Hemşirelik; insanların sağlık sorunları ile karşılaştıklarında kendilerini ya da en yakınlarını tümüyle emanet ettikleri bir meslektir. Mesleğe, insanın en kritik dönemlerinde gereksinim duyuluyor olması, mesleği icra eden hemşirelerin özenle yetiştirilmesini ve yönetilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yüzden hemşirelik eğitimi başladığından bu yana sürekli gelişme kaydetmiştir. Ancak, hemşirelik eğitiminde sağlanan gelişmelere karşın hemşirelik mesleğinin olması gereken noktaya ulaştığı söylenemez.
Hemşirelerin ve hemşirelik bakımına gereksinim duyanların yakınmalarından da anlaşılacağı gibi, hemşirelik mesleği ile ilgili bazı sorunlar vardır. Pek çok kaynağı olan bu sorunlar, tek bir soruna indirgendiğinde, hemşirelik mesleğinin en büyük sorunu; hemşirelerin topluma beklenilen düzeyde hemşirelik bakımı veremiyor olmalarıdır. Aslında bu bir tek sorun gibi görünse de, kendi içinde pek çok sorunu ve sorunlara süreklilik kazandıran kısır döngüleri barındırmaktadır. Böylece sorunların çözümü giderek güçleşmektedir. Ülke sağlık politikasındaki yeniliklerin uygulamalara yansıttığı yeni beklentiler sorunların daha da artmasına neden olmaktadır. Her ne kadar sorunlar çok ve karmaşık gibi görünse de, her sorunda olduğu gibi hemşirelikle ilgili sorunlarda da çözüme kavuşturulabileceği inancı ile yola çıkmak en önemli adımdır. Bu uğraşta samimiyet, dürüstlük, sorumluluk bilinci, analiz ve sentez becerisi gerçek sorunların saptanmasında ve çözüme kavuşturulmasında çok ayrıcalıklı bir yere sahiptir.
Sorunlar gruplaştırılarak ele alındığında, toplum, hemşirelik bakımı alamadığından ve hemşirelerin davranışlarından yakınmaktadır. Hastane yöneticileri ise hemşirelerin iyi eğitilmediklerini ve kendilerinden yeterince yararlanılamadığını dile getirmektedir. Hemşirelerin yakındığı sorunlar ise çok sayıda ve çeşitliliktedir. Düzensiz çalışma saatleri, hemşire sayısının yetersizliği, ağır çalışma koşulları, toplum tarafından kendilerine saygı gösterilmiyor olması bunların başında gelmektedir. Gözlemler de hemşirelerin bu yakınmalarını desteklemektedir.
Eğitimciler hemşirelikle ilgili sorunların, hemşireliğin kadın mesleği olmasından kaynaklandığını düşünmekte, geçmişte mesleğe erken yaşlarda başlamanın zararlarından söz etmekte ve bunları öğrencilerine sürekli yineleyerek onları aynı doğrultuda düşünmeye koşullandırmaktadır. Bunların doğru olup olmadığı ve zararları tartışılabilir. Ancak her ne kadar hemşirelik eğitiminin bugünkü noktaya gelmesinde hekimler önderlik etmiş olsalar da, eğitimin yürütülmesi ve sürekli geliştirilmesi, koşullardan olumsuz etkilendikleri varsayılan mezunlar tarafından sağlanmıştır. Ellili yıllarda Sağlık Bakanlığı Hemşirelik Bürosunda çalışmış olan Hemşirelik Bürosu başkan ve yardımcısı da yine aynı özellikteydiler. Profesyonel duruş ve ilişkileri ile hemşireliği temsil etmiş olan bu iki mezun, hemşirelik mesleği ile ilgili önemli kararların alındığı Hemşirelik İstişare Konseyinin kurulmasını sağlamışlardır. Söylenilenler “Hemşirelik eğitimi eskisi gibi kalmalı idi.” savını destekliyormuş gibi görünse de, amaç o değildir. Söylenilmek istenen, hemşirelik mesleği; o zamanın koşul ve olanaklarında Sağlık Bakanlığı ve toplumda saygın bir yer edinebildiyse, eğitimin ulaştığı günümüzde, hemşireler, aldıkları eğitimi eylemlerine yansıtarak bugün çok daha profesyonel bir duruş sergileyebilmeli, hatta sağlık ekibi üyelerine örnek olabilmeliydiler. Çünkü kalite, bakım standartları, eğitim ve yönetime ilişkin kavramlar hemşirelik eğitimi programlarında çok önceleri tartışılmaya başlanmıştır.
Tartışılanlar çok yönlü ve çok karmaşık olduğundan bunları bir köşeye sığdırmak olası değildir. O yüzden yazının devamında, hemşirelik mesleğinin bugünkü konumu ile hemşire pratisyen ve akademisyenlerinin mesleğe karşı tutum, davranış ve sorunlarla ilgili söylemleri ilişkilendirilerek ele alınacak ve olası çözüm yolları üzerinde durulacaktır.