Lozan Konferansı’nın 12 Aralık 1922 salı günü yapılan oturumda, 13 sayılı tutanaktan, İsmet Paşa’nın konuşmalarından önemli tespitler:
Oturumu yöneten, İngiliz temsil heyetinden Lord Curzon.
Tüm oturumlarda, Lord Curzon’un nazik, barışsever ve bilgili görüntüsünün altında, Türkler için istikbalde sorun oluşturacak alt yapıların gerçekleştirilmesinde gösterdiği çaba, gerçekten olağanüstüdür.
Amerika Birleşik Devletleri’nin temsilcisinin gözlemci, Müttefik Devletlerin (İngiltere, Fransa, İtalya) yönetici, Türkiye’nin galip, Yunanistan’ın mağlup devlet olarak Konferansa katıldığı böyle bir ortamda, İsmet Paşa’dan önemli tespitler:
“Ermeniler, XIX. yüzyılın ortalarına kadar, Türkiye’de huzur ve tam bir özgürlük içinde yaşamışlardır.”
O halde bu adı geçen tarihten sonra Ermenilerin sorun haline getirilmesini isteyen çevreler var.
“Sir Charles Wilson, Ermenistan konusundaki makalesinde, patrikliğe tanınmış ayrıcalıklardan söz ederken, ‘Bu Devlet içinde Devletliğin’ [imperium in imperio], Ermenilere, kanun önünde tanınmış bir durum, ibadetlerini dinleri uyarınca serbestçe yapmak, kilise ve manastırlarını ellerinde bulundurmak, çocuklarını diledikleri gibi eğitmek ve Ermeni topluluğuna ilişkin işleri kendileri yönetmek haklarını sağladığını kabul etmektedir. Aynı zamanda bu durum, sonraları ulusal bir yaşayış elde etmek için ateşli bir özlem yaratan bir topluluk hayatının meydana gelmesine de yardım etmiştir. 1862’de Sultanın onayladığı yönetmelikler uyarınca, Patrik, topluluğun resmi temsilcisi olarak kalmakta, fakat gerçek iktidar bütünüyle 140 üyelik bir temsilciler kurulunca seçilen, din ve dünya işlerine bakan meclislerin eline geçmekteydi.” Öyle anlaşılıyor ki bir “Din Devleti” misyonu taşıyan yapılanma Ermeniler adına daha 1862’lerde şekillenmeye başlamıştı.
İsmet Paşa devam ediyor:
“Tiflis’de ve Avrupa’nın birçok başkentlerinde, kitapçıklar ve gazeteler dağıtmak üzere dernekler, devrimci amaçlarla –Hınçak- gibi gizli dernekler kurulmuştu. Silah ve patlayıcı maddeler sokmaya ve kötü Türk yönetiminin olağan olaylarını Avrupa’ya korkunç bir vahşet gibi göstermeye çalışan ajanlar, Türk Ermenistan’ında etkili bir propaganda yapmaktaydılar.”
Bu devrimci Ermeni derneklerinin amacı, İstanbul’da Robert College’nin kurucusu ve ilk yöneticisi Dr. Hawlin’in bir mektubunda, bütün çirkin gerçekliğiyle ortaya çıkmaktadır. Bu mektup Boston Congregationalist Journal’in 23 Aralık 1893 günlü sayısında yayınlanmıştır. Dr. Hawlin şöyle yazmaktadır:
“İngilizceyi Ermenice kadar kolay ve doğru konuşan ve devrimin ağzı çok iyi laf yapan savunucularından zeki bir Ermeni, Rusların Küçük Asya’ya girmelerine, bu memleketi ele geçirmelerine yol hazırladıklarını kesin olarak umduğunu anlatmaya çalışmıştır. Bunun nasıl gerçekleşeceği sorusuna karşılık olarak da şöyle demiştir:
“İmparatorluğun her yerinde örgütlenen hınçak çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürmek, köylerini yıkmak için fırsat gözleyecekler ve sonradan dağlara kaçacaklardır. Bunun üzerine kuduran Müslümanlar, ayaklanarak savunmasız Ermenilere saldıracak ve bunları öylesine bir canavarlıkla öldüreceklerdir ki, Rusya -insanlık ve Hıristiyanlık adına- memleketi işgal etmek üzere, ileri atılacaktır.” Bu planın, tasarlanabilecek en insafsız ve en şeytanca bir plan olduğunu söylediğim zaman, bana, kılını kıpırdatmadan şöyle demiştir; “Şüphesiz size böyle görünmektedir; fakat biz Ermeniler özgürlüğümüzü kazanmaya kesin kararlıyız, Avrupa, Bulgaristan’da yapılan korkunç şeylerle ilgilendi ve bu memleketi kurtardı. Milyonlarca kadın ve çocuğun kanlarıyla yükselecek olan bizim sesimize de şüphesiz kulak verecektir.”
Tarihi tekerrür ettirmeyelim. ABD, AB ve Rusya’nın politik olarak yüzyıl öncesinden farklı bir düşüncelerinin olmadığını artık algılayalım. Türk, Kürt ve Ermeni vatandaşlarımız vatanseverlik konusunda hassas olmalıdır. Düşmanlarından daha geniş boyutlu düşünmeyenler savaşı kazanamazlar! Bu konuya devam edeceğiz…