“Hayatım engellerle dolu. En büyük engel de benim.”
Jack Parr
Bir keresinde -bence yanılıp- çalışkan olduğuma dair gurur okşayıcı yorumlar yapan dostlarımdan birisine itiraf etmiştim:
“Ben aslında tembel bir insanım!”
Latife yaptığımı düşünmüştü ama ben ciddiydim. Mesela, çocukluğumda tarlaya gidip çalışmak hep zor gelmişti. Sarayda doğmamıştım yani çalışmak zorundaydım ama tarla bahçe bana göre değilmiş. Kimse beni bu tatsız durumdan kurtarmayacağına göre kendim bir şey yapmak zorundaydım. Ve elimde tek bir koz vardı: Okumak!
Derslerimi dinlerdim ama o kadar… Mesela ödev yapmasını seven bir öğrenci değildim. Hatırlıyorum da her gün okuldan döndüğümde öğretmenimin elime tutuşturduğu ödev beni huzursuz ederdi. Tüm bir hafta sonunu bu tatsız duyguyla yaşamak istemediğimden daha okuldan döner dönmez, dinlenmeden, çoğu kez önlüğümü bile çıkarmadan ödevimi bitirir sonra da iki günlük tatilin tadını çıkarırdım. Sanırım bu beni biraz çalışkan bir öğrenci gibi gösteriyordu.
Pratisyen hekim olduğumda başlangıçta işler yolundaydı. Fakat hastalık ayırt etmeksizin karşınıza çıkan herkesin sorunlarıyla ilgilenmek kolay bir iş değildir. Binden fazla tanı ihtimalini düşününce sadece bir grup hastaya bakmak daha kolay geldi. İşte bu da beni daha çok kazanan bir uzman hekim yaptı.
Zamanla bu iş de sıkmaya başladı. Yirmi dört saatlik nöbetler, uykusuzluk, yorgunluk, kalabalık, gürültü, kargaşa, sonu geçmeyen kavgalar… Bu işten de sıyrılmanın bir yolunu bulmalıydım. Mesela sadece gündüz mesai saatleriyle sınırlı bir çalışma düzeni harika olmaz mı? Hele bir de sakin iş ortamı olsa tadından yenmez.
Daha konforlu bir çalışma ortamını düşündükçe yapmakta olduğum iş gözümde büyümeye başladı. Dedim ya, ben iflah olmaz bir tembelim. Bir şeyler yapmalıydım. Sanırım bu yüzden şimdi bir öğretim görevlisiyim.
Artık bu işimi seviyorum. Hiçbir şikâyetim yok. Sağlığım elverdiği müddetçe buna devam edebilirim. Yine de bazen düşünmüyor değilim…
Özellikle soğuk havalarda her sabah kalkıp tıraş olmak, yarı resmi kıyafetlerini giyip yola koyulmak, planlanmış ve saati belirlenmiş dersleri sunmak, İngilizce literatür karıştırmak, tez danışmanlığı yapmak, makale yazmak…
Hani diyorum ki, istediğim saatte kalksam, tıraş olmak zorunda hissetmesem, örneğin spor kıyafetlerimi giysem, sadece sevdiğim kitapları okusam, canım istediği zaman kalkıp bir kafeteryaya gitsem, kahve siparişimi verirken caddeyi seyretsem ama ekonomik sıkıntı da çekmesem…
Yazar mı olsam ne!
Şaka bir yana aslında hepimizin içinde birazcık tembellik var. Çünkü tanımına baktığınızda şunu görürsünüz:
“Tembellik, bir işi yapacak güç ve yeteneğe sahip olduğunuz halde onu yapmak istememenizdir.” Çok basit bir örnek vereyim isterseniz. Kilo vermek için her hafta üç saat düzenli spor yapmanız gerekir. Bunu yapacak yeteneğiniz var ama çok azınız bunu başarabilirsiniz.
Aslında tembellik çok kötü bir şey değil. Acı, korku gibi tatsız ama gerekli bir histir tembellik. “Doğru olmayan bir şeyler var,” diye fısıldar kulağımıza. Kulak verdiğimizde ise yaşam kalitemizi arttıracak adımlar attırır bize bu tatsız duygu.
Cesaret korkmamak değil, korkuya rağmen harekete geçmektir. Çalışkan olmak da aynı şekilde tembel olmamak değildir, canımız istemediği halde yapmamız gereken şeyleri yapmaktır.
Gerçekten hiçbir şey yapmak istemiyorsanız hayatın böyle geçmeyeceğini hatırlamakta fayda var. Her şeyin fazlası zarardır. Abartılı bir tembellik hayatınızı kâbusa çevirir.
Örneğin, tembellik obez olmanıza neden olur, obezite tembelliğinizi daha da arttırır. Sonra da fazla kiloların neden olduğu eklem ağrılarından şeker hastalığına pek çok sorun yaşarsınız. Tembellik başarısız ve fakir bir hayat sürmenize neden olur. Üzerinize düşeni yapmayacak kadar tembel olduğunuzda iş arkadaşlarınız hatta ailenizle ilişkileriniz zedelenir. Hepsinin sonucunda ise sağlıksız, başarısız ve mutsuz bir insan olursunuz. Sanırım bunu kimse istemez.
İsterseniz önce bir hekime gidin. Çünkü aşırı tembelliğin altında nadiren de olsa bir kısım hastalıklar olabilir. Örneğin, tiroit bezleriniz zayıf çalışıyordur, vitamin düzeyiniz eksiktir…
Beden sağlığınızın iyi olduğunu öğrendiğiniz zaman bilin ki, tembelliğinizin en önemli nedeni motivasyon eksikliğidir. İşte bunun için bir şeyler yapabilirsiniz. Açık konuşayım; hayatınızda bu meseleden daha önemli çok az şey var.
Bir psikologdan yardım alabilirsiniz. Size önerecekleri şeyler olacaktır. Örneğin; bir hedef belirleme, planlı ve programlı olma, sağlıklı beslenme, egzersiz yapma, kendini geliştirme, zaman yönetimi, konsantrasyon ve kararlılık ilk aklıma gelenlerdir. Ama bana sorarsanız en önemlisi doğru bir hedef belirlemektir!
Yeryüzündeki en mükemmel canlı yani insan, en önemli hedeflerin peşinden koştuğu zaman en yüksek motivasyona sahip olacaktır. Mesela yaşamın sırrını çözmeye çalışmak, yaşama gayesini tespit edip o yolda ilerlemek, insanların yaşamını kolaylaştıracak bir buluş yapmak, insanları eğlendirecek bir film çevirmek, gençleri motive edecek bir kitap yazmak, ihtiyacı olana yardım etmek, mutsuz bir insanı neşelendirmek…
Tüm bu saydıklarım insanların hem kendi yaşamlarını hem de dünyayı güzelleştirmek için yapabileceklerinden sadece birkaçıdır. En güzeli de zaten yapmak zorunda olduğumuz işimizi bu ideale hizmet için kullanmaktır.
Yıllarca tatil bile yapmadan günde on altı saat çalışan Nikola Tesla (1856-1943) elektrik çağının temel taşı kabul ediliyor. Peki, tembellik kavramından böylesine uzak olan bu dâhinin motivasyon kaynağı neydi?
“Yaptığım her işte bana rehberlik eden şey, doğanın güçlerini insanlığın emrine sunma arzusudur,” der Tesla.
Bir de işkolikler var, hep çalışıp meşgul olanlar… Öyle ki, kendilerine ve ailelerine yeterince zaman ayıramayacak kadar yoğun çalışır bu insanlar. Kendilerini çalışmaktan daha önemli şeyleri yapmaktan, hayatın tadını çıkarmaktan mahrum ederler.
Ben Aristo gibi “Altın Orta” taraftarıyım. Sorumluluklarımızı yerine getirecek kadar çalışmalıyız elbette ama hayatı da ıskalamamalıyız. Güzel bir planlama ve verimli çalışma sayesinde hem işimizi keyifle yapmak hem de hayatımıza anlam katacak hedeflerimizin ardından yürümek mümkündür. Tembellik, can sıkıntısı ve depresyon gibi kavramları size unutturacak dolu dolu bir yaşamın tecrübeyle sabit en basit formüllerinden birisidir bu. Denemekle hiçbir şey kaybetmezsiniz sanırım.
Dolu dolu yaşanmış bir hayatın mutluluğunu tatmanız dileklerimle…