Bilindiği gibi hemşire açığı, özellikle hastanelerde geriye dönüşü olmayan hatalara, tıbbi tedavide başarısızlıklara neden olan bir konumdadır ve bunun ivedilikle çözümlenmesi ülke sağlığı yönünden çok büyük önem taşımaktadır. Bu açığın kapatılması; öncelikle ülke genelinde gereksinim duyulan hemşire nicelik ve niteliğinin saptanması ve sağlanmasıyla ilgili bir dizi eylemi gerektirir. Sorunun etkili ve kalıcı bir biçimde çözülebilmesi için ayrıca, sağlık, hemşirelik ve hemşirelik eğitimi ile ilgili tüm kurum ve kuruluşların entegrasyon ve koordinasyon içinde çalışmaları zorunludur. Anılan kurum ve kuruluşlar ise, Sağlık Bakanlığı (SB), Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), hemşire yetiştiren okullar, Maliye Bakanlığı (MB) ve sağlık hizmetlerinin verildiği kurum ve kuruluşlardır. Bunlar arası bilgi akışı ve geribildirimde süreklilik de son derecede önemli bir yere sahiptir.
Sözü edilen eylemlerin başlatılmasında öncelik, ülke sağlığından birinci derecede sorumlu olan SB’nindir. Bu bağlamda SB, ülkenin sağlık sorunlarını ve toplumun sağlık düzeyini ve gereksinimlerini saptamak, aldığı sonuçlara göre gereksinim duyulan yapı, donanım, ekipman ve en önemlisi de, bunları çalışır hale getirecek olan sağlık personelinin çeşidi, nicelik ve niteliği konularında kararlara varmak, bunların temininde politika ve stratejileri belirlemek, bütçeyi oluşturmak ve bunların insan sağlığında önemini inandırıcı bir biçimde vurgulayarak gereken parayı MB’den talep etmek ve bunun takipçisi olmaktır. Bilindiği gibi bugün, sağlık çalışanları içinde eksikliği en çok duyumsananlar hemşirelerdir. Zaman zaman, SB tarafından, hemşire açığı, bazen de hemşire fazlası olduğu gündeme getirilmektedir. Ancak bu söylemlerin, ülkenin nasıl bir hemşirelik bakımına gereksinimi olduğu, ülke genelinde gereksinim duyulan hemşire sayısını ve niteliğini belirlemek amacıyla planlanmış ve yürütülmüş bilimsel çalışmalardan elde edilen verilere dayandırıldığı söylenemez. Sağlık alanında hemşire açığından kaynaklanan sorunlar ve ülke sağlığının düzeyi de bunun kanıtı olarak gösterilebilir. Ayrıca, bu göstergelere karşın, işsiz pek çok hemşire olduğu halde, bunların görevlendirilmemiş olmaları da düşündürücüdür.
Bundan önceki sayılarda yer alan “Hemşire Gözüyle” köşesinde, bir kaç özel hastane dışında, hemşirelerin kendilerinden beklenilen işlevleri sergileyemedikleri, bunun nedenleri ve beraberinde gelen sorunlar dile getirilmiş, en çok da, hemşirenin sayısal yetersizliği üzerinde durulmuştu. Çünkü, nitelik var olsa dahi, sayısal yetersizlik niteliği olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim, bugün hemşire açığının kapatılması için gösterilen çabalar yetersiz kaldığı için, hemşirelik bakımı kalitesinin düştüğü görülmektedir. Bu yüzden hemşire sayısının toplum ve hasta insan gereksinimi doğrultusunda belirlenmesi ve dağılımı son derecede önemlidir. Hemşirelikle ilgili nicelik ve nitelik belirleme çalışmalarında hemşirelik mesleğine özel durumların gözönünde bulundurulması gerçek sayısal değerlere ulaşılmasında vazgeçilmez bir yere sahiptir. Çünkü, her yönden hızla değişen dünyada, tıp ve teknolojide meydana gelen gelişmeler, insana ve insan sağlığına önemli katkılarda bulunurken, demografik değişiklikler, sanayileşme ve bunların neden olduğu sağlıksız yaşam koşulları, çevre kirliliği, ekolojik ve coğrafik değişim ve gelişimler, iç ve dış göçler, ekonomik ve sosyolojik değişimler ve benzeri etkenler, bazı sağlık sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Ortaya çıkan bu yeni durum, sağlıkta yeni politika ve stratejilerin belirlenmesini ve yeni yaklaşımların adapte edilmesini gerekli kılmıştır. Birinci planda insanı sağlıklı tutma çabalarına ağırlık verilirken, çeşitli etkenlerle, daha karmaşık ve yoğun bakım gerektiren hastalıkların artması, hastanede yatma süresini uzatmış, nüfus artışı ise, poliklinik ve hasta yatağına olan talebi artırmıştır. Bunlara koşut, hemşireler de eskiye göre, daha farklı işlevler yüklenmek, yeni roller üstlenmek ve farklı tutum ve davranışlar sergilemek zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır. Böylece zaten hep varolan hemşire açığı daha da büyümüştür.
