okulu 1955 yılında Ege Üniversitesi’nde kurulmuştur. Daha sonra sırasıyla İstanbul, Ankara, Erzurum, Sivas, Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve diğer illerde açılanlarla sayıları hızla artan bu okullardan her yıl pek çok hemşire mezun olmaktadır. Lisans düzeyinde eğitim veren bu okulların bazılarında mezunlara master, doktora, doçentlik ve profesörlük dereceleri kazandıran eğitim-öğretim etkinlikleri de yer almaktadır. Ne var ki, hemşirelik eğitiminde sağlanan bu ilerlemelerin hemşirelik uygulamalarına aynı düzeyde yansımadığı, hemşirelerin hekimlere bağımlı hareket ettikleri görülmektedir. Hemşirelerin kendi görev sınırlarına giren işleri hekimin isteğiyle yapmaları, yazılı olmayan hekim order/emirlerini yerine getirmeleri, kendilerinin görev kapsamında olan hasta eğitiminin hekimler tarafından yapılmasına seyirci kalmaları, görev sınırları içinde olmayan sekreterlik gibi hizmetleri üstlenmeleri ve bunlardan rahatsızlık duymamış olmamaları bu konuda verilebilecek örneklerdendir.
Hekim her toplumda, doğanın en ayrıcalıklı varlığı "insan"ın, en değerli varlığı "sağlığı"nı emanet ettiği bir mesleğin mensubu olarak hiç kuşkusuz çok özel bir yere sahiptir.
Hekimin, Türk hemşireliğinin gelişiminde de çok değerli katkıları olmuştur. Merhum Dr. Besim Ömer Paşa’nın 1912 yılında örgün hemşirelik eğitiminin temelini atması, daha sonraki yıllarda merhum Dr. Refik Saydam’ın O’nu destekleyen çalışmaları, yine Dr. B. Ömer Paşa’nın 1933 yılında Türk Hemşireler Derneği’nin kurulmasında değerli çabaları, merhum Profesör Dr. Muhiddin Erel’in 1955 yılında ilk Hemşirelik Yüksek Okulunun kurulmasındaki desteği, sayın Profesör Dr. İhsan Doğramacı’nın hemşirelik mesleği ve hemşirelikte yüksek eğitime önemli katkıları ve sayın Profesör Dr. Hv. Tbp. Tümg. Necati Kölan’ın 1985 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hemşirelik Yüksek Okulu’nun kurulmasındaki değerli çalışmaları Türk hemşireliğinin yaşam çizgisindeki yerini koruyacak ve Türk hemşireleri kendilerini daima şükranla anacaklardır.
Geçmişe bakıldığında; hemşireliğin kurulduğu ilk yıllarda, hekimlerin, hemşireleri yönetme ve denetleme gibi görevleri de üstlendikleri görülmektedir. O zamanki koşullar gereği hemşireler üzerindeki bu zorunlu egemenliğin, 1930’lu, 1940’lı, hatta bir ölçüde 1950′ li yıllarda gerekli olduğu düşünülebilir. Ancak, 1959 yılından itibaren sayıları giderek artan yüksek hemşirelerin sağlık kurumlarında göreve başlamalarıyla, bu uygulamaların yavaş yavaş silinmesi ve hemşirelerin kendi kontrollerini ellerine almaları beklenirdi. Ancak göstergelerin, söylenilenleri destekler nitelikte olmayışı, hemşirelik eğitimi ve yönetiminde bazı eksiklikler olduğunu ve bu alanlarda köklü değişiklikler ve düzenlemeler yapılması gereğini ortaya koymaktadır.
Hemşirelik eğitiminde bu konuda yapılması gereken en önemli düzenleme, hekim ve hemşire öğrencilerin eğitim gördükleri uygulama alanlarına örnek hekim-hemşire davranışlarının yerleştirilmesidir.Diğer bir anlatımla, uygulamalı eğitim alanları; görev, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde davranışlar sergileyen bu iki mesleğin elemanlarıyla donatılmalıdır. Çünkü, eğitimi sırasında, hemşireyi hekimin adeta bir parçası gibi, ondan aldığı emirleri sorgulamadan uygulayan, vizitlerde hasta ile ilgili bilgileri karşılıklı paylaşma yerine, hekimin yardımcısı konumunda gören aday hekimin, mezuniyetinden sonra hemşireden beklentilerinin aynı doğrultuda olacağı ortadadır. Doğal olarak aynı eğitim- öğretim ortamında eğitilmiş hemşireler de edindikleri deneyimler sonucunda, profesyonel bir hemşire gibi davranma yerine, hekimin yardımcısı rolünü benimseyeceklerdir.
Çalışma alanlarının örnek hekim ve hemşire davranışlarıyla donatıldığı Amerika, Kanada, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerdeki hastanelerde, Türk hekim ve hemşirelerinin doğru davranışlar sergiledikleri görülmektedir. Bu koşullarda hemşirelerin görev, yetki ve sorumluluklarını bildikleri ve korudukları, hekimlerin ise, hemşirelerin görev alanlarına hiç bir biçimde girmedikleri ve hemşirelere kendi yardımcılarıymış gibi davranmadıkları bilinmektedir. Ancak aynı hekimlerin Türkiye’ye döndükten sonra, tekrar eski davranış örüntülerini sergiledikleri gözlemlenmektedir.
Hekimlerin bu tür davranışlarının temelinde hastalarına çok iyi sahip çıkma bilincinin yattığı söylenebilirse de, asıl nedenin ortamda profesyonel hemşire davranışlarının bulunmayışına bağlı olduğunu söylemek yanlış değildir.
Türk hemşireleri de profesyonel hemşire davranışları sergilediğinde, Türk hekimlerinin, hemşirelerin görev sınırlarına kayma nedenlerinin ortadan kalkacağı düşünülmektedir.