Arapça kökenli “liyakat”; layık, uygun, yeterli anlamına gelen ve görevi başarıyla yapabilme gücü olarak tanımlanırken, Türk Dil Kurumu ise “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk durumu” olarak tanımlar.
Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olup göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır.
T.C. Anayasası’nın 70. maddesi, “hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez,” der ve uygunluğu işaret eder. Liyakat sistemi, kamu hizmetlerinde ve kamu kuruluşlarında görev alacak personele; göreve çağrılmada, göreve alınmada, ilerleme ve yükselmelerde, yer değiştirmelerde, görevden uzaklaştırma ve çıkarmalarda, tüm şartlarda ehliyetin esas tutulması prensibidir .Başka bir değişle, liyakatin uygulanabilmesi için göreve en uygun ve o görevi yapabilecek güce sahip kişilerin seçilerek işe alınması önem taşımaktadır.
1924 Anayasası, 92.maddesi, memuriyete girişte liyakat ilkesini kabul eden ilk vesika olup tarihsel süreç içerisinde yapılan yasal düzenlemelerle liyakat sistemi iyileştirilerek güncellenmiştir. Ne yazık ki, hemşirelikte bu çark çok yavaş dönmüştür. Zira 1954’de çıkarılan ve 2007 yılına kadar geçerliliğini koruyan 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’nda hemşirenin yükselme ve görevlendirmeleri kıdem ve amirin takdiri üzerine kurulmuştur. Yükselmede, kıdem ve takdirin yanında eğitim / diploma koşulu bir etmen olarak var olmakla birlikte arka planda kalmıştır.
Hemşirelikte kurum içi yükselme; görev süresi, eğitim, sicil, sınav (görevde yükselme), akademik çalışma, araştırma-inceleme yapma, alt görevlerde bulunmuş olma gibi nesnel kanuni ölçütlere bağlı gibi görünse de, hala yöneticinin ya da amirin iki dudağı arasına bakmaktadır.
Hemşirelik Kanunu Madde 4 – (DeğiĢik: 25/4/2007-5634/3 md.) “Hemşireler; tabip tarafından acil haller dışında yazılı olarak verilen tedavileri uygulamak, her ortamda bireyin, ailenin ve toplumun hemşirelik -girişimleri ile karşılanabilecek sağlıkla ilgili ihtiyaçlarını belirlemek ve hemşirelik tanılama süreci kapsamında belirlenen ihtiyaçlar çerçevesinde hemşirelik bakımını planlamak, uygulamak, denetlemek ve değerlendirmekle görevli ve yetkili sağlık personelidir” der. Bu kapsamlı görev tanımına rağmen sağlıkta performans değerlendirmesinde -Covid-19 pandemi sürecinde DSÖ ve Türkiye’nin vazgeçilmezi olan hemşireliğe karşın- hala hemşirenin / hemşireliğin adı yoktur .Oysa ki iyileşme, hekimin (tedavi) ve hemşirenin (holistik bakım) performansı ile olasıdır. Performans değerlendirmesinin hakkaniyet çerçevesinde uygulanması, liyakatın korunmasında önemlidir.
Hemşirelik Kanunu Madde 8’e – (Değişik: 25/4/2007-5634/4 md.) göre, lisansüstü eğitim alarak uzman olan hemşireler, ”temel hemşirelik rollerinin yanı sıra uzmanlığını yaptığı alana yönelik klinik bilgi, beceri, sağlık araştırmaları, danışmanlık hizmetleri, sağlık eğitim hizmetlerinin programlanması, uygulanması ve değerlendirilmesinde sorumluluk alır, uygular ve değerlendirir,” şeklinde görev yetki ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Türkiye’de iç hastalıkları, cerrahi, çocuk, kadın doğum, psikiyatri, yönetim, halk sağlığı hemşireliği ve özel dal hemşireliği alanlarında lisansüstü diplomaları olan çok sayıda hemşire ve akademisyen vardır. Hem yasalarla hem de sayılarla var olan bu lisans ve lisansüstü eğitimlerle yetkilendirilmiş hemşireler, liyakat sisteminde -ne yazık ki- pek görünür değildirler.
Örneğin, hastanelerde bakım hizmetleri müdürlüğüne, liyakat değerlendirmesi yapılmadan -bakım ve bakımın yönetimi görev ve yetkisine sahip olan hemşire ve uzman hemşireler dışında- sağlık disiplininin diğer alanlarından bir profesyonelin atanması, hem tıbbi hem de hemşirelik hizmetleri açısından uzmanlık gerektiren örneğin; diyaliz, evde bakım, psikiyatri ya da yoğun bakım birimi / bilimi / anabilim dallarına / kliniklerine uzman diyaliz hemşiresi, uzman hemşire, uzman psikiyatri hemşiresi, uzman yoğun bakım hemşiresi yerine lise, ön lisans mezunu hemşirelerin, acil tıp teknisyenlerinin, ebelerin atanması, hemşirelik fakültelerine / yüksekokullarına hemşire olmayan bir dekanın / müdürün ya da hemşirelik anabilim dalına hemşire olmayan bir akademisyenin atanması gibi liyakatsiz uygulamalar.
Sonuç olarak, liyakat ilkelerine uygun olmayan atamalar ya da görevlendirmeler; zarar vermeden yararlı olma, saygı, otonomi, doğruluk ve aidiyet gibi etik ilkelerde ihlallere, iş doyumsuzluğuna ve kalitesiz bir hizmet sunumuna neden olur. Türk kamu-hemşirelik- personel rejimi için ideal olan, görevi hak edenin alması, görevin gerekleri ile kişisel-akademik niteliklerin en üst düzeyde uyumunun sağlanması ve istihdamda liyakatın korunması önemlidir.
KAYNAKLAR
Günay Yıldız, Türk Kamu Yönetiminde Liyakat İlkesi ,Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Özel Sayı Aralık 2016
www.thd.org
4 yorum
Bu güzel yazı için elinize sağlık. Benim bu liyakat ’la ilgili anlamadığım; neredeyse hemen hemen her alanda ona bir şekilde ulaşma arzusunu dile getirmesine karşın bunun bir türlü başarılamaması. Sürekli dile getirilen ve herkes tarafından arzulanan liyakat isteğinin gerçekte uygulama için istenmemesi veya uygun bulunmaması bunun ana nedeni olabilir mi diye bazen düşünmüyor değilim. Almanca da bir kelime var bana göre durumu iyi tanımlıyor gibi; “Wunschdenken” (ütopik düşünce).
Saygı ve sevgilerimle
Kesinlikle çok güzel bir konu ele alınmış… Maalesef 5 yıldır bu meslek içindeyim ve asla liyakata uygun hiyerarşi ile çalışmadım…Yüksek lisans, branş diploması olmasına karşın hala 5 aylık yeni çalışan insanlar sadece kişilerarası iletişimle yöneticilik vasfı kazanmakta… oysaki hekimlikte 4 yıl asistanlıktan sonra ilişkiler gözetilmeksizin uzman unvanı almakta.. fakat hemşirelikte böyle liyakat söz konusu değil…
Sadece kişilerarası iletişimlerle yöneticilik veya pozisyon almaya devam ediyor olmak ne yazık ki çok büyük bir kayıp !
Kaleminize yüreğinize sağlık hocam.