Hemşirelik, 24 saat süresince kesintisiz olarak verilmesi gereken bir meslektir. Hastanın hastalığı ve bireysel özellikleri, hasta sayısı o servisteki olması gereken hemşire sayısının belirleyicileridir. Hemşirelerin 24 saat içerisinde vardiyalara dağılımında da yine yukarıda anılan değişkenler dikkate alınır. Oysa, bugünkü uygulamada, hemşireler sabah saatlerine yığılmakta, akşam ve gece vardiyalarında ise hemşire sayısı azaltılmaktadır.
Hastayı bir bütün olarak ele almayı gerektiren hemşirelik mesleği hastanın eğitiminden de sorumludur ve bu nedenle hemşireler, günlük 8 saatlik çalışma süresinde buna da zaman ayırmak zorundadırlar. İşte tüm bu etkenler hemşire sayısını belirlemede dikkate alınmalıdır.
Çalışmalar sonucu ulaşılan ileriye dönük verilerin YÖK’e bildirilmesi ülke genelinde hemşirelik programlarına her yıl alınacak öğrenci sayısının belirlenmesi yönünden önemlidir. YÖK aynı zamanda hemşireliğin nasıl bir meslek olduğu ve eğitiminin hangi koşullarda yapılabileceği konularında da bilgilendirilmelidir. Bu konuda sorumluluk hemşireliği en iyi bilmesi gereken hemşire eğitimcilere düşmektedir. Eğer bu zamanında yapılmış olsaydı, günümüzde görüldüğü gibi, hemşirelik eğitimi için uygun ve yeterli uygulamalı eğitim alanlarının, diğer bir deyişle, sağlık kurum ve kuruluşlarının olmadığı şehirlerde ve yeterli yönetimsel, eğitimsel yapı, derslik, eğitim araç ve gereçleri, en önemlisi de yeterli nitelik ve nicelikte hemşire eğitimciler sağlanmadan okullar açılmaz ve buralara öğrenci alınmazdı. Bu konuda Hemşirelik Yüksek Okulu müdürlerine düşen sorumluluğun altını çizmek gerekir.
Hemşirelik, bilindiği gibi uygulamalı bir meslektir ve uygulamalar insana odaklıdır. Mesleğin bu özelliği, birer sistem olan sağlık sistemi ile hemşirelik eğitimi sistemlerinin iletişim halinde olmalarını gerektirir. Bunun anlamı her iki sistem arasında sürekli bilgi paylaşımı olmalıdır. Bunun yapılması hemşire yetiştiren okullarda yapılan eğitiminin değerlendirilmesini sağlar.
Yetiştirdikleri hemşirelerin toplumun sağlık ve hemşirelik bakımı gereksinimlerini ne düzeyde karşıladıkları konusunda bilgi verir ve günün gereksinimlerine göre müfredat ders programında yapılması gereken düzenlemelere ışık tutar. Günümüzde bunlar yapılmadığı, okullarla sağlık kurumları ve hastaneler arası iletişim olmadığı için, hemşirelik eğitiminde öğrencilere gelecekte hiç lazım olmayan bilgiler davranış düzeyine ulaştırılmadan verilmekte ve esas gerekli olan bilgiler verilememektedir. Mezunların ve hemşireliği yöneten hemşirelerin yakınmalarını dinlemekle bu konuda çok önemli bilgiler elde edilebilir.
Yine, hemşireliğin insana odaklı ve uygulamalı bir meslek olması, hemşireliği öğretenlerin, uygulamalarda öğrencilerle birlikte olmalarını, ilk uygulamaları onlarla birlikte yapmalarını, öğrenciler yaptıklarında güven kazanıncaya kadar onları desteklemelerini gerektirir. Bu husus hasta güvenliği yönünden de çok önemlidir. Ayrıca, öğrencilerin, öğretmenlerinin orada bulunma nedenlerinin denetim değil, öğretim ve kendilerini desteklemek olduğunu duyumsamaları, onları her yönden rol model olarak görmeleri, hemşireliğin öğretilmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu konuda mezunların dinlenmesi, eğitimcilere davranışlarını gözden geçirmeleri ve uygun davranışlar geliştirmeleri konularında yardımcı olacaktır.
Tüm anılanlardan da anlaşılacağı gibi hemşireliğin sayısal sorunlarını çözüme kavuşturabilmek; insan ve sağlığın çok önemli olduğu bilincini taşımayı ve en ince ayrıntılar üzerinde durmayı gerektirir. Bu konuda en büyük sorumluluk ise, sergiledikleri profesyonel davranışlarla, hemşireliğin ne olduğu ne olmadığı konusunda toplumu bilinçlendirmeleri gereken hemşirelere ve hemşireleri eğitenlere düşmektedir. Ancak bu konuda toplumun, insanın hak ettiği düzeyde hemşirelik bakımını ilgililerden talep etme sorumluluğu da gözardı edilmemelidir